29 Kasım 2016 Salı

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na Karaburun RES soruları

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na Karaburun RES soruları

  
 29 Kasım 2016 15:37
     
Karaburun Yarımadasındaki Rüzgar Enerjisi Santralleri , CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok tarafından meclis gündemine taşındı.
Karaburun Yarımadasındaki Rüzgar Enerji Santrallerinin (RES) yöredeki canlı yaşamına, sosyal dokuya ve çevreye etkileri ile ilgili kümülatif etki konusu TBMM'ye taşındı. CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok, Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki'nin yanıtlaması talebiyle verdiği yazılı soru önergesinde kümülatif etki değerlendirilmesi yapılmadan verilen Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarını gündeme taşıdı.  
BAKANLIK BİR ÖYLE BİR BÖYLE
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın, zengin ekosistemi ve biyolojik çeşitliliği, yaşatılmakta olan kadim kültürü ve özgün tarım ve hayvancılık ürünleriyle mutlaka korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması gereken uluslararası öneme sahip bir yarımada olarak tanımladığı Karaburun, bu söylemlerin tam aksi politikalara maruz kalıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı 2013 yılında Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmesi için rapor hazırlattırılan Karaburun Yarımadasının yüzde 71’i yine aynı bakanlık tarafından verilen ÇED izinleriyle 6 RES şirketine tahsis edilmiş durumda. 
KÜMÜLATİF ETKİ 
Karaburunluların bu ÇED kararlarının iptali istemiyle açtığı davalar, bilirkişi heyetlerinin yarımadada çok yoğun ve yaygın olarak kurulmakta olan RES’lerin kümülatif etki nedeniyle önemli çevresel sorunlar yaratacağı yönündeki raporları sonrası kazanıldı. Buna karşın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Sarpıncık RES projesine 2. kez ÇED Olumlu kararı verirken, bu karar da Karaburun Yurttaş Davacıları tarafından Anayasa Mahkemesine taşındı. Benzer ÇED süreci, Ayen Enerji A.Ş.’ye ait Mordoğan RES kapasite artış projeleri için de devam ediyor. 
ZEYNEP ALTIOKLAR'IN SORULARI
Konuyla ilgili olarak, CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok'un TBMM'ye verdiği yazılı soru önergesinde Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’den aşağıdaki soruların yanıtı istendi; 
* Mordoğan RES Proje alanı, tarım / mera / turizm alanları doğal ve kültürel SİT alanlarını da içine almaktadır. Mahkemeye sunulan bilirkişi raporunda hâlihazırda faaliyete geçen RES’lerin bile fazla olduğu söylenirken, kapasite artışına izin verilmesinin gerekçeleri nelerdir? 
* Mordoğan RES Kapasite Artışı Projesi ile konutların 150 metre yakınına kadar türbin kurulumu planlanmaktadır. Yaşam alanlarının içinde kurulmakta olan RES türbinlerin insan sağlığına etkileri konusunda kriter var mıdır?
* Karaburun Yarımadası yüzölçümün (415 km²) % 71’i ÇED olurlarıyla RES projeleri için 6 firmaya tahsis edilmiştir. Karaburun Yarımadasında, RES projelerinin kümülatif etkisi değerlendirilmiş midir? Kümülatif çevresel etki değerlendirmesi konusunda Bakanlığınızın herhangi bir çalışması var mıdır?
* Karaburun ilçesinin yüzölçümünün yüzde 60’ını kapsayan Karaburun RES Projesi 47 türbin ilavesiyle kapasite artış projesine verilen ve Karaburunlular tarafından yargıya taşınan ÇED Olumlu Kararı’nda kümülatif çevre etki değerlendirmesi yapılmış mıdır?
* Bakanlığınız tarafından Özel Çevre Koruma Alanı ilan edilmesi için hazırlanan ve T.C. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı dışında ilgili tüm kurumların olumlu görüş bildirdiği, teklif raporu Bakanlar Kuruluna sunulmuş mudur? Sunulmamışsa ne zaman sunulacaktır?
* EPDK verilerine göre, toplam lisanslı RES Projelerinin yüzde 55’i Ege Bölgesi ve Çanakkale, Balıkesir illerinde. Yüzde 16’sı İzmir’de. Bakanlığınızca kaç RES Projesine ÇED izni verilmiştir? 
* Verilen ÇED izinlerinin kapladığı alanlar ve türbin sayıları nedir?
* Yine EPDK verilerine göre, İzmir İlinde toplam lisanslı proje kadar ön lisans değerlendirmesinde olan proje olduğu, Çanakkale’de ön lisans değerlendirmesindeki projeler in mevcut projelerin 7 katı, Balıkesir’de 3,5 katı olduğu görülmektedir. Bu kapsamda ÇED başvurusu yapılan / bakanlığınızca ÇED oluru verilen proje sayısı kaçtır? Kapladığı alanlar ve türbin sayıları nedir?
* Türkiye’de ve İzmir’de yapılmış ya da yapılacak olan RES’lerden, Sit Alanı veya Özel Çevre Koruma Alanı içinde olan var mıdır? Eğer varsa, bu alanlara RES yapılmasına izin veren ÇED raporları kimler tarafından hazırlanmıştır? RES’ler yapılırken doğa ve doğal hayatın korunması için yaptığınız her hangi bir çalışma var mıdır? Varsa bunlar nelerdir?
Türkiye’de ve İzmir’de açılan çevre davalarının sayısı kaçtır? İzmir’de devam eden kaç çevre davası vardır? Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararı verdiği halde devam eden proje var mıdır? Varsa bu projeler mahkeme kararlarına rağmen nasıl devam etmektedir? Bu projeleri yapan firmalar hangileridir?  
* ÇED Yönetmeliğinde tanımlanan “Halkın Katılımı”  süreçlerinde, yerel halkın ve yerel yapıların itirazları ne ölçüde dikkate alınıyor? Yerel halkın itirazları nedeniyle uygun görülmemiş bir ÇED Raporu var mıdır? Varsa proje isimleri ve uygun görülmeme gerekçeleri nelerdir?
* İzmir’in Rüzgâr Enerjisi üretiminde ülke birincisi olmasını sağlayan kapasite artırımının bölge tarımına verdiği zarar ne kadardır? Tarımsal alanları yok ederek elde edilen rüzgâr enerjisi, tarım alanlarından elde edilen girdi ile kıyaslandığında ülke ekonomisi için avantaj ve dezavantajları nedir? RES’lerin kurulduğu bölgede nesli tükenmekte olan hayvanlar ve endemik bitki türleri var mıdır? Varsa hangileridir? Bu türlerin kurtarılması için yapılan çalışmalar nelerdir? (İzmir/EVRENSEL)

27 Kasım 2016 Pazar

Silahlar susunca sevgi konuşulur (Pazar eki)

  Silahlar susunca sevgi konuşulur
 27 Kasım 2016 08:15
     
7 Haziran seçimlerinde HDP milletvekili adayı olan gazeteci Özer Akdemir, MHP ve CHP'ye oy vermiş Ege köyü Dolaylar'daki izlenimlerini yazdı.
Özer AKDEMİR
7 Haziran 2015 Genel Seçimlerinden yaklaşık iki ay önce seçim çalışmaları için Ödemiş'e gitmiştik. HDP çatısı altında seçimlere ortak giren emek, demokrasi, barış güçlerinin İzmir 2. Bölge milletvekili adayları olarak hem seçim bürosunu ziyaret edecek hem de o gün yapılacak Dolaylar köyündeki eyleme katılacaktık. Eylem yörede bir süredir yapılmak istenen altın madenine karşı gerçekleştiriliyordu. Uzun zamandır Ödemiş'in yaslandığı Bozdağlarda altın işletmesi kurmak için nabız yoklayan bir şirket Dolaylar köyünde ÇED toplantısı yapacağı duyurusunu yapınca köylüler direnişe geçmişti.
BİR YUDUM NEFES
Köylülerin bu tür eylemlerine hiç de yabancı değildik ama ilk kez bir siyasi parti temsilcisi olarak haberini yapmaya, destek vermeye gittiğimiz köylülerden yaklaşan seçimlerde destek de isteyecektik. Hem de yıllarca dışlanan, ötekileştirilen, düşman yapılmak istenen Kürtlerin de içinde bulunduğu bir siyasi partiye oy isteyecektik. Yıllardır süren çatışmalarda Ödemiş'te onlarca gencini kaybetmişti. Akan kan üzerinden politika yapan partiler bu durumu sürekli istismar etmekte, sağlıklı bir durum değerlendirmesi yerine halklar arasında düşmanlık tohumu ekecek söylem ve politikalar geliştirmekte idiler. Yıllardır süren çatışmalardan sonra başlayan çözüm süreci ve çatışmazlık ortamı Anadolu için adeta bir nefes olmuştu. Ülkenin dört bir yanına cenazeler gelmiyor, analar ağlamıyor, intikam yeminleri edilmiyordu uzun zamandır. Silahlar susmuştu. Şimdi barışı, emeğin hakkını, özgürlüğü, demokrasiyi, eğitimi, tarımı, ekolojiyi, kültürü konuşmanın zamanı gelmişti. Düne kadar mermi seslerinden, kan gözyaşı çığlıklarından duyulmayan bu sesler artık her köşeden çıkmaya başlamıştı.
IMG_2367.jpg görüntüleniyor

BAHAR SÖZCÜKLERİ
İşte bu atmosferde gittiğimiz çoğunluğu daha önce MHP ve CHP'ye oy vermiş Ege köyü Dolaylar'da köylüler HDP'lileri büyük bir hüsn-ü kabulle karşılamışlardı. Kimse kötü bir söz söylememiş, destek için teşekkür etmiş ve HDP'nin barajı aşarak mecliste olmasını istediklerini söylemişlerdi. "MHP'liyim ama HDP mecliste olmalı bu sefer" diyen köylü gençler gelip elimizi sıkmıştı. Orada, Dolaylar Köyünde, altın madenine karşı köylü kadınlar, Ödemişli kurum temsilcileri, CHP ve HDP milletvekili adayları olarak omuz omuza verilen görüntü ülkenin yıllardır özlediği görüntüydü. Farklı siyasi görüşlerden olanlar, Dolaylarlı köylülerle altın madenine karşı nasıl ortak direnilebileceğini konuştu. Baharın güzelliği konuşuldu, barışın önemi, yaklaşan seçimler ve güzel geçecek bir yaz özlemi. Dolaylar köylüsü altıncıları kovdu o gün ve barışın solunduğu o bahar gününden iki ay sonra HDP yüzde onluk barajı çok rahat bir şekilde aşarak meclise girdi. Sonrası herkesin malumu...
IMG_2419.jpg görüntüleniyor
BU KÖY BÖYLE BİRŞEY GÖRMEDİ
Dolaylar Köyünde ÇED toplantısını yapmak için gelecek şirket yetkilileri ve resmi kurum temsilcileri beklenirken öğle sıcağından korunmak için bir ağacın gölgesine sığındım. Sırtını ağaca yaslamış, elinde bastonu, kafasında şapkası 70 yaşın üzerine görünen bir köylü amcanın yanına oturdum  selam verip. Hoş beşin ardından ellerinde dövizlerle, pankartlarla bekleyen köylülerini gösterip "Bu köy yıllardır böyle birşey görmedi" dedi. "Sadece bizim köy değil, Bozdağın tepesindeki köylerden de gelenler varmış. Ödemişten, İzmir'den...  Milletvekilleri de gelmiş. Görmedim ben, gidemedim, yürüyemiyorum artık. Kürtler bile gelmiş dediler, altın madenine karşı bize destek için. Bu köy böyle birşey görmedi". "Elimden tut, kaldır. Evim şurası bir soğuk su vereyim sana" dedi. Tutup kaldırdım, ağır ağır yürüdük iki adımlık yolu. Dolaptan su getirdi bana. Ben küçük evinin gölgesinde suyumu içerken o sandalyesine oturdu. "Günlerim artık burada ve o ağacın altında geçiyor. Başka yere yürüyemiyorum" dedi.

‘ONU ÇOK ÖZLEDİM’
Laf lafı açıp sohbet koyulaşınca, elini yeleğinin iç cebine atıp bir fotoğraf çıkardı. Yıllar önce kaybettiği ama bir türlü unutamadığı hayat arkadaşının fotoğrafını. Başörtüsünün altından taşan saçları bembeyaz, ama yanaklarından adeta sağlık fışkıran orta yaşı çoktan geçmiş bir kadının gülümseyen yüzü vardı siyah beyaz fotoğrafta. "Onu çok özledim" dedi. Gözleri doldu, tuttu kendini. Eşi öldükten sonra çocukları da zamanla yuvadan uçmuşlar, yalnız başına kalmış köy yerinde. Ölen eşinin fotoğrafını koyarken cebine "artık ölümü bekliyorum" dedi. Sesinde bir an önce özlediğine kavuşmayı bekleyenlerin hüznü vardı.

Dolaylar Köyü bana iki şeyi öğretti o gün; silahlar susunca sevgi konuşuluyordu.

26 Kasım 2016 Cumartesi

‘Biraz da siz ödeyin!’

‘Biraz da siz ödeyin!’
  
 26 Kasım 2016 04:17
     
İzmir Efemçukuru’da altın madenine karşı mücadele eden yaşam savunucuları: Yıllardır devletin ve belediyenin yapması gerekeni vatandaş yapıyordu.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir’e 20 kilometre uzaklıktaki Efemçukuru’da 4 yılı aşkın bir süredir işletilen altın madeninin kapasite artırımına karşı açılan davada istenen bilirkişi ücreti yurttaşları isyan ettirdi. Yıllardır kentin su havzasındaki madene karşı mücadele eden yaşam savunucuları ve meslek örgütleri belediye ve hazineye dilekçeler vererek “Sizin yapmadığınız görevinizi yıllarca biz yaptık. Hiç olmazsa mahkeme masraflarını bari siz verin” dediler.
10689677_370836599750056_351463879031840894_n.jpg görüntüleniyor
ALTINCIYLA SPONSOR OLURKEN PARA VAR DA...
Kanadalı TÜPRAG Şirketi tarafından işletilen Efemçukuru altın madeninin kapasite artırımına onay veren ÇED Raporuna karşı açılan davada mahkeme bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verdi. Bilirkişi incelemesi için mahkeme, altıncı şirkete karşı dava açan EGEÇEP ve TMMOB’ye bağlı çeşitli odalardan 10 bin lirayı aşan miktarda bilirkişi ücretinin yatırılmasını istedi. Davacılar ise mahkemeye gönderdikleri dilekçelerde bu ücretlerin hazinece ya da İZSU tarafından karşılanmasını istedi. Bir önceki duruşmada davaya katılımı mahkemece kabul edilen İzmir’in içme sularından sorumlu olan belediye kurumu İZSU’ya EGEÇEP Avukatı Arif Ali Cangı bilirkişi ücretinin kurum tarafından  karşılanması için dilekçe verdi. Cangı’nın dilekçesine olumsuz yanıt veren İZSU “Kamu Mali Yönetim ve Kontrolü Kanunu”na göre bu ödemeyi yapmasının mümkün olmadığını ileri sürdü. Geçtiğimiz haftalarda Efemçukuru’da altın çıkaran TÜPRAG şirketinin ana sponsor olduğu 3. İş Güvenliği Zirvesine madenin yanında sponsor olan İzmir Büyükşehir Belediyesi yaşam savurucularını tüm itirazlarına rağmen bu sponsorluktan çekilmemişti. İZSU’nun gerekçesine “Altın madeni ile sponsorluk yaparken neden kamu mali kontrolünü düşünmediniz?” diye karşı çıkan yaşam savunucuları ise kentin içme suyunu ilgilendiren bu dava için İZSU’nun sorumluluktan kaçamayacağını dile getiriyor.
İZSU’NUN GÖREVİNİ VATANDAŞ YAPIYOR
EGEÇEP Avukatı Arif Ali Cangı, İzmir 1. İdare Mahkemesine bilirkişi ücreti ile ilgili gönderdiği dilekçede dava konusu alanın İzmir’in su havzası olduğunu dile getirerek, İzmir’in su havzalarını koruma görevi ve sorumluluğunun yasal olarak İZSU’ya ait olduğunu dile getirdi. Davacı yurttaşların Anayasa’nın 56. maddesi ile kendilerine tanınan sağlıklı çevrede yaşama hakkının güvence altına alınması ve aynı maddede yer alan çevre kirliliğini önleme ödevleri gereği bu davayı açtıklarını diye getiren Cangı, “Bir diğer deyişle katılan İZSU’nun yasal görevini davacılar yerine getirmişlerdir. Bu kadar yüksek yargılama giderlerinin davacılara yükletilmesi sağlıklı çevrede yaşama hakkı ve mahkemeye erişim hakkının açıkça ihlalidir. Her ne kadar katılanın dava masraflarını karşılama ödevi olmasa da dava konusu uyuşmazlık doğrudan katılan İZSU’nun yasal sorumluluğunda olan bir konudur. Bu yüzden dava masraflarının da İZSU tarafından karşılanması usul ve yasaya uygun olacaktır” dedi.
1908429_370837339749982_6200814319484839342_n.jpg görüntüleniyor
HAZİNE KARŞILASIN
Öte yandan madenin kapasite artırımına karşı dava açan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Avukatı Emre Baturay Altınok da mahkemeye gönderdiği dilekçede bilirkişi ücretinin hazinece karşılanmasını istedi. Meslek örgütünün bu davayı açarken kamu yararını gözettiğini belirten Altınok, “Kamu yararı gerekçesiyle açılan bir davada özellikle teknik bir konuda keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmasının zorunluluğu karşısında ücretin maliye hazinesinden istenebilmesi gerekmektedir” dedi.
BİLİRKİŞİ HEYETİ EKSİK
Gerek EGEÇEP gerekse TMMOB’ye bağlı odalar mahkemeye gönderdikleri dilekçelerde bilirkişi keşfine katılacak uzmanlık alanları ile ilgili de eksiklikler olduğunu dile getirdiler.

Mahkemenin verdiği ara kararda bilirkişi heyeti için oluşturulan uzmanlıklarda eksikliklere dikkat çekilen dilekçelerde; “Bölgenin su havzası olması itibariyle jeoloji mühendisinin hidrojeoloji uzmanı olması, bölgenin alfons üzümünün yetiştiği organik tarımın yapıldığı ender alanlardan olması itibariyle heyete ziraat mühendisinin de eklenmesi, Su havzasında oluşacak kirliliğin toplum sağlığına etkilerinin değerlendirilmesi açısından halk sağlığı uzmanının heyette yer alması, Su havzası ve diğer zorunlu kamusal planlamalar açısından bölge plancısının da heyette bulunması” gerektiği dile getirildi.

23 Kasım 2016 Çarşamba

Kuş cennetini taş ocağı yaptılar!

Kuş cennetini taş ocağı yaptılar!
  
 23 Kasım 2016 04:55
     
Çanakkale’de kuş türlerinin barınma ve üreme alanı Skamender Vadisi 1. derece koruma statüsüne rağmen taş ocaklarının talanına açılmış durumda.
Özer AKDEMİR
İzmir
Ülkemizde Dünya Kültür Mirası olarak tescil edilen antik kentlerden Truva Antik Kenti ve Milli Parkına kuş uçuşu 5 kilometre uzaklığında bir taş ocağına daha ÇED olumlu Raporu verildi. Truva’nın arka bahçesi denilen Skamender Vadisi/Araplar Boğazı'nda kurulacak olan yeni taş ocağı 1. derece Doğal sit alanı, tarım ve orman alanı içerisinde bulunmakta.
KUŞ CENNETİ OLSUN DENDİ TAŞ OCAĞI YAPTILAR
Daha birkaç yıl önce  Kavak Deltası, Gökçeada Dalyanı ve Çardak Lagünü ile birlikte Çanakkale’de kuş türlerinin barınma, beslenme ve üreme alanı olduğu gerekçesiyle Ulusal Sulak Alan olarak önerilen Araplar Boğazı/Skamender Vadisi 1. derece koruma statüsüne ve kuş cenneti özelliğine rağmen taş ocaklarının talanına açılmış durumda.
Proje tanıtım dosyasında taş ocağı ile ilgili Çanakkale Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü alanın kısmen “Tarım Alanı”, kısmen “1. Derece Doğal Sit Alanı”, kısmen de Orman Alanı  kullanımında kaldığını dile getiriyor. Şirket bunu 69.78 hektarlık ruhsat alanının 10,88 hektarlık kısmında işletme yapacağı taahhüdü ile aşmış. Bilim insanlarının biyoçeşitlilik açısından çok önemli dediği ve doğal anıt olarak değerlendirildiği bu vadi yaşayan iki yüz çeşit kuş türüne barınak durumunda. Bazı kuş türlerinin nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya. Kuş cennetinde yapılmak istenen taş ocağının buna karşı aldığı tek önlem ise patlatmalardan önce anons yapmak!
ORMAN MÜDÜRLÜĞÜ ORMANI GÖRMEMİŞ!
Yine ÇED tanıtım dosyasında proje kapsamında malzeme çıkarılacak, kırma - eleme işlemi ve depolama yapılacak olan alanların tamamının orman alanı içerisinde kaldığı görülüyor. Oysa, Çanakkale Orman Bölge Müdürlüğü’nden alınan görüşte taş ocağının ormanlık alan dışında kaldığı, ormanlar ve ormancılık çalışmaları üzerinde olumsuz bir etkisi bulunmadığı yazmakta! Orman Müdürlüğünün “önemsiz” diye nitelendirdiği alanlar için, Çanakkale 2015 yılı Çevre Durum Raporunda ise şöyle deniyor; “Ekolojik özellikleri: Sürekli tatlı su sazlıkları ve çevresinde orman vejetasyonu bulunduğu için kuş türleri için önemli bir alandır. Birçok kuş türünün barınma, beslenme ve üreme alanını oluşturur. Alan I.derece doğal sit durumundadır”. Şirket 2003 yılında Çanakkale Mülga (Yürürlükten kalkmış) Tarım İl Müdürlüğü’nün verdiği “... çevrede yapılan tarımsal faaliyetlere zarar vermemesi için ger ekli tedbirlerin alınması şartıyla, söz konusu alanın istenilen amaçla kullanılması uygun” görüşüyle tarım alanı konusunu da halletmiş!
TAŞ OCAĞI ANTİK KENTİ TAHRİP ETTİ
Yaklaşık 1 ay önce de aynı bölgede bir başka taş ocağı, Derbentbaşı köyü taş ocağı ÇED raporu da bakanlıkça kabul edilmişti. Derbentbaşı ve bu son taş ocakları ile ilgili  kümülatif etki çalışmasının yapılmış olmasına rağmen her iki taş ocağı için de nehir kirliliği, SİT alanına etkileri ve kuş varlığı için bir etkilenmeden söz edilmemesi dikkat çekici.
Çanakkale Kültür Envanteri kitabına bakıldığında, Araplar Boğazı’nın her iki yanında da 11 yerleşim yeri saptanmış. Boğaz içerisinde I. Derece Doğal sit alanının kuzeyinde Ballıdağ (Ballık) ve Asarlık (Eski Hisarlık) Tepe adlarıyla anılan iki antik yerleşim bulunmakta. Ezine asfaltı girişinde yer alan ve tamamı SİT alanı içerisindeki taş ocağı tarafından tahrip edilen bir antik kent (Çevrim Tepe yerleşmesi) ve yine Skamander nehri boyunca yer alan Çamlıca köyündeki antik yerleşmeleri de vadi içerisindeki antik yerleşimlerden.
KÖYLER TOZ ALTINDA
Taş ocağının toz emisyonları ve ocağa 2-3 kilometre uzaklıktaki Akçansa Çimento fabrikasının yarattığı çevresel sorunlarla ilgili de herhangi bir hesaplamanın olmadığı görülüyor. Buralara yakın köylerde partikül madde toz değerlerinin sınır değerlerin defayarca aşıldığı yine proje tanıtım dosyasındaki tablolar arasında görmek mümkün.
https://www.evrensel.net/haber/296726/kus-cennetini-tas-ocagi-yaptilar

22 Kasım 2016 Salı

İzmir’in mezar taşları!

İzmir’in mezar taşları!

  
 22 Kasım 2016 04:05
     
İzmir’de Basmane Çukuru’na yapılacak binalar belli oldu. İzmirliler projelere ‘kentin göbeğinde kazıklar’, ‘ucubeler’ diyerek tepki gösteriyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir Basmane Meydanı yanında yıllardır yılan hikayesine dönen “Basmane Çukuru”nda yapılacak binalar belli oldu. İzmirlilerin tam bir hayal kırıklığı olarak değerlendirdiği binalarla ilgili sosyal medyada görüş bildiren İzmirliler arasında “kentin göbeğindeki yeni kazıklar”, “ucubeler” ve “İzmir’in mezar taşları” yorumları yer alıyor.
18 YILLIK YILAN HİKAYESİ
Eski Belediye Garajının bulunduğu İzmir’in en merkezi yerlerinden Basmane Meydanı ile Kültürpark 9 Eylül Kapısı yanında  yapılmak istenen bina 1985’li yıllardan beri İzmir’in gündeminde oldu. Belediye tarafından yapılan ihale sonrası Güçbirliği Holding tarafından satın alınan alandaki inşaat 8-10 kere imar değişikliğine konu olmuş ve TMMOB Mimarlar Odası, ŞPO ve İzmir Belediye Başkanı Yüksel Çakmur’un açtığı davalar sonrası bu imar değişiklikleri mahkemece iptal edilerek inşaat durdurulmuştu. 230 bin metrekarenin üzerindeki alanın ana hissedarı Güçbirliği Holdingin TMSF’ye geçmesinin ardından 18 yıldır boş duran inşaat çukuru yeniden gündeme getirildi. Alandaki İzmir Büyükşehir Belediyesi hissesinin yüzde 12’den yüzde 30’a çıkarılması ve Büyükşehir Belediyesinin yapılacak gökdelenlere taşınması gibi değişikliklerin ardından yapılan ihaleyi AKP’ye yakınlığı ile bilinen Salhanedeki Folkart kulelerinin de sahibi olan Sancak Grup ortaklığı kazandı. Basmane Çukuru’nun ihalesinin yapılması ile birlikte İzmir’in ortasındaki en önemli yeşil alan olan, kent açısından yeşil alan olmasının da ötesinde tarihi ve kültürel bir anıt niteliğindeki Kültürpark-Fuar alanında da yeni değişikliklerin gündeme getirilmesi aylardır kent gündeminin en önemli tartışmaları arasında yer alıyor. Basmane Çukuru’nu alan Sancak Grup yöneticileri fuardaki değişikliklere ilgisiz olmadıklarını itiraf ederlerken, İzmirliler fuarın bu yeni yapıların adeta arka bahçesi haline getirilme tehlikesine ve yapılaşma baskısına dikkat çekerek yeni Kültür Park Projesine karşı çıkıyorlar.
MAHVETME SIRASI İZMİR’E GELDİ
İzmir Çevre İl Müdürlüğü sitesinde yayımlanan proje tanıtım dosyasında iki blok olarak inşa edilecek olan gökdelenlerin residence, belediye hizmet binası ve iş yeri olarak kullanılacağı dile getiriliyor. 70 kat yüksekliğe ulaşacak olan binaların ilk 13 katı İBB’ye hizmet binaları olarak ayrılırken, diğer katlar ise residence ve işyeri olarak planlanmış. İhaleyi kazandıktan sonra alanda yapılacak binalarla ilgili Folkart Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak 10 farklı proje olduğunu ve bunlardan hangisinin yapılacağının İzmirlilere sorulacağını ileri sürmüştü. İzmirlilerin gündemine hiç sokulmayan, haziran 2020 de tamamlanması planlanan proje ile ilgili paylaşılan görseller ise İzmirliler tarafından tam bir hayal kırıklığı olarak niteleniyor.
NEFES YOK, AĞAÇ YOK, KUŞ YOK, ÖLÜN DESELER YA!..

Proje ile ilgili sosyal medya üzerinde görüşlerini paylaşan İzmirlilerin hemen hepsi alana inşa edilecek olan yapıların çok çirkin olduğu görüşünde. “Ucube, korkunç”, “mimar ilhamını egzoz borusundan mı almış” “Mahvetme sırası İzmir’e geldi” gibi yorumların yanı sıra İBB de bu yapılaşmaya izin verdiği için tepkilerden nasibini alıyor. Sosyal medyada proje ile ilgili yapılan yorumlardan bazıları şunlar;
“ Sakarmekelerin, yalıçapkınlarının, maskeli örümcekkuşlarının ahı tutsun sizi!”
“Fabrika bacası sanki yıllardır bunun için mi beklettiniz”
“İzmirimizi çirkinleştirmek için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar yazıklar olsun bunu çizen mimar veya mimarlara.....
Babil’in asma bahçeleri gibi”
“Hilkat garibesi”
“Eğer biri ucube nedir diye sorarsa bunu gösterebiliriz”
“İzmir’in mezar taşları”
“İzmir’in katilleri !..Aliağa’daki termik santralleri savunan,onlara şevkle ruhsat veren zihniyet!..”
“Bize nefes yok ağaç yok kuş yok ölün deseler ya!”
“İmplant diş vidası gibi...”

17 Kasım 2016 Perşembe

Son darbe termik santrallerle vuruluyor




 17 Kasım 2016 04:42
     
Planlarda “tarım ve orman alanı” olarak geçen Çerkezköy-Silivri arası ile Tekirdağ Vize yakınlarındaki iki bölge “Enerji Üretim Alanı” ilan edildi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Yıllardır birçok sanayi kuruluşu tarafından havası, suyu, toprakları kirletilen Trakya’ya son darbe vuruluyor. Geçtiğimiz günlerde yapılan çeşitli plan değişiklikleri ile tarım ve orman alanlarına “Enerji Üretim Alanı” (EÜA) adı altında termik santrallerin yapımı için yol verildi. İlk termik santraller Vize ve Çerkezköy-Silivri arasında yapılacak.
İstanbul Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü sitesinde askıya çıkarılan çevre düzeni planı değişikliği duyurusunda Trakya’da iki ayrı yerde termik santraller kurulacağına yer verildi. Daha önceki planlarda “tarım alanı” ve “Orman alanı” olarak geçen Çerkezköy-Silivri arası ile Tekirdağ Vize yakınlarındaki iki bölge “Enerji Üretim Alanı” (EÜA) ilan edildi. EÜAŞ Çerkezköy Termik Santrali ve TKİ Vize Termik Santrali alanlarının yürürlükte bulunan çevre düzeni planlarına işlenmesine yönelik olarak plan değişiklikleri ile kömüre dayalı termik santrallerin kurulabilmesi için gerekli yasal altyapı hazırlandı.
TARIM VE ORMAN ALANLARI ENERJİ ÜRETİM ALANI!
Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) Vize EÜA olarak belirlenen bölge, Kırklareli’nin Vize ilçesine yaklaşık 3 kilometre uzaklıkta yer alıyor. 146 hektarlık bir alanda kurulacak olan Vize EÜA, Okçular köyüne yaklaşık 2.5 kilometre, Akpınar köyüne ise yaklaşık 3.5 kilometre uzaklıkta. Alan halen yürürlükte olan Ergene Havzası 1/100 000 Ölçekli Revizyon Çevre Düzeni Planı’nda “Tarım Arazisi” ve “Orman Alanı” olarak yer alıyor. Ayrıca “Yer Altı Suları Besleme Alanı” kapsamında bulunmakta. EÜA ile ilgili plan değişikliği raporunda alanın Kırklareli İli 1/25 000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda ise “Tarımsal Niteliği Birinci Öncelikli Korunacak Alan”, Tarımsal Niteliği Sınırlı Alan” ve “Orman Alanı” olarak yer aldığı, ayrıca “Yer Altı Suları Besleme Alanı” kapsamında bulunduğuna dikkat çekiliyor.
SİLİVRİ’YE TERMİK SANTRAL
İkinci termik santralin kurulacağı Enerji Üretim Anonim Şirketi (EÜAŞ) Çerkezköy EÜA ise  İstanbul Silivri ilçesi sınırları içerisinde kalıyor. Çayırdere köyünün yaklaşık 5 kilometre batısında, Tekirdağ ili Çerkezköy ilçe merkezinin ise 7 kilometre doğusunda yer alan EÜA’nın yüz ölçümü ise yaklaşık 545 hektar alanı kapsıyor. İstanbul-Tekirdağ il sınırında yer alan termik santralin 60 hektarlık kısmı Tekirdağ, 485 hektarlık kısmı ise İstanbul’da yer alıyor. Alanın Tekirdağ il sınırlarındaki bölümü Çevre Düzeni Planı’nda “Tarım Arazisi” ve “Orman Alanı” olarak yer alırken, ayrıca “Aşırı Yer Altı Suyu Çekim Alanı” ve “Yer Altı Suları Besleme Alanı” kapsamında bulunmakta. İstanbul il sınırlarındaki bölümü ise “Ağaçlandırılarak Ormanla Ekolojik Olarak Bütünleştirilecek Alan” olarak yer almakta.
Her iki termik santral için ÇED raporları İTÜ tarafından hazırlandı. Hazırlanan bu ÇED raporlarında termik santrallerin su talebi ile ilgili sıkıntı yaşanmayacağı, hava kalitesini etkileyecek bir emisyon yaratmayacakları, ileri yakma teknolojilerinin kullanılacağı gibi santral övgüleri yer aldı.
BİR ZAMANLAR TRAKYA...
Termik santraller ve yapılan plan değişiklikleri ile ilgili bir açıklama yapan Trakya Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Göksal Çidem, Trakya’nın havası, suyu, toprağı ve insanıyla sadece Türkiye’nin değil, Avrupa’nın da en değerli bölgesinden birisi olduğunu belirterek, “Ülke nüfusunun yüzde 20 sinin yaşadığı bölgenin 3 ili, 3 denizi, 3 dağı, 3 ormanı ve bir nehri vardı. Ergene Nehri 40 yıl önce yapılan sanayileşme planı sonrası öldü. Istrancalarda ki kaynaklar üzerine çimento-kil-demir-bakır-altın-gümüş-taş-çakıl vb. vahşi madencilik ile geliyorlar. Trakya’nın suları çarpık sanayileşme ve plansız yapılaşma uğruna yok ediliyor. Bir zamanlar Pirinç ihtiyacımızın yüzde 80, Ayçiçeği yüzde 60 Buğday yüzde13 İhtiyacını karşılayan Ergene havzası tarım dışında kalıyor. Ülkenin yüzde 3’lük toprağı üzerinde yaklaşık 2 bin 100 sanayi tesisi var” dedi.   
ÜLKENİN EN KİRLİ HAVASI TRAKYA’DA

Ülkenin en kirli havasının Keşan’da ölçüldüğünü aktaran Çidem, “Bunun üzerine bir de  Trakya’ya 2  Kömürlü Termik Santral. Buna ne denir..?” diye sordu. Çidam, termik santral yapılmak istenen Vize’nin Türkiye’deki 11 yavaş şehirden (Citaslow) biri olduğunu hatırlatarak “ Vize’de turizmin her çeşidi planlanmış. Hiçbir planlamada kömüre dayalı termik santral yer almamıştır. İşte bu yüzden Vize Cittaslow dur” dedi.
Çidem, Vize de 11 köyü kapsayan “linyit kömür arama sondaj sahası”nın 1, sınıf tarım toprağı-mera ve orman ile birlikte Avrupa’nın en önemli 5 doğa alanından biri olan Istranca Dağlarında temiz kalan, doğası bozulmamış birkaç köyü de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığını dile getirdi.

13 Kasım 2016 Pazar

Bir Deli Dumrul hikayesi de Ürgüp’ten



  
 13 Kasım 2016 04:30
    
Tarihi Kayakapı Mahallesi, bir kısmını kiralayıp otel işletmeciliği yapan şirketin adeta özel mülkü haline geldi.
Özer AKDEMİR
İzmir
Tarihi Kayakapı Mahallesi, bir kısmını kiralayıp otel işletmeciliği yapan şirketin adeta özel mülkü haline geldi. 3 yıldır otelcilik yapan firma kamuya ait yoldan turistlerin otele gelmesi ve mahalleyi gezmesine izin verirken yerli halkın Kayakapı Mahallesi’ne girişine ise izin yok. Otel sahibi Yakup Dinler “Kayakapı Özel Turizm Alanı, dingonun ahırı değil” diyerek yapılanı savundu.  İddiaların sahibi Ürgüplü Emekli Öğretmen Mustafa Kaya. Ürgüp hakkında yayımlanmış 8 kitabı ve 100’e yakın makalesi bulunan Kaya, ÇEKÜL Vakfının 22 yıldır Ürgüp temsilcisi. Kaya aynı zamanda Ürgüp Koruma ve Araştırma Derneğinin de başkanı. Kaya’nın anlattıklarına göre içinde çok sayıda tarihi yapı barındıran Kayakapı Mahallesi önce afet bölgesi ilan edilerek boşaltılmış ardından da özel turizm alanı ilan edilmiş. Mahalle bir süre sonra Ürgüp Belediyesi tarafından kamulaştırılarak ihale ile bir şirkete “restore et-işlet- devret”  yöntemiyle 49 yıllığına kiralanmış. Mahallenin tam ortasında evi olduğunu söyleyen Mustafa Kaya ve mahalleli bu kamulaştırmaya karşı davalar açmışlar. Kaya dava sürecini şöyle özetliyor; “Kayseri İdare mahkemesi “Turizm amaçlı kamulaştırma olmaz” gerekçesiyle kamulaştırmayı bozdu, kararı Danıştay da onayladı. Sonradan yasada değişiklik yapılınca belediye yeniden dava açtı ve bu sefer belediye kazandı. Buna karşı temyiz aşaması halen devam ediyor. Ben kamulaştırma davasını kaybettim ama AYM’ye götürdüm, halen sonuçlanmadı. Diğer taraftan evimi geri alma ile ilgili bir davam da devam ediyor”. Kaya, kamulaştırmanın ardından bir turizm şirketinin eski evleri belediyeden kiralayarak otel yaptığını aktardı.
TURİSTE SERBEST ÜRGÜPLÜYE YASAK
Kaya’nın iddiasına göre, mahalleyi otele çeviren şirket kamuya ait yolu kendi özel yolu haline getirerek giriş çıkışı kontrol altına almış. Kaya’nın bundan sonraki anlattıkları ise olaya neden Deli Dumrul hikayesi dediğimizi ortaya koyuyor.  Van 100.Yıl Üniversitesinde iki öğrenci ile Kayakapı Mahallesi’ndeki Nevşehirli Damat İbrahim Paşa zamanından kalma çeşmeleri fotoğraflamak isterken otelin görevlileri tarafından engellendiklerini anlatan Kaya şunları söyledi; “Otel Müdürü Hüsnü Sucu’yu aradığımda bana firma sahibi Yakup Dinler’in girişe müsaade etmediğini söyledi” dedi. Mahalleye yerli ve yabancı turistlerin girip gezebildiğini, otelde konakladığını dile getiren Kaya, “Bize inşaat var giremezsiniz diyorlar ama turistlerin inşaatı süren otele girip konaklaması serbest. Ayrıca mahallede kamulaştırma davası halen süren evim var” dedi.
Mahalleye girişlerinin engellenmesinin ardından öğrencilerle birlikte Ürgüp Savcılığına giderek seyahat özgürlüklerinin engellendiği yönünde şikayette bulunduklarını, aynı şekilde kaymakama da gittiklerini kaydeden Kaya’ya her iki yetkili de müze müdürlüğünü adres göstermiş. Müze müdürlüğüne yapılan yazılı başvurudan da bir sonuç alamamış Kaya. Kaya, “İki yıl önce Diyarbakır Üniversitesinden Prof. Emrullaah Güney de mahalleye alınmamış ve üç koruma tarafından cop çekilmişti. Prof. Dr. Nevres Baykan’ın eşi Necla Baykan da kamulaştırılmamış evinin bulunduğu mahalleye sokulmamıştı. Mahalleye girişlere izin verilmediği gibi mahallenin güney tarafından, kayalardan seyrine engel olmak için dikenli teller bile gerildi. Seyir bile yasak” diye iddialarını sürdürdü.
BURASI DİNGO'NUN AHIRI DEĞİL!
İddialarla ilgili görüşünü aldığımız Otel Müdürü Yakup Dinler, mahallenin Özel Turizm Alanı olduğunu, her isteyenin mahalleye izin almadan giremeyeceğini ileri sürdü. Otelin İdari İşler Müdürüne talimatı kendisinin verdiğini doğrulayan Dinler, isim vermeden Mustafa Kaya’yı kastederek “Kayakapı’da yasaklı olan tek kişi kendisi ve ailesidir çünkü bize zarar vermeye çalışmıştır ve hâlâ çalışmaktadır” dedi. Dinler; “Kayakapı dingonun ahırı değil. Kapıya gelip ben eski evimi göreceğim diyen herkesi içeri alamayız” dedi. Mahallede 209 kamulaştırmanın tamamlandığını, 3 kamulaştırmanın ise hâlâ dava aşamasında olduğunu söyleyen Dinler, “Sizi şikayette bulunan kişi ve ailesi sittin sene içeri giremezler. Kayakapı kamusal alan değil özel turizm alanı. Kötü niyetlileri içeri almıyoruz bu kadar basit” dedi.
UNESCO LİSTESİNDEKİ OTEL!

Kayakapı Mahallesi Ürgüp'ün merkezinde, şehrin ilk yerleşim yeri olarak biliniyor. Bugünkü mimari formunu, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın damgasını vurduğu Lale Devri'nin ardından, 18. ve 19. yüzyıllarda almış. Bir Müslüman mahallesi olmasına rağmen alanda çok daha eski dönemlerde Hristiyanların yaşadığını gösteren kaya kiliseleri ve Rumlar tarafından aziz olarak tanınan Aziz Yuhannes'in evi de bulunmakta. Nevşehir Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 1999 yılında 1. ve 3. derece doğal sit alanı olarak, kentsel doku ise kentsel sit alanı olarak tescil edilen mahalle, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınan Göreme Milli Parkı ve Kapadokya Kayalık Alanlarının sınırları içinde yer almakta. Mahalle, 1969 yılında, kaya düşmesi ve kaya oyma mekanlarda çökme tehlikesi gerekçesiyle afet bölgesi ilan edilmiş, 1984'te tamamlanan boşaltılma süreci sonunda, mahalle nüfusunun çoğu, 'Afet Evleri' Mahallesi'ne yerleşmiş.

9 Kasım 2016 Çarşamba

Koza’ya her yol Konya!

09 Kasım 2016 04:51
Gülen Cemaatine yakınlığı ile bilinen İpek ailesinden alınıp TMSF’ye devredilen Koza Altın Şirketi, gemisini yürütmeye devam ediyor.
Özer AKDEMİR
İzmir

Koza’ya her yol Konya!
Gülen Cemaatine yakınlığı ile bilinen İpek ailesinden alınıp FETÖ operasyonları sürecinde TMSF’ye devredilen Koza Altın Şirketi, eskiden olduğu gibi gemisini yürütmeye devam ediyor. Ülkenin birçok yerinde doğayı katlederek altın işletmeciliği yapan şirkete hukuk sanki işlemiyor. Şirketin iki işletmesine daha çevre izni ve lisans belgesi verildi. 
İKİ KIYAK BİRDEN
Koza Altın’ın geçtiğimiz günlerde borsaya bildirdiği özel durum açıklamasında şirkete ait Kaymaz Altın madeninin kapasite artışı ÇED belgesinin yanı sıra Himmetdede Altın madeninin “Çevre İzin belgesi”nin verildiği dile getirildi.  ÇED Genel Müdürlüğü Koza’ya Kaymaz Altın madeninde 2020, Himmetdede madeninde ise 2021 yılına kadar geçerli Çevre izin belgesi ve lisansı vermiş durumda.
AKP-FETÖ ‘CİCİM YILLARI’NIN ÇOCUĞU
Bergama Ovacık altın madenini ABD’li Normandy’den aldıktan sonra altın madeni işine giren Koza Şirketi, AKP-Gülen Cemaati koalisyonunun “cicim yılları”nda gerçekten de altın çağlarını yaşadı. Çok kısa bir sürede Türkiye’nin en çok kâr eden şirketleri arasına giren Koza Altın, bu süreçte devletin bütün kurumlarından tam bir koruma - kollama ile çalışmalarını sürdürdü. Yaşam savunucularının uzun uğraşlarla mahkemelerden iptal ettirdiği izinlerin yerine hemen yenisini alan, altın madenlerine karşı çıkanlara şiddet uygulamaktan çekinmeyen (5 Haziran 2005 Çevre Günü saldırısı ve 2006 Dikili Panel baskını gibi) şirket birçok yeni yerde altın işletmeciliği faaliyetlerine başladı. 
BOZKIRDA VAHŞET!
Bunlardan birisi de Kayseri Nevşehir il sınırında, uluslararası kara yolun tam kenarında yer alan Himmetdede Altın madeni idi. Buğday tarlalarının ortasında, iki un fabrikası, bir çekirdek işleme tesisi ve yol üstü lokantası ile yan yana kurulan maden açık havada dünyanın en vahşi yöntemi olarak nitelenen siyanür liç yöntemi ile altın üretimine başladı. Bozkırın ortasında, tek damla suya hasret topraklarda yer altından saatte 216 bin litre su çekerek üretimine devam eden şirketin mera ve tarım arazileri için gerekli izinleri almadığı, yanı başındaki un fabrikalarını proje tanıtım dosyalarında gizlediği ortaya çıktı. Şirkete dava açan un fabrikası sahibinin dava sonrasında ÇED izni iptal edilen madene 20 gün içinde yeni ÇED belgesi verildi. Davanın Avukatı Suat Öztürk, bu yeni ÇED iznine karşı da yeni dava açtıklarını belirterek, mahkemenin verdiği bilirkişi keşfinin yapılmasını beklediklerini söyledi. Öztürk; “Tarih henüz belli değil, ama şirket bu arada üretimine devam ediyor. Mahkeme yürütmeyi durdurma talebimizi keşif sonrası değerlendirmek üzere erteledi. Keşif duruşmasında açık açık madenin bulunduğu  alanı ve buğday tarlalarını göstererek, “insanlar ekmek yemek zorunda, altın, siyanür yenmez” diyeceğim” dedi.
17-25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarının ardından AKP-FETÖ ortaklığının savaşa dönüşmesi ile devlet desteğini yitiren Koza’nın birtakım izinleri elinden alındı. Şirketin Başkanı Akın İpek’in yurt dışına kaçmasının ardından şirkete kayyım atandı. Kayyımla birlikte Koza için eski güzel günleri yeniden başladı. Yeni izinler, yeni ruhsat alanları, yeni altın madeni projeleri ardı ardına geldi. Bir süre sonra TMSF’ye geçen şirketin ilerleyen günlerde satılacağı dile getirilirken, ilk taliplisi ise AKP’ye yakınlığı ile bilinen Metro Turizm Sahibi Galip Öztürk oldu. 
GALİP ÖZTÜRK DE AKIN İPEK’İN YOLUNDA

Tasarlayarak adam öldürmekten aldığı kesinleşmiş müebbet hapis cezası “FETÖ kumpası” gerekçesiyle bozulan Öztürk, bu kararın ardından yurt dışından ülkeye döndü. Uzun zamandır altın madenlerine ilgi gösteren Öztürk, İzmir Karşıyaka’da merkeze 5 kilometre uzaklıktaki Arapdağı’nda altın madeni işletme çabaları, araya Mehmet Ağar gibi ağır topları sokmasına rağmen EGEÇEP’in açtığı dava sonrası mahkemece reddedilmişti. Öztürk, geçtiğimiz günlerde Koza Altın’ı almak için girişimlerde bulunacağını açıklarken, “Ulusun iradesini ortaya koyan bir medya şirketi düşündüğü” sözleriyle Koza’nın eski sahibi Akın İpek gibi altın madenleri ile birlikte medya sektörüne de el atacağının ipuçlarını verdi. (İzmir/EVRENSEL)

7 Kasım 2016 Pazartesi

Germencik'in ilk jeotermal davasını halk kazandı

07 Kasım 2016 13:57
Aydın'ın Germencik ilçesi Tekin köyü yakınlarında JES için verilen 'ÇED gerekli değildir' kararı yargıdan döndü.
Özer AKDEMİR
İzmir
Germencik'in ilk jeotermal davasını halk kazandı

Jeotermal enerji santralleri (JES) nedeniyle zor günlerden geçen Aydınlılar yaşam alanlarını koruma mücadelesini bırakmıyor. Germencik ilçesi Tekin Köyü yakınlarında zeytinliklerin ve incir bahçelerinin ortasına kurulmak istenen JES'e verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararı yargıdan döndü.
İLK DAVA ZAFERLE SONUÇLANDI
Tekin köylülerinin JES istemediklerini yetkililere defalarca iletmelerine rağmen firmaya Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından 2014 Eylülünde verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararına karşı köylüler dava açtı. Jeotermal kuyu ve santrallerinin işgaline uğrayan Germencik'te açılan bu ilk jeotermal davasında mahkeme bilirkişi incelemesi istemişti. Prof. Dr. Gültekin Tarcan (Dokuz Eylül Ü. Jeoloji Müh. Bölümü), Prof. Dr. Sezai Delibacak (Ege Ü. Ziraat Fakültesi), Yard. Doç. Dr. Sevgi Tokgöz Güneş'ten (Dokuz Eylül Ü. Çevre Müh. Bölümü) oluşan bilirkişi heyeti hazırladığı raporunda proje tanıtım dosyasının son derece özensiz hazırlandığını ortaya koymuştu.
Aydın 2. İdare Mahkemesi geçtiğimiz günlerde verdiği kararında Aydın Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğünün bu jeotermal santrali için verdiği “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararının iptal etti. Köylülerin avukatı Akın Yakan mahkemenin bu kararının köylülerce sevinçle karşılandığını belirterek, "Halk inandı mı her şeyi başarır. Önce halk inanmalı, sahip çıkmalı sorunlarına" dedi.

AYDIN'IN YÜZDE 80'İ JES ALANI
Aydın'da jeotermal santral ruhsat alanı , ilin yüzölçümünün neredeyse yüzde 80'ini kaplıyor. Şimdiye kadar açılan kuyu sayısı 300'ü geçerken, ovada kurulan santral sayısı 15'i buldu. Türkiye'nin en önemli sermaye gruplarının Zorlu, Bereket, Çelikler, Maren, Güriş, Ken Kipas, Dora vs'nin adeta üşüştüğü Aydın Ovası AKP hükümeti tarafından "jeotermalin başkenti" yapılmak isteniyor. Çoğunlukla tarımla geçinen Aydınlılar daha şimdiden tarım ürünlerindeki bozulmalarla, jeotermal çalışmaları sebebiyle buhar, zehirli gazlar yayan akışkanların çevre ve sağlığa olumsuz etkileriyle boğuşmaya başladılar.
BİLİRKİŞİLERDEN ÖNEMLİ TESPİTLER

Bilirkişilerin maddeler halinde sıraladığı proje tanıtım dosyası raporundaki eksikliklerin bazıları şunlar;
- Rapor yazım düzeninin hatalı olduğu, metin içindeki şekil ve tablolar ile ilgili hiçbir kaynak belirtilmediği, bu nedenlerle bu verilerin bilimselliği kuşku yarattığı,
 - Raporda yerleşim birimlerine uzaklıklar belirtilirken Gümüşyeniköy’e olan uzaklıklar dikkate alındığı, 100 metre ötede olan Tekin Köyü yerleşim yerinin dikkate alınmadığı, en yakın konut mesafenin 96 km olarak belirtildiği,
 - Raporun özensiz ve eksik olduğu, yapılacak etkinlik ve bu etkinlik sonucu ortaya çıkacak çevresel etkilerin yeterince ortaya konmadığı, üretilecek akışkanın kalitesi ve oluşturacağı sorunlara, yüzey ve yeraltı suları kirlenmesi, toprak kirlenmesi, zirai ürünler kirlenmesi ve benzeri tehlikelere raporda hiç değinilmediği,
 - Tarım arazilerinin korunması, tarım dışı kullanımlar için alternatif arazilerin düşünülmesi ile mümkün olduğu,
- Aydın ili ve çevre ilçeleri Türkiye’de ve dünyada en kaliteli incirlerin yetiştirildiği, incir bahçelerine sahip olduğu, incir bahçeleri yanında Türkiye’de zeytin yetiştiriciliği yapılan en önemli arazilerin bulunduğu bir il olduğu, tarımsal olarak çok önemli bu özel bitkilerin yetişme alanı olan arazi kullanım yetenek sınıfı 1. ve 2.sınıf arazilerin yasal olarak, özel korunması gereken araziler olarak, tarımsal sit alanı ilan edilmesi gerektiği,
 - Türkiye’de en kaliteli ve verimli incirin en iyi yetiştirilebildiği yerin Aydın ve ilçeleri olduğu, jeotermal enerji için reenjeksiyon sisteminde oluşacak bir arızada yüksek miktarlarda tuz ve bor içeren suyun özellikle incir ve zeytin bahçeleri ile yakındaki derelere gitmesinin önlenemeyeceği, oluşturulacak havuzların bunları toplamasının mümkün olmadığı,
 - İncelenen dava konusu alanın sınırında  ve 3 km lik daire içerisinde zeytinlik alanların bulunduğu, bu nedenle dava konusu sahanın  3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerin Aşılattırılması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığı...

5 Kasım 2016 Cumartesi

Çeşme’nin ‘ballı RES’lerinde bilirkişi keşfi yapıldı


05 Kasım 2016 14:26
Çeşme'de RES'çi şirket avukatı keşif yapan hakime bal teklif etti.
Özer AKDEMİR
İzmir
Çeşme’nin ‘ballı RES’lerinde bilirkişi keşfi yapıldı
İzmir Çeşme’de yöredeki RES’lerle ilgili bilirkişi keşfi vardı. Yan yana projelerle doğal SİT alanlarında, tarım arazilerinde sıralanan RES’lerin etkileri incelendi. Şirketin deyimiyle ‘Çeşme Marina manzaralı’ RES’lerin tek şanslarının bu olmadığı, şirket avukatının keşif hakimine vermek istediği balla ortaya kondu.
DANIŞTAY’IN ‘TOPLAM ETKİ’ VURGUSU
Ülkenin en önemli turizm beldelerinden Çeşme’nin hakim tepelerinde yükselen RES’ler aynı zamanda tarım alanları ve yerleşim yerlerinin de içinde yer alıyordu. Farklı şirketlerin yan yana parsellerde kurdukları ya da kurma çalışmalarına devam ettikleri RES’lerle ilgili ‘ÇED gerekli değildir’ kararı verilmişti. 1. ve 2. derece doğal SİT alanlarında, sakız ağacı koruma bölgesinde, Zeytin Yasası ile korunan arazilerde yükselen RES’lerin çevresel etkilerinin göz ardı edilmesine karşı yöre halkı tarafından açılan davaların bilirkişi keşifleri aynı gün yapıldı.
Sarnıç ve Ovacık yörelerinde yapılan bilirkişi keşiflerinde, Danıştay’ın ‘ÇED gerekli değildir’ kararını bozma nedenlerinin en başında gelen farklı RES projelerinin aynı bölgeler içinde yan yana olmasından kaynaklanan kümülatif etkinin göz ardı edilmesinin yanı sıra, bu RES’lerin tarıma, turizme, yöredeki canlı yaşamına ve kuş göçlerine etkileri araştırıldı. ABK şirketi ve Tivnikli Grubunun Ovacık RES’lerinde yapılan bilirkişi incelemesinde iki projenin de birbirlerine çok yakın konumda oldukları, ayrıca tarım alanları, zeytinlikler ve tarihi-doğal SİT alanları yanında, hatta içinde yükseldikleri gözlemlendi.
İLETİM HATLARI ÇED'DEN KAÇIRILMIŞ
Ovacık RES’leri bölgesinde yapılan incelemede Çeşme’den bir grup yurttaşın avukatlığını yapan Mehmet Horuş, bu RES’lerin 9 kilometreyi bulan iletim hatlarının tanıtım dosyasında hiç gündeme getirilmediğini ve ÇED sürecinden kaçırıldığını söyledi. RES Şirketlerinin Akdeniz Üniversitesi’nden aldığı ornitolojik raporun bilimsel gerçekleri ifade etmediğini aktaran Horuş, “Bu raporla ilgili bakanlık teftişi sonrası başlatılan soruşturma halen devam ediyor. Rapor o kadar üstün körü hazırlanmış ki, projenin 2 km kuzeyinde Bafa Gölü var gibi ifadeler var! Yine rapordaki veriler olarak Trakya'’daki ölçüm verileri kullanılmış” dedi.
Horuş, özellikle bölgedeki bitki çeşitliliği, kuş göç yolları konusundaki bilgiler ve koruma altındaki bitki ve doğal doku konusunda şirket raporlarının ve ÇED projesinin son derece yetersiz olduğunu belirterek, “Şirketin proje tanıtım dosyasında bölgede 30 takson olduğu yazıyor. Bu bilgilerle ‘ÇED gerekli değildir’ aldılar. Yöredeki ekolojik değerlendirme raporunda takson sayısı bir anda 120’ye çıkarken, Ege Üniversitesi hocalarının yaptığı bir günlük bir araştırmada bile takson sayısının 500-550 olduğu ortaya çıktı” dedi. Şirket avukatları ise iletim hatlarının henüz mesafesinin belli olmaması nedeniyle ÇED dosyasına eklenmediğini ileri sürdü. Üzüm bağlarının hemen yanı başında yer alan RES direklerinin 200’ün üzerinde zeytin ağacının bulunduğu arazisinden geçeceğini belirten Ünal Bakırcı adlı vatandaş, bilirkişilere arazisini gösterdi.

ÇEŞME MARİNA MANZARALI BALLI RES!
ABK şirketinin ‘Çeşme Marina manzaralı’ RES’lerinin bulunduğu bölgede yapılan değerlendirmede de yöre halkı RES direklerinin yaşam alanlarına yakınlığından, ürettikleri tarım ürünlerinin verimsizleştiğinden, RES’lerin koruma altındaki alanlara zarar verdiğinden bahsetti. Burada konuşan RES Şirketi Müdürü Barış Kocagöz’ün ÇED taahhütlerini bile aşan bir çevrecilikle çalıştıkları, ülkenin enerji ihtiyacına katkıda bulundukları yönündeki konuşması sırasında, bilirkişi keşfine katılan yöre köylüleri sırtlarını dönerek Kocagöz’ü protesto etti. Şirket avukatı Arsin Demir’in RES’ler civarına yerleştirdikleri kovanlardan aldıklarını iddia ettiği balı keşif hakimine vermek istemesine hakim red cevabı verirken, balı delil olarak dosyaya sunmak yönündeki talebini de hakim kabul etmedi. ABK Şirketinin Çeşme’yi en güzel gören bir tepe üzerine yaptığı Şalt Merkezi de ‘kendilerine yazlık yapmışlar’ eleştirilerine neden oldu.
Buradan geçilen diğer RES keşfi incelemesinde EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi Avukat Hande Atay Ege Bölgesi ve Çeşme’deki RES istilasının ulaştığı boyuta dikkat çekti. Zeytinliğinde konuşan 87 yaşındaki Remziye Saatli, gözyaşları içinde 30 yıl emek verdiği zeytinliğinin elinden alınmak istendiğini söyledi. Bilirkişi keşfine Çeşmelilerin yanı sıra, Rüzgar Yaşamdan Yana Essin İnisiyatifi üyeleri ve CHP İzmir Milletvekili Musa Çam’da katıldı.

4 Kasım 2016 Cuma

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Çesme RES'lerinde bilirkişi Keşfi_ 4 Kasım 2016


İzmir Çeşme’de yöredeki RES’lerle ilgili bilirkişi keşfi vardı. Yan yana projelerle doğal SİT alanlarında, tarım arazilerinde sıralanan RES’lerin etkileri incelendi.

Programın tamamı: https://www.youtube.com/watch?v=SOGT1XloY48&feature=youtu.be

Yolun sonu doğa ve kültür talanı

04 Kasım 2016 04:12
İstanbul-Çanakkale Otoyol Projesi ÇED raporunda yer alan bir ifade, raporun ne kadar özensiz hazırlandığını gösteriyor.
Özer AKDEMİR
İzmir
İstanbul-Çanakkale Otoyol Projesi ÇED raporunda yer alan bir ifade otoyolun çevresel etkilerinin ortaya konması gibi önemli bir işlevi üstlenmesi gereken raporun ne kadar özensiz hazırlandığını gösteriyor. Rapor, proje çevresindeki korunması gereken alanlardan bahsederken yüzlerce kilometre ötedeki bir Milli Parkı projenin üç kilometre ötesinde olarak gösteriyor! Öte yandan, Çanakkale Savaşlarının geçtiği alanlardan Bolayır Yıldız Tabyası ÇED raporundaki bilgilere göre tam otoyolun ortasında kalıyor.

 SAKARYA MİLLİ PARKI’NIN ÇANAKKALE’DE NE İŞİ VAR?
1050 sayfalık Raporun “Ülkemiz mevzuatı gereği korunması gereken alanlar” başlığının yer aldığı 63. sayfasındaki bir ifade raporun özensiz bir şekilde, kopyala-yapıştır olarak hazırlandığı iddialarını haklı çıkarır nitelikte. “Ülkemiz mevzuatı uyarınca korunması gerekli alanlar” başlıklı bölümün devamında şu bilgiler sıralanıyor; “a) Milli Parklar Kanunu’nun 2’nci maddesinde tanımlanan ve bu Kanun’un 3 üncü maddesi uyarınca belirlenen “Milli Parklar”, “Tabiat Parkları”, “Tabiat Anıtları” ve “Tabiat Koruma Alanları”, bulunmamaktadır. Proje alanının 3 kilometre doğusunda Sakarya Milli Parkı yer almaktadır”! Oysa Sakarya Meydan Muhaberesinin geçtiği Haymana ile Polatlı arasında kalan Sakarya Milli Parkı Otoyol projesinin yüzlerce kilometre ötesinde yer alıyor. Bu paragrafta bahsedilen Milli Park ise Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı.
‘KÜLTÜR VARLIĞI ÇIKARSA BAKARIZ’!
Çanakkale Savaşlarının geçtiği ana yerler arasında bulunan Gelibolu Milli Parkı ayrıca çok sayıda antik yerleşimin olduğu bir bölge. Buna karşın Çanakkale Kültür Varlıkları Koruma Kurulu “alan çok geniş, 1/25 binlik haritayı gönderin orada işaretleyelim kültür varlıklarını” gibi topu taca atan bir açıklama ile geçiştirmiş durumu. Yazışmalarda, otoyol yapımı sırasında herhangi bir kültür varlığı, tarihi eser vs. çıkarsa çalışmanın durdurulması ve Koruma Kuruluna haber verilmesi önlemi ile çalışmalara yol verilmiş. Oysa bu bilgilerin çalışmalar başlamadan önce belli olması ve gerekiyorsa kurtarma kazılarının yapılması gerekiyor.
ÇED raporunda Gelibolu Yarımadası’nın ortasından geçen, Çanakkale’nin önemli sulak alanlarından  ve kuşların konaklandığı alanlardan Kavak Deltası ile ilgili de bir bilgi bulunmuyor. Yarımada ayrıca önemli kuş göç yolları arasında bulunuyor.
YILDIZ TABYA OTOYOLUN ORTASINDA KALACAK
Otoyol Çanakkale Savaşları sırasında önemli çatışmaların yaşandığı tabyaların yanından geçmekte. Öyle ki projeye göre Bolayır Yıldız Tabya Gelibolu-İstanbul kara yoluna 150 metre yakınlıkta. Otoyol projesinde ise sağlı sollu biner metre otoyol için eklendiğinde Yıldız Tabya neredeyse  yolun ortasında kalacak. Daha önce doğal gaz boru hattı yapımı sırasında zarar gören Yıldız Tabya’ya ikinci bir darbe de otoyol ile vurulmuş olacak. Koruma Kurulu ise görüşünde Yıldız Tabya’nın koruma alanına uygun olduğu görüşünü iletmiş.
Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Kurulunun sit alanlarını gösteren yazısında Kalamura Yerleşim Yeri ve Kaynarca Höyüğü gibi otoyol çalışmalarından etkilenecek tarihi alanların “Sit sınırlarının yanlış aplike edildiği” iddiası ile sit sınırlarının yeniden belirleneceği bilgisi dikkat çekici.  
YOL BİNLERCE HEKTAR ORMANLIK ALANDAN GEÇİYOR
Otoyol Projesi ÇED’in de dikkat çeken bilgilerden bazıları; ÇED raporuna göre Tekirdağ Orman İşletme Müdürlüğü sınırları içinde yer alan orman alanının büyüklüğü 2.479.70 hektar. Çanakkale il sınırları içinde orman sayılan alan miktarı ise 56.05 hektar. Buralarda ne kadar ağaç kesileceğine dair bir bilgi yok. Yine otoyol güzergahında Gen Koruma Ormanı da yer almakta.
EVREŞE YOLLARI OTOYOL!
Projenin orman sayılmayan arazilerinin ise genellikle tarımsal alanlar ile mera arazilerinden oluştuğu ÇED Raporundaki bir diğer bilgi. “Bu kapsamda gerek tarımsal faaliyetlerle uğraşan gerekse mera arazilerinden faydalanan yerel halkın olumsuz etkilenmesi söz konusu olacaktır” denilen raporda bu zararın önlenmesi ile ilgili neler yapılması gerektiği belirtilmiyor.

İlginç bir bilgi ise Şarköy’ün kuzeyinden geçen yol güneybatıya yönelerek Evreşe’den Gelibolu Yarımadası’na yöneliyor. Buradan da Sütlüce - Şekerkaya arasında planlanan Çanakkale Boğazı Köprüsü’ne ulaşıyor. Artık,  binlerce hektar orman alanı, tarihi yapı, antik kent, su havzalarının yanı sıra ünlü “Evreşe yolları dar” türküsü de tarihe karışacak. Evreşe’den artık otoyol geçirdiler!..

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...