26 Nisan 2020 Pazar

Sokağa çıkma yasağı maden patronlarına işlemiyor


26 Nisan 2020 00:15

Silikozise yakalanan maden işçileri ile gündeme gelen Aydın’da maden işletmeciliği yapan Sibelco Madenciliğin Karpuzlu Kaymakamlığına "sokağa çıkma yasağından muaf tutulma" başvurusu kabul edildi.
taş ocağı madeni
Fotoğraf: Evrensel

Özer AKDEMİR
İzmir
Kovid-19 salgınının yayılımını azaltmak için 30 büyükşehir ve Zonguldak'ta uygulanan sokağa çıkma yasağı risk grubundaki maden işletmelerine işlemiyor. Tedavisi olmayan bir akciğer hastalığı olan silikozise yakalanan maden işçileri ile sıkça gündeme gelen Aydın, Çine ve Milas'daki maden işletmeleri yasak günlerinde de tam kapasite çalışmaya devam ediyor.
KAYMAKAMLIĞA "YASAKTAN MUAF OLALIM" BAŞVURUSU
Aydın Karpuzlu'da maden işletmeciliği yapan Sibelco Madencilik patronunun Karpuzlu Kaymakamlığına "sokağa çıkma yasağından muaf tutulma" başvurusu kabul edildi. Şirket 17 Nisan 2020 tarihinde Genel Müdür Kazım Demir imzasıyla yaptığı başvuruda ürettikleri madenin yüzde 80'inin yurtdışına ihraç edildiğini buna bağlı olarak yurtdışındaki firmalarla sözleşmeleri olduğunu ileri sürdü. "Zamanında tedarik sağlanamazsa hem maddi zarara hem de müşteri kaybına sebebiyet verecektir" denilen başvuru yazısında "firmamızın ocaklar bölgesinde üretim tesisi olmak üzere toplamda 192 personelle sokağa çıkma halleri durumunda üretime devam edebilmesi için emir ve müsaadelerinizi rica ederiz" denildi.

Sibelco şirketinin kaymakamlıklara yazdığı yazı
Fotoğraf: Sibelco şirketinin kaymakamlıklara yazdığı yazı

Karpuzlu Kaymakamlığı bu başvurunun üzerine "Genelgenin 2 numaralı başlığının (h) maddesi ve 3 numaralı başlığının (ğ) maddesine istinaden ilçe hıfzısıhha kararı ile 18-19 ve olası ileri tarihlerde sokağa çıkma yasağı kapsamından istisna edilmesi kararı alınmıştır" yazarak gerekli emniyet birimlerine gönderdi.
ÇİNE VE MİLAS'DAKİ MADEN İŞLETMELERİNE YASAK YOK
Yine Milas Kaymakamlığı da bir yazı ile enerji ve madencilik faaliyeti yürüten işletmelerde  sokağa çıkma yasağı süresince "çalışma yapılması uygundur" kararı vererek faaliyetlerin sürdürülmesine izin çıkardı. Yazı Sibelco Madencilik, Camiş Madencilik, Esan Eczacıbaşı Madencilik, Çınartaş Mineral Enerji ve Kinetix Enerji Maden adlı şirketlere de gönderildi.
Karpuzlu Kaymakamlığından Sibelco şirketine gelen cevap 
Fotoğraf: Karpuzlu Kaymakamlığından Sibelco şirketine gelen cevap 
MADENLER DOĞA TALANINI DAHA DA HIZLANDIRDI
Çine bölgesindeki maden işletmeleri ve ocaklarının salgın süresinde kapatılması bir yana çalışmalarını daha da hızlandırdıklarını belirten Çine Yaşam Platformu Sözcüsü Ahmet Uslu, "Doğa talanı daha da hızlandı bu süreçte. Denetim yok, gören eden yok! Jandarma dağ bayır dolaşıp insanlara evlerinize gidin diyor ama maden işletmelerindeki işçilerin çalışmasına ses çıkarmıyorlar. Hatta bize gelen bilgilere göre bu şirketler fırsattan istifade doğayı tahrip eden çalışmalarına hız vermişler. Çine'de Eysim maden ocağı yakınlarında zeytinliği olan bir arkadaşımızın zeytin ağaçları toz içinde kalmış mesela. Arkadaş buna dair hukuku süreç başlatacak" dedi.
MADEN İŞÇİLERİ KORONANIN KUCAĞINA İTİLİYOR
Madenlerde çalışan işçilerin sağlıksız koşullarda ve tozların yoğun olduğu bir ortamda çalıştığına dikkat çeken Uslu, "Bu sağlıksız koşullar nedeniyle her yıl bu madenlerde çalışan onlarca işçi tedavisi olmayan bir akciğer hastalığı olan silikozise yakalanıyor. Bu işçilerin çoğu hastalığını dahi bilemeden işten atılıyorlar. Covid 19 salgınının da daha çok akciğerlere zarar verdiği, hatta havası kirli olan yerlerde vaka sayısı ve ölüm oranlarının daha fazla olduğu bilim insanları tarafından söyleniyor. Tam da bu nedenlerle, buradaki maden işletmelerinin salgın süresince kapalı tutulması, işçilerin de ücretli izin verilerek evlerine gönderilmesi gerekiyor. Oysa bu madenler kapatılmadığı gibi, salgının yayılımını önlemek için getirilen sokağa çıkma yasağında bile çalıştırılıyorlar. Covid 19 hastalığında topun ağzında olan mesleklerin başında sağlık çalışanları ve maden işçileri geliyor. Şirketlerin ve onlara izin veren kurumların bu pervasızlıkları işçileri bile bile virüsün ve hastalığın kucağına atmaktır. Yaşam hakkını hiçe saymaktır" dedi.

Sıvacı kuş ve kozalak (Pazar yazısı)


 26 Nisan 2020 00:45

 Kozalak ayıklayan iki kadın
Sıvacı kuş, miğfer takmış bir savaşçı başına benzeyen kayaya yapmıştı yuvasını. Kayanın iç tarafındaki küçük yuvayı görmek neredeyse olanaksızdı ki Ali Efe bile günler sonra kayadaki küçük çıkıntının sıvacı kuşun yuvası olduğunu anlayabildi. Çer çöp parçalarının üstüne çamur sıvanarak yapılan küçük yuvanın rengi kayanınki ile aynıydı.
Ali Efe, kaya komşusu sıvacı kuşu rahatsız etmedi hiç. Bir zararı yoktu kimseye şuncağızın. Babası bütün kuşların kendilerine doğanın bir lütfu olduğunu söylerdi hep. “Ağaçların zararlı böceklerini, kurtlarını yer kuşlar. Arada künarların tadına baktığı da olur ancak o da onların yevmiyesi” derdi.  
Latmos Dağlarının koyaklarında gökten serpiştirilmiş gibi görünen sayısız kayadan birisiydi Miğfer Kayası. Kayaların her biri işinin ehli bir sanatçının, doğa ananın elinden çıkmış, özenle şekillendirilmişti adeta. Rüzgarlar, yağmur, fırtına, kar, kırağı doğa ananın kayaları şekillendirmek için kullandığı malzemeleriydi. Milyon yılda toz toz, zerre zerre oyulan bu kayaların bazen güçlü depremlerle, sellerle yerlerinden zıplayıp üst üste bindiği de oluyordu. İşte bu yüzden türlü şekiller alıyordu kayalar.
Ali Efelerin kayasından bir taş atımı uzaklıktaki boz kayanın bazı yerleri yosun tutmuştu. Yosun yeşili, kurşuni renkleri ile bu kaya patlak gözleri olan irice bir kurbağaya benziyordu. Ali Efe Kurbağa Kayası’nın yanındaki ağaçtan kozalak toplayacaktı bugün.
Adam başına benzeyen kayaya da “Miğfer Kayası” diyorlardı. Kadimden beri Ali Efelerin darı deposuydu kaya. Uzun boylu bir adamın bile ayakta duracağı rahatlıktaydı kayanın içi ve bir oda genişliğinde oyulmuştu. Kayanın bir köşesinde isli demirleri ile küçük ocaklık bulunuyordu. Ocaklığın dışarıya açılan bir bacası vardı. Oyuğun öbür tarafında ise birbirinin içinden geçen iki paslı kalın demirle kapatılıp cam takılmış küçük bir pencere vardı. Kayanın girişi yassı demirler, perçinler ve menteşelerle kuvvetlendirilmiş kalın ahşap bir kapı ile örtülüyordu.
Ali Efe’nin babası, dedesi hatta anlattıklarına göre onun dedesi de bu kayayı kullanmışlardı. Yüz yaşında ölen dedesi, Yörük Ali Efe’yi kayada sakladığı, oğlak kesip, ak petekli bal ve tereyağıyla ağırladığı günleri övünerek anlatırdı her önüne gelene. İlk torununa da Ali Efe adının konulmasını istemişti.
“Sonra, bir gün sabah Efe Kurbağa Kayası’nın üzerine çıkıp sis çökmüş Söke Ovası’na doğru uzun uzun baktı dürbünüyle. Mavzerini kucağına bir çocuk gibi yatırıp her parçasını teker teker yağladı, parlattı. Akşam kızanlarına “Haydiyin, gidiyoruz” dedi. Benden de helallik istedi, avucuma iki altın koyup. Altınlar avucuma konduğunda elime sanki iki kırmızı kor düşmüş gibi oldum. Hemen yandaki kızana verdim onları. “Helal olsun efem” dedim. Daha o zaman gencim, babanız kucakta. O yüzden gidemedim efenin ardı sıra. Yoksa can atıyordum kızanı olmaya. Ertesi gün işin rengi anlaşıldı. Cavur’la Efe çatışmaya girdiler. Tüm gün mavzer sesleriyle inledi Latmos’un koyakları...”
Babasından ise canavar öyküleri dinledi Ali Efe. Anadolu parsının gece kükremelerini, ayıların bal kovanlarına dadanmasını, akkuyruklu kartalın, yılan kartalının ya da şahinin gölgesini üzerinde gören gelinciklerin nasıl gelip kayanın kovuklarına can havliyle kendilerini attıklarını anlattı günlerce, gecelerce. Her anlattığında da gözleri dolardı babasının. Özlemden. “Şimdi ne leopar kaldı ne ayı. Akkuyruklu kartalı görmeyeli yıllar oldu. Belki onun da nesli kurudu, kim bilir! Şahine bile arada sırada denk geliyoruz ki onun gölgesi de mavi gökten silinmek üzere. Yörükler de siliniyor oğul, dumanlı dağların, mor kayaların, mavi puslu çamların arasından yitip gidiyor izlerimiz. Oysa buranın sahipleri bellerdik kendimizi. İşte konduk göçüyoruz, damla damla tükenerek...”

*
Kayadan çıkmadan önce karşıdaki fıstık çamı dalına konup şakıyan sıvacı kuşunu uzun uzun dinledi Ali Efe. Onu son kez dinlediğini bilmeden!..
Kayanın etrafındaki fıstık çamı ormanıydı geçim kapıları. Latmos Dağları’nın doğusu ve kuzeyinde küçük düzlükleri, kaya diplerini yeşil bir örtü gibi kaplıyordu fıstık çamları. Gövdesi metrelerce uzayan fıstık çamlarının tepeleri top top olurdu. Sanki on beş yirmi metre boyları olan brokoliler gibi biterlerdi topraktan.
Bir bebek gibi ilgi ve bakım isteyen bu ağaçlara tırmanıp, ucunda “kiye” denilen çengelleri olan upuzun sırıklarla kozalak toplamak maharet, ondan da öte cesaret isterdi. Herkesin harcı değildi yirmi metrelik ağacın tepesine tırmanmak, bacakları ve tek kolu ile sarıldığı ağaçtan düşmeden, daldan dala atlayarak kozalak toplamak. Cambazlık yapmaktı bir bakıma ipin ucunda. Künarcı köylerin sakatları çok olurdu bu yüzden. Fıstık çamından düşüp ölmeyenlerin çoğu sakat kalırlar, bir yerleri topal, kör, çolak gezerlerdi ölene kadar.
Kış ortasında başlardı kozalak toplama mevsimi. Yeni yılın ilk ayından baharın sonlarına kadar da devam ederdi. Eskiden, yazın güneşin alnına konan kozalaklar kendiliğinden çatlar, fıstıkları açığa çıkardı. Şimdi ise kazanlarda, sıcak suda kaynatılan kozalaklar, ağzı kör satırlarla dövülüyor kadınlar tarafından. Posası bir yana fıstıklı kısım bir yana ayrılıp işlenmek üzere fabrikalara gönderilse de toplama işi yüzlerce yıldır geleneksel yöntemle yapılıyor.
Ali Efe, gün öğleye evrilirken ağacın tepesinde kozalak topluyordu. Yan budağa geçmeye çalışırken tuttuğu dal bir anda elinde kaldı. Bacakları ile tutunmaya çalıştı ağaca ancak çok geçti! Birkaç dalı kırıp aşağıya, hızla kurbağa gözlü kayanın üzerine, kozalakların arasına düştü. Yeşil yosunlu kayanın üzerinde bir anda kızıl benekler belirdi. Kızıllık, kayanın üstündeki kozalaklara, oradan tüm yüzeye sıvandı ve Kurbağa Kayası’nın ağzından aşağı doğru damla damla akmaya başladı. Kayanın üzerine düşer düşmez ölen Ali Efe’nin duyduğu son ses sıvacı kuşun şarkısı oldu.
* Latmos Dağları’nda fıstık çamı toplarken ağaçtan düşüp ölen 35 yaşındaki Ahmet Asar’ın anısına..


DİĞER YAZILARI
Kırlangıç yuvası
24 Mayıs 2020 04:31
Annesiz...
10 Mayıs 2020 04:36


Yeni İnsan Yayınevi Nükleer seti

Yayınevimiz Nükleer Seti’ni beğeninize sunuyor.

Bu sette dosya konusu Nükleer Enerji, Rönesans Masalının Arka Planı olan Üç Ekoloji Dergisi’nin 7. Sayısı, ABD’de yaşayan yazar ve aktivist Helen Caldicott’un “Nükleer Enerji Çözüm Değil” kitabı, IPPNW’den (Nükleer Savaşın Önlenmesi İçin Uluslararası Hekimler Birliği) Angelika Claussen ve Alex Rosen’in “Nükleer Felaketlerle Yaşamak” kitabı ve Özer Akdemir’in “Uranyum Uğruna” başlıklı kitapları yer alıyor.

Nükleer üzerine düşünme vakti.


Detaylar linkte: https://bit.ly/2Uq1AgS

Görüntünün olası içeriği: 2 kişi

22 Nisan 2020 Çarşamba

Karaburun'un tek sulak alanı olan İris Gölü yeniden kuşların oldu


22 Nisan 2020 10:07
Karaburun'un tek sulak alanı olan İris Gölü yeniden kuşların oldu
Karaburun'un tek sulak alanı kurutulmaktan kurtarılınca yaban yaşamı yeniden canlandı.

Fotoğraf: Karaburun Kent KonseyiKaraburun İris Gölü kuşlar uçuyor

Özer AKDEMİR
İzmir
Suları boşaltılarak kurutulan araziye yazlık konutlar yapılmak istenen Karaburun'un tek sulak alanı İris Gölü yeniden gerçek sahiplerini ağırlıyor. Tepkiler üzerine gölü kurutmak için açılan kanallar Şubat ayında kapatılırken yeniden sus tutmaya başlayan gölde kuş popülasyonu her geçen gün artıyor.
Karaburun Kent Konseyi’nin Doğa Koruma Çalışma Grubuüyeleri tarafından geçtiğimiz günlerde İris Gölü’nde yapılan gözlem çalışmasında göldeki yaban yaşamı popülasyonunun arttığı tespit edildi. Gölde gerçekleştirilen bu gözlemlere dair bir açıklama yapan Karaburun Kent Konseyi, kanallarının kapatılması sonrasında gölün su tutmaya başladığı, sazlık ve makilik alanların canlandığı, kuş türlerinin arttığını belirterek, sucul ekosistemin yeniden güçlendiği ve İris Göl’ünün pek çok yaban hayatı popülasyonunu barındırır hale geldiğini dile getirdi.
ÜLKEMİZİN DOĞAL MÜZELERİNDEN BİRİSİ
İnsan aktivitesinin olmadığı İris Gölü sulak alanı ve çevresi hem kuşlar açısından zengin bir alan olduğuna dikkat çeken Kent Konseyi, "göl, Avrupa ölçeğinde önemli türlerin gözlemlendiği bir alan olması dolayısıyla kuşların tercih ettiği bir yaşam ortamı olduğunu tekrar gösterdi. Alan aynı zamanda, yarımada kapsamında sulak alan ekosistemini taşıyan önemli bir bölge olması yönünden ve sulak alan vejetasyonu açısından da önemli" dedi.İris Gölü'nün, ülkemizin doğal müzelerinden biri olarak kabul edilmeli ve yaşayan göllerinden biri olarak korunması gerektiğine işaret eden Karaburun Kent Konseyi, "İris Gölü'nün Milli Parklar ve Sulak Alanlar kapsamında değerlendirerek koruma kararının acilen çıkarılmasını talep ediyoruz.
İRİS GÖLÜ'NDE NELER YAŞANMIŞTI?
Yarımadanın tek sulak alanı olan İris Gölü’nün  1970’li yılların sonunda ilgili kurumların göz yummasıyla göl kenarlarına açılan kanallarla suyunun boşaltıldığı ve kurutulduğu, ardından da bölgede kadastral parselasyon yapılarak özel mülkiyete geçişin sağlandığı bir süreç yaşanmıştı. Gölün ekolojik, biyolojik ve hidrolojik karakterini olumsuz yönde etkileyen (su azlığı, biyolojik çeşitlilik kaybı) bu süreçte gölün merkezine kadar açılan ve her yıl periyodik olarak  yenilenen kanallarla göl’ün su tutması engellenmeye çalışılmış, konunun ortaya çıkması sonrasında ise göl tabanında ki parsel sahipleri yapılan işlemin organik gübre sağlama amaçlı bir işlem olduğu gerekçesinin altına sığınmışlardı.
Reklam
Aralık 2019 tarihinden bugüne kadar İris Gölü ile ilgili yaşanan gelişmelere bakıldığında;
·                                 Karaburun Yarımadası’nın Ildır Körfezi Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları içinde, Küçükbahçe Mahallesini Ildır’a bağlayan karayolu üzerinde bulunan, Yarımadanın tek sulak alanı olan İris Gölü’ne kepçe ile girildiği tespit edildi. Açılan kanallarla gölün suyunu boşaltıp, içindeki sazlıkların toplanarak organik gübre yapılacağının ihbarı üzerine konu jandarma ve diğer yetkili kurumlara iletildi.
·                                 Karaburun Kent Konseyi Aralık 2019'da İris Gölü ile ilgili bilimsel çalışma ve gözlemleriniraporlaştırılarak ilgili kurumlarla paylaştı.
·                                 İris Göl’ündeki bu gelişmeler tam da Gümüşhane Dipsiz Gölün sularının define arama amacıyla boşaltıldığı bir sürece denk gelince basında geniş bir şekilde yer aldı.
·                                 Çevre ve Şehircilik Bakanlığı Tabiat Varlıklarını Koruma (TVK) Bölge Komisyonu 20.12.2019 tarihinde toplanarak İris Gölü ile ilgili karar aldı. Kararında kanalların ivedilikle kapatılmasını kararlaştıran komisyon, TabiatVarlıklarını Koruma Kanunu’nun cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına, Karaburun Kaymakamlığı ve Karaburun BelediyeBaşkanlığı’nca alanın eski haline getirtilmesine ve sonucunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bildirilmesine oy birliğiyle karar verdi.
·                                 12 Şubat 2020’de ise Karaburun’un tek sulak alanı olan İris Gölü’nün kurutulmak için açılan kanalları Karaburun Belediyesi tarafından kapatıldı.

Karaburun Kent Konseyi: İris Gölü, Dipsiz Göl olmasın!

Karaburun Kent Konseyi: İris Gölü, Dipsiz Göl olmasın!




Koronavirüs bu sefer de Kaz Dağı talanına mı kılıf yapılıyor?


22 Nisan 2020 09:09

Kaz Dağı'nda altın madenine karşı 275 gündür devam eden "Su ve Vicdan nöbeti" koronavirüs gerekçesi ile bitirilmek isteniyor.

Kazdağları

Fotoğraf: Çanakkale Belediyesi

Özer AKDEMİR
Kaz Dağı'nda, Çanakkale'nin içme suyunu sağlayan Atikhisar barajı yakınlarındaki Kirazlı mevkiinde işletilmek istenen altın madenine karşı 275 gündür devam eden "Su ve Vicdan nöbeti" koronavirüs gerekçesi ile bitirilmek isteniyor. Günlerdir maden alanını gözleyen Balaban mevkiindeki çadır direnişçilerinin ormana giriş çıkışları Çanakkale Valiliği tarafından yasaklanırken, valiliğin drone uçuşlarına da yasak getirmesi orman katliamının yeniden başlayacağı endişelerini güçlendirdi. Ekoloji örgütleri Kaz Dağı direnişinin yasaklanması girişimine tepki göstererek İl Hıfzısıfhha Kuruluna aldıkları kararın gözden geçirilmesi talepli dilekçeler verdi.
"ÇADIR DİRENİŞİNİ BİTİRİN" TEBLİGATI
Çanakkale İl Umumi Hıfzıssıhha Kurulu'nun 13 Nisan 2020 tarihinde aldığı karar Kaz Dağı'nın altın madencileri tarafından talanına karşı mücadele edenleri endişelendirdi. Görünüşte Covid-19 pandemisinin yayılımına engel olmak ve tarımsal üretimin kesintisiz sürmesi gerekçelerine dayandırılan İl Hıfzısıhha Kurulu kararının ikinci maddesinde “Orman Bölge Müdürlüğü’nün izni olmadan ormanlık alanlara girilmesi, konaklanması, gecelenmesi, drone uçuşu, gösteri, toplantı, program yapılması” da yasaklandı. Bu karar çok geçmeden Balaban mevkininde altın madencilerinin doğa katliamına karşı devam eden çadır nöbetinin 270. gününde çadır direnişçilerine tebliği edilerek alanın boşaltılması istendi. Tebliğde alanın boşaltılmaması durumunda 3 bin liranın üzerinde idari para cezası kesileceği ve kolluk kuvvetlerinin zor kullanması ile çadırların kaldırılacağı ifade edildi. 
UYGULANAN ÇİFTE STANDART AMACI ELE VERİYOR
Salgın gerekçe gösterilerek kendilerinin bölgeden ayrılmaya zorlanmasının direnişi bitirme ve maden şirketinin çalışmalarına olanak tanıma amacını taşıdığını söyleyen çadır direnişçileri ise salgından itibaren kendilerini alana izole ettiklerini ve gerekli tüm önlemleri aldıklarını belirterek amacın salgının yayılımını önleme değil Kaz Dağı direnişini bitirerek madencilerin çalışmasına olanak tanımak olduğunu dile getirdiler. Nitekim çadır direnişçilerine hatta drone uçuşlarına bile yasak hale getirilen ormanlarda altın madencileri çalışanlarının girip çıkmasına ses edilmemesinin olaya yaklaşımdaki çifti standardı ve ardındaki amacı ortaya koyduğunu dile getirdiler.
EKOLOJİ BİRLİĞİ: YAŞAM SAVUNUCULARI TEHDİT OLARAK GÖRÜLEMEZ
Kaz Dağı'nın korunması mücadelesinde bugün 275. güne ulaşan çadır direnişinin pandemi gerekçesiyle bitirilmeye çalışılmasına ekoloji örgütleri tepki gösterdi. Ekoloji Birliği yaptığı yazılı açıklamada, "Çanakkale’de şehir merkezinde ve köylerde yaş nedeniyle evden çıkamayanlar dışında insanların büyük bir bölümü sokaklarda rahat rahat dolaşırken ve iş yerlerinde çalışırken, Çanakkale’deki maden projeleri ve termik santralde işçiler çalışmaya mecbur bırakılmışken, Kirazlı’da halen Alamosgold (Doğu Biga A.Ş.) çalışanları ormanın içinde bulunmakta iken, Kirazlı’da çadırda bulunan yaşam savunucularının Kovid yayılımı için tehdit olarak görülmeleri kabul edilemez bir durumdur" denildi. 
"DRONE YASAĞI NEYE HİZMET EDİYOR?"
Pandeminin başladığı günden bugüne kadar nöbet alanındaki yoğunluğun azaltılarak izolasyon uygulandığı ve hijyen koşullarının arttırıldığının altını çizen Ekoloji Birliği, "Kazdağları’ndaki evleri sayılan çadırlarında, nöbet alanında izole koşullarda kalan yaşam savunucularının tahliye edilmesi ve salgının gittikçe daha çok yayıldığı ülkemizde şehirlerarası yolculuğa zorlanmaları arkadaşlarımızın hayatlarının riske atılması demektir" denildi.
Ekoloji Birliği drone uçuşlarına getirilen yasağın da neye hizmet ettiğinin belli olmadığını belirterek, "Çanakkele’deki tüm madencilik faaliyetleri ve termik santraller durdurulmalı ve çalışanlarına ücretli izin verilmelidir. Ruhsat süresi dolduğu halde halen 400 bin ağacı kesen ve ormanlık alanda ruhsatsız olarak bulunan Alamos Gold’a (Doğu Biga Madencilik) göz yumulurken Kaz Dağları nöbetini bitirme niyetiyle uygulanan tahliye kararından geri dönülmesi gerekmektedir" ifadelerine yer verildi.
Kazdağları kurtulacak pankartı
Fotoğraf: Ekoloji Birliği 
HIFZISIHHA KURULUNA "ALTIN MADENİ FALİYETİNİ DURDURUN" DİLEKÇESİ
Öte yandan ekoloji Örgütleri Çanakkale Valiliği'ne, İl Hıfzıssıhha Kurulu'na ve CİMER'e gönderdikleri dilekçelerle Covid-19 salgını süresince Kaz Dağındaki altın madeni faaliyetlerinin durdurulmasını istedi. Covid-19 pandemisinin altın arama ve çıkarma çalışmalarını yeniden değerlendirmeyİ zorunlu kıldığına dikkat çekilen dilekçelerde, "Bu salgın hastalığa göre ruhsat ve izin faaliyetleri yenileninceye dek İl Umumi Hıfzısıhha Kurulu tarafından Alamos Gold şirketinin faaliyetlerinin durdurulmasına, şirket elemanlarının ve şirket ekipmanlarının altın arama sahasından tahliye edilmesine, aksi takdirde Covid -19 salgınıyla ilgili olarak bilimsel veriler ortaya çıktığında bu konuda gereğini yapmayan kamu görevlilerinin hukuki ve cezai sorumluluğunun doğacağını belirtir gereğinin ifasını talep ederiz" denildi. 
KAPİTALİSTLERİN KORONAVİRÜS FIRSATÇILIĞI
EGEÇEP'de yazılı bir açıklama yaparak Kaz Dağı'ndaki çadır nöbetinin bitirilmesi girişimlerini koronavirüs salgının kapitalist yağma amacıyla fırsata çevrilmek istendiğini dile getirdi. EGEÇEP açıklamasında, "Konu koronaya karşı önlem ise madenler, termik santraller ve diğer toplu çalışılan işyerleri neden tatil edilmiyor? Direnişi sonlandırmanın asıl amacının, salgına karşı önlem almak değil, Alamos Gold ve diğer altın madencilerinin önündeki engelleri kaldırmak amacını güttüğünü anlamak için kahin olmaya gerek yok" denildi. 
CHP'Lİ KARACA: DERDİNİZ SAĞLIKSA MADENCİLERİ DURDURUN
CHP Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca pandemi gerekçesi ile "Su ve Vicdan Nöbeti"nin bitirilmek istenmesi üzerine gizlenen Kaz Dağı raporunu paylaştı. Karaca, Çanakkale İl Hıfzısıhha Kurulu kararını samimi olmamakla eleştirirken, Kirazlıtepe Madeniyle ilgili gizlenen Çanakkale Halk Sağlığı Müdürlüğünün yazısını basınla paylaştı.
"VALİLİK SAMİMİ İSE KURUL GÖRÜŞÜNE SAHİP ÇIKSIN"
Karaca, Kirazlıtepe Madeni’ne ait ÇED sürecinde Çanakkale İl Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından sunulan kurum görüşün sümenaltı edildiğine vurgu yaparak, “Valilik sağlık konusunda samimi ise, Halk Sağlığı Müdürlüğü’nün kurum görüşüne sahip çıksın. Su ve Vicdan nöbetini değil, madenci firmanın faaliyetlerini durdurmaya çalışsın. Sağlık Koruma Bandını, kurum görüşüne aykırı biçimde belirlemişler. Valilik bununla ilgili adım atsın” değerlendirmesinde bulundu.
MADENCİLER SAĞLIK KORUMA MESAFESİNE UYMAMIŞ
Karaca’nın basınla paylaştığı İl Halk Sağlığı Müdürlüğü'nün 16.06.2015 tarihli Kurum görüşünde "Sağlık koruma bandı mesafesi; ruhsat alanı sınırlarınız içerisinde kalacak ve ÇED alanı sınırından dışarıya doğru 100 m olarak önerilecektir" denmesine rağmen, ÇED raporunda sağlık koruma bandı içeriye doğru 50m ve 10 m olarak belirlenmiş. Ayrıca maden faaliyetinin 119 Bin kişin içme ve kullanma suyu sağlayan tek su kaynağı olan Atikhisar Barajını etkileyeceğini belirten Halk Sağlığı Müdürlüğü,  kümülatif etki değerlendirmesi eksik yapıldığına dair eleştiri sunarak bölgedeki tüm maden faaliyetlerini kapsayacak biçimde, çevre ve halk sağlığı açısından bölgesel stratejik çevre etki değerlendirmesinin yapılması gerektiği belirtilmiş.

Yaşam savunucuları koronavirüs bahanesiyle Kazdağları'ndan çıkarılmaya çalışılıyor



20 Nisan 2020 Pazartesi

Ayvalıklıları sevindiren JES kararı


20 Nisan 2020 16:46

Türközü köyünde yapılmak istenen JES sondajları için Balıkesir 1. İdare Mahkemesi, bölgedeki zeytin varlığını ve doğanın zararını gerekçe göstererek, ÇED Gerekli değildir kararını hukuka aykırı buldu.
Aydın Efeler'de yapılmak istenen JES'e karşı köylüler mücadele ediyor.
Fotoğraf. Özer Akdemir/Evrensel

Özer AKDEMİR
Balıkesir
Ayvalık Türközü köyünde zeytinlik alanda yapılmak istenen jeotermal sondajları için verilen ÇED Gerekli Değildir kararı iptal edildi. Balıkesir 1. İdare Mahkemesi, bölgedeki zeytin varlığına ve doğanın zarara uğraması risklerini gerekçe göstererek, oy birliği ile ÇED Gerekli değildir kararını hukuka aykırı buldu.
Balıkesir Ayvalık Türközü mevkiinde jeotermal kaynak arama projesi için Balıkesir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü tarafından verilen "ÇED Gerekli Değildir" kararına karşı Ayvalık Tabiat Platformu tarafından dava açıldı. Açılan davada arama faaliyetinin çevreye verebileceği zararların fiziki ve teknik incelemelerle açıkça ortaya konulmadığı, uzman ekipler marifetiyle keşif ve bilirkişi incelemesi yapılmadığı, yöre halkı karar sürecine dahil edilmeden alındığı gibi bir dizi gerekçe ileri sürülürken, ruhsat sahasının içinde ve saha sınırında zeytin ağaçları bulunduğunun altı çizilerek projenin Zeytincilik Yasasına aykırı olduğunun altı çizilmişti. Açılan dava sonrası işlemin yürütmesini durduran mahkeme olayı esastan görüşmeye başlamıştı.
BİLİRKİŞİ RAPORU ESAS ALINDI
Bu itirazlar sonrası mahkemece oluşturulan bilirkişi heyeti tarafından alanda Aralık 2019'da bilirkişi keşfi yapıldı. Keşif sonucunda hazırlanan raporda özetle; "Jeotermal suların, petrol, doğalgaz gibi diğer akışkanlara benzer şekilde yer altı rezervuarlarında bulunduğu, jeotermal kaynakların havaya karbondioksit, hidrojen sülfit, gibi gazlar salınmasına sebep olabildiği, sonda faaliyetinin yer altı sularına lityum, borik asit, arsenik, cıva, gibi kirleticiler karışmasına sebep olabileceği, ayrıca atık suların tuzlu olabileceği ve bu durumun tarım arazilerinin sulanmasında olumsuz etki yaratabileceği, yine taşınmazın zeytinlik vasfında olduğu, jeotermal akışkanın asit özellikli olması sebebiyle yaprak ve meyvelerde yanmaya sebep olabileceği" ifadelerine yer verildi. Bilirkişi raporunu hükme esas alınabilecek nitelikte bulan Balıkesir 1. İdare Mahkemesi oy birliği ile ÇED gerekli değildir kararının iptaline hükmetti.
ZEYTİNLİK ALANDA JEOTERMALE İZİN YOK
Konuyla ilgili açıklama yapan Ayvalık Tabiat Platformu, “9 Ekim 2019 tarihinde gerçekleştirilen keşif ve bilirkişi incelemesi sonrası yazılan rapor  bizim gerekçelerimizi bir şekilde teyit etti ve yürütmeyi durdurma ara kararı verildi. Bu gün aldığımız bilgiye göre "ÇED gerekli Değildir Kararı İptal" edilmiş bulunuyor. Kararı, bizim bölgemizde bir ilk olması açısından ve Zeytincilik Kanununa aykırı olarak JES faaliyeti yapılamayacağının bir kez daha altının çizilmiş olmasından dolayı önemli buluyoruz” dedi.


Ayvalık'ta suları arsenikli köye şimdi de jeotermal sondajı yapılacak



Ekoloji örgütleri: Yaşam mücadelesi verenler tehdit altında


20 Nisan 2020 16:01

Salda Gölü'ne millet bahçesi projesine karşı açıklamaları ile tanınan Burdur Yeşilova Belediye Başkanı ve eşine yönelik silahlı saldırıya ekoloji örgütleri sert tepki gösterdi.
Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel Salda Gölü önünde
Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel | Fotoğraf: Yeşilova Belediyesi

Özer AKDEMİR
İzmir
Salda Gölü'ne Millet Bahçesi projesine karşı açıklamaları ile tanınan Burdur Yeşilova Belediye Başkanı ve eşine yönelik silahlı saldırıya ekoloji örgütleri sert tepki gösterdi. İlk belirlemelere göre bir otel ruhsatının iptali gerekçesiyle yapıldığı ileri sürülen saldırıya ekoloji örgütleri tarafından gösterilen tepkide Salda Gölü hassasiyeti öne çıkarıldı.
DOĞA DÜŞMANLARI İŞ BAŞINDA
Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel ve eşi Fatma Şenel'in bu sabaha karşı evleri basılarak silahlı saldırıya uğraması ile ilgili yazılı bir açıklama yapan Ekoloji Birliği, Başkan Mümtaz Şenel'in Salda Gölü için verdiği mücadele ile tanındığının altı çizdi. "Doğa düşmanları iş başında" başlıklı açıklamada, "Türkiye’nin Maldivleri" olarak bilinen Salda Gölü'nün TOKİ tarafından yapılmak istenen “Millet Bahçesi” adı rant alanı haline getirildiği belirtilerek, "Ayakla basılması bile sakıncalı olan Salda Gölü kumları iş makineleri ile kazınarak başka bir alana nakledilmişti. Bu olay üzerine Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel 'Gölün kumunu geri getireceğiz' demişti. Mümtaz Şenel’in ayrıca Kaymakamlığın isteği doğrultusunda Yeşilova’da uygun olmayan faaliyette bulunan bazı otellerin faaliyetlerini durdurduğu da biliniyor. Dün olduğu gibi bugün de çevre ve doğal yaşam alanlarımızı şirketlerin aç gözlü kar hırsına karşı savunmasız bırakan yasal düzenlemeler ve siyaset, bürokrasi, ticaret ilişkisi ile Türkiye’nin başka yerlerinde de yaşam mücadelesi verenler tehdit altındadır" denildi.
SALDIRGANLARIN CESARET ALDIKLARI ADRES BELLİ
Saldırı olayının Finike’de taş ocakları ile mücadele ederken evlerinde katledilen Ali Ulvi Büyüknohutçu ve eşi Aysin Büyüknohutçu ve Karadeniz sahillerini korumak için hukuk mücadelesi veren Av. Cihan Eren cinayetlerinden farksız olduğunu ifade eden Ekoloji Birliği, "Saldırganların nereden cesaret aldıklarını tahmin etmek zor değildir. AKP hükümeti Mümtaz Şenel ve eşini öldürmeye azmettirenleri bütün bağlantıları ile açığa çıkartmalıdır. Son infaz yasası ile gazeteciler düşünce suçluları hapishanelerde bırakılırken katiller dışarı bırakılmış bu da bu tür saldırıları cesaretlendirmiştir" dedi.
EGEÇEP: PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ
EGEÇEP' de aynı konuda yaptığı açıklamada, "Saldırganların en kısa zamanda yakalanarak adalete teslim edilmesini öncelikle talep etmekteyiz. Soruşturmanın, çok yönlü sürdürülerek, bu saldırının ve saldırganların, Salda gölünün çevresinde gerçekleştirilmek istenen imar rantı ile ilişkisi olup olmadığı ortaya çıkarılmalıdır" dedi. Saldırganlar cezalandırılıncaya kadar konunun peşini bırakmayacaklarını belirten EGEÇEP: "Salda Gölü’nün Doğal SİT yapısının bozulmamasını, burasının doğal SİT olmasının yanı sıra ayrıca bir jeolojik miras olarak da tescilini talep ediyoruz" dedi.

"SALDA GÖLÜ VE ONUN SAVUNUCULARI YALNIZ DEĞİLDİR"
Büyük Menderes İnisiyatifi yaptığı açıklamada, Salda Gölü’nün ihale ve ÇED süreçlerinde halkın çıkarları doğrultusunda yer alan Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel ve eşine yapılan silahlı saldırıyı kınadıklarını ifade etti.
BMİ Sözcüsü Mustafa Çallıca, "Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel, bugüne kadar doğanın ve yaşam alanlarının korunması mücadelesine büyük emekler vermiştir. Salda Gölü’ndeki talan ve haksız işgalde kamusal çıkarların savunucusu olmuştur" hatırlatmasında bulundu. Ne şekilde ve ne yönden olursa olsun belediye başkanı ve eşine yapılmış silahlı saldırıya tepkili olduklarını belirten Çallıca, "Salda Gölü ve onun savunucuları yalnız değildir. Yeşilova Belediye Başkanı şahsında Salda Gölü için ekoloji mücadelesi veren tüm doğa gönüllülerine sonuna kadar destek olmaya devam edeceğiz" sözleriyle Belediye Başkanı Şenel'in yanında olduklarını ifade etti. (Denizli/EVRENSEL)


Yeşilova Belediye Başkanı Mümtaz Şenel ve eşi Fatma Şenel silahlı saldırıya uğradı



19 Nisan 2020 Pazar

Dünya kültür mirasına kalker ocağına karşı dava açıldı


19 Nisan 2020 16:35

Kültür mirası Beypazarı tarihi kentine 18 km uzaklıktaki Doğanyurt köyü kalker ocağı tehdidi altında. Doğanyurtlular Derneği ve yurttaşlar ocağa verilen ruhsatın iptali için dava açtı.

Fotoğraf: Ceren Gamze Yaşar'ın çalışmasından alınmıştır.

Özer AKDEMİR
Geçtiğimiz günlerde Türkiye'den UNESCO Dünya Mirası Geçici listesine alınan beş varlıktan birisi Beypazarı tarihi kenti oldu. Kültür mirası Beypazarı'na 18 km uzaklıktaki Doğanyurt köyü ise kalker ocağı tehdidi altında. Anadolu ile Avrupa arasında bir ekolojik koridor olan bölge dünyada benzerleri özenle korunan fosil ormanlarına da sahip. Yöre halkının dava açtığı kalker ocağı mera alanlarının yanı sıra, yaban hayatına ve koruma altındaki arkeolojik eserlere etkisi bilimsel bir çalışmaya da konu oldu. 
ALTERNATİF ÇED RAPORU
Beypazarı'nın Doğanyurt köylüleri bu günlerde yapımı planlanan kalker ocağına karşı mücadele ediyorlar. Köy yakınlarında yapımı planlanan 94,4 ha'lık kalker ocağında elde edilecek malzemeler villaların dış cephe kaplamalarında kullanılacak. ODTÜ Kentsel Politika Planlaması ve Yerel Yönetimler Anabilim Dalı doktora öğrencisi olan Ceren Gamze Yaşar, 2019 yılı Aralık ayında Ekoloji Kolektifi tarafından basılan "Beypazarı – Doğanyurt Mera Alanı Üstünde Kurulması Planlanan Kalker Ocağı için Ekolojik ve Mekansal bir Değerlendirme"  adlı çalışmasında kalker ocağının yöreye etkilerini inceledi. Bir anlamda alternatif ÇED raporu da denebilecek bu bilimsel çalışmada kalker ocağının çevreye, yaban haya¬tına, bölge halkına, tarihi, kültürel ve doğal mirasa, tarımsal üretime, hayvancılığa ve yörenin ekonomisine etkileri bilimsel yöntemlerle mekânsal, coğrafi ve istatistikî olarak ele alındı. 

Bölgede yer alan bitkiler

"KALKER OCAĞI EKOLOJİYİ SON DERECE OLUMSUZ ETKİLEYECEKTİR"
Çalışmasında, Doğanyurt köyü yakınlarında yapılmak istenen kalker ocağı ruhsat alanını içinde bulunduran meranın, bölgede yaşayan yurttaşların temel geçim kaynağı olarak sürdürdüğü hayvancılık faaliyetleri için kullanılan temel alan olduğunun altını çizen Yaşar, "Ruhsat alanının 6 km güneyinde Yaban Hayatı Koruma Alanı mevcuttur. Bu bölgedeki yaban hayatı çeşitliliği oldukça yüksektir. Ayrıca Doğanyurt, Nallıhan Tepeleri Önemli Doğa Alanı (ÖDA) sınırı içerisinde ve Kirmir Vadisi Önemli Doğa Alanı sınırında yer almaktadır. Bu nedenle taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve mevzuatımız kapsamında bölgede korunması gereken bitki, hayvan, kuş, memeli ve sürüngen türleri mevcuttur" dedi. Ruhsat sahasında yer alan mera alanının bölgenin en önemli kırsal ekonomik girdisi olan hayvancılık için elzem olduğuna dikkat çeken Yaşam, "Ruhsat sahasında başlanacak maden faaliyeti toz, gürültü, hava şoku ve vibrasyon kirlilikleri kullanılan meranın ortadan kalkmasına sebep olarak ekolojiyi son derece olumsuz etkileyecektir" dedi.
FOSİL ORMANLAR DÜNYADA AÇIK HAVA MÜZESİ...
Yöredeki yaban hayatının Türkiye ortalamasının üstünde bir çeşitliliğe sahip olduğuna işaret eden Yaşar, 4-5 kilometre yakındaki Yaban Hayatı Koruma ve Geliştirme alanının da bu çeşitliliği beslediğini dile getirdi. Aynı bölgede taşlaşmış (petrifiye) fosil ağaç kalıntılarına rastlandığını aktaran Yaşar, "Doğrudan ruhsat alanının bulunduğu vadide gözlenip fotoğraflanmış bu fosil ağaçların yanı sıra, Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesinde sergilenen taşlaşmış ağaç örnekleri de bulunmaktadır Bulunan ve gözlenen çok sayıda ağaç fosili, bölgede fosil orman varlığına işarettir" dedi. Bu tür bulgu alanlarının dünyada benzerlerinin az da olsa bulunduğuna vurgu yapan Yaşar, bunlara örnek olarak, şimdi bir açık hava müzesi olarak ziyarete açılmış olan Amerika’daki Mezozoik yaşlı silisleşmiş orman fosillerini verdi. Yaşar son yıllarda Yunanistan’ın Midilli adasında yine bir açık hava müzesine dönüştürülmüş taşlaşmış ağaçların olduğunu da ifade etti. Yaşar, özellikle kalker ocağına verilen ruhsat alanının bulunduğu kuzey kesimlerde sıklıkla gözlenen fosil taşlaşmış ağaçların Beypazarı ilçe merkezinde de turistik bir öğe olarak kullanıldığını dile getirdi.
KALKER OCAĞI YAPILMAK İSTENEN BÖLGENİN ÖZELLİKLERİ
Alanın çok yakınında 2 yerleşim yeri, yakınlarında 8 kırsal nitelikli yerleşim, 4 akarsu kolu, orman alanları, otlatma sahaları, mera alanları, tarım alanları, 1. derece arkeolojik SİT, 2. derece doğal SİT, iki tabiat parkı, İnözü vadisi, Yaban Hayatı Koruma Alanı, Kirmir Vadisi bulunmakta. 
Alan, Batı Karadeniz bölgesinden İç Anadolu Bölgesine geçiş alanında yer almakta. 
Köroğlu Dağları, İnözü Vadisi ve Kirmir Vadisi arasında ve Nallıhan Tepeleri doğa alanı içinde kalan bu alan pek çok kuş, hayvan ve bitki türüne ev sahipliği yapmakta ve bu türlerin bir kısmı yok olma tehdidi altında olan ve koruma altına alınmış türlerdir. 
Ruhsat alanının bulunduğu coğrafyayı da kullanan kızıl geyikler, küçük akbaba, sakallı akbaba ve kara akbaba türleri, yaban hayatı koruma alanını kullanan karacalar ve bölgeyi kullanan vaşaklar ve diğer pek çok yaban hayvanı için ruhsat alanı bir geçiş bölgesi ve yaşama alanı niteliği taşımakta. 
Bunun yanı sıra ruhsat alanının bulunduğu vadi ve çevresinde çok sayıda fosil – taşlaşmış ağaç kalıntısı gözlenmiş ve ağaç fosillerinin ufak bir kısmı Beypazarı Tarih ve Kültür Müzesinin kayıtlarına da geçmiştir ve sergilenmektedir. Fosil orman olduğu düşünülmekte olan bölge taşlarının önemli bir kısmı taşlaşmış ağaçlardan oluşmaktadır. 
DAVA AÇILDI
Kalker ocağına verilen ruhsatın iptalli için geçtiğimiz günlerde Doğanyurtlular Derneği ve yurttaşlar tarafından dava açıldı. Bölgenin özellikle yaban yaşamı varlığı ve fosil ormanlar nedeniyle sit alanı ilan edilmesi için de başvuru yapıldı. 94,5 hektar olan ruhsat alanının 87,15 hektarı mera alanı olması ve mera alanlarında madencilik faaliyetleri ile ilgili yasal düzenlemeler gerekçe gösterilerek kalker ocağı için verilen ruhsatın iptali istendi.


Yaşam alanı savunucuları: Salgın bahanesiyle yandaşa rant üretme çabasındalar



“Oy göresim geldi Berçenek seni” (Pazar yazısı)


19 Nisan 2020 04:01

Fotoğraf: Evrensel

Berçenek köyünden görünen termik santral bacası

İki gündür köşe bucak gezdiğimiz ovadan Elbistan’a dönüş yolunda Berçenek tabelasını geçerken “dur” dedim Akif’e. “Sağda dur, lütfen”. Tabeladan 20-30 metre ötede dar asfalt yolun kıyısında durdu otomobil. Şarampolün yanı başında neredeyse bir adam boyu yüksekliğinde duvarlarla çevrili iki katlı bir köy evi vardı. Sadece geniş kanatlı demir parmaklıklı kapısından içerisini görebildiğimiz evin çatısına kadar üzüm asmaları ve mor çiçekleri güneşte şavkıyan sarmaşıklar yükselmişti. Bahçenin ortasındaki karıkların arasında eski bir ceket, yırtık hasır şapka giydirilerek kondurulan korkuluk sanki bütün bostanı gözleyen bir bekçi edasıyla dikilmişti. Evin sekisinin üzerinde sarı bir köpek başını betona koymuş, öğle sıcağında serinlemeye çalışıyordu. Arabamız kapının önünde durunca kafasını kaldırıp kulaklarını dikti. Bizden yana meraklı bir bakış attıktan sonra tekrar kafasını betonun serinliğine yasladı.
Arabadan çıkıp tabelaya doğru yürüdüm. Gün boyu bize Afşin Ovasını gezdiren Elbistanlı öğretmen dostumuz ve yol arkadaşım Akif Pamuk, gölgede 40 dereceyi bulan öğle sıcağına çıkmaya hiç niyetli değillerdi ki ben çıkarken ardımdan garipseyerek baktılar. Ne yalan söyleyeyim, klimanın serinlettiği aracımızın kapısını açtığımda yüzüme vuran ağustos alafı normal bir zaman olsa beni de yerime mıhlardı. Oysa Berçenek’ten çıkmak üzereydik ve belki ömrümde bir daha Mahzuni türkülerinde yüzlerce kez adını duyduğum bu küçük köyü görme şansım hiç olmayacaktı.
Tabelasının önünde bir iki fotoğraf çekip babama göstermekti bütün amacım. Babam ki Mahzuni öldüğünde sanki babası ölmüş gibi yas tutmuştu. Ozanın cenazesi bizim köyden 15 kilometre ötedeki Hacıbektaş’a, erenlerin kutsal bellediği boz bir tepenin yamacına, delikli taştan 30 metre beriye getirildiğinde ağlayarak koşup giden ve ozanın kocaman bir fotoğrafını çerçeveletip evin baş köşesine koyacak denli Aşık Mahzuni’ye tutkun biriydi.
Fotoğraf: Evrensel
Küçükken, daha aklımız beş karış havada çamurlu köy sokaklarında oyunlar oynarken, belki de yaşamımızın bu en görkemli zamanlarında, dünyayı üzerinde gezdiğimiz bu sarı dikenli, sıra servili, kara alıçlı, mor çalılı bozkırdan ibaret sanan biz çocuklar için Mahzuni ve Neşet Ertaş türkülerinin hep ayrı bir yeri olmuştur. Annelerimiz, babalarımız bu büyük ozanların kasetleri, plaklarını dinlerlerdi hep. Tarlada çapa yaparken, puslu güz günlerinde tarla sürerken, sarı sıcağın alnında mercimek yolarken ya da geniş sağrılı bir beygirin ardı sıra dünyanın dönüşüne ayak uydurmak ister gibi döven üzerinde dönüp dururken yanık sesleri ile onların türkülerini söylerlerdi. Biz büyürken de hiç kulaklarımızdan eksik olmadı o türküler. Bizi onlar büyüttü. Analarımızın söylediği ninnilere karışan, sevdalanınca, gurbet elde kalınca dertlenip dertlenip dinlediğimiz, bir mısrasına binlerce kadeh kaldırdığımız türküleri yaratanlar bu yüzden hep gönlümüzün en güzel yerlerinde gezindiler yıllarca.
Otomobilden çıkıp tabelaya doğru yürürken abartısız 45 dereceyi buluyordu öğle sıcağı. Arada çok hafif bir rüzgar yüzümden, alnımdan akan tere dokunuyor, serin bir esinti yanağımı okşayıp geçiyordu. Tabelanın gerisinde görünen köy, sanki birkaç evden ibaretti. Boyasız betondan duvarları (Birkaç tane yarısı yıkılmış kerpiç ev de görünüyordu), kırmızı, ya da çinko kaplı çatıları olan evler, sarı sıcağın altında yanıyor, adeta buğu buğu tütüyordu.

Tabeladan köye doğru biraz yürüdüğünüzde iki oluğundan ince ama buz gibi su akan bir çeşmenin başına varıyordunuz. Üzerine yerleştirilmiş levhaya göre bir doktorun Aşık Mahzuni’nin anısına yaptırdığı bu çeşmenin arkasında da eskiden belli ki harman yeri olan, sonrasında ise Mahzuni şenlikleri için düzenlendiği anlaşılan bir tören alanı vardı. Paslı tel örgülerle çevrelenmiş tören alanının girişinde, sarı bir kayanın üzerine Mahzuni’nin köyüne özlemini anlatan türküsünün bir kıtası yazılmıştı. İlk dizesini yanlış yazmışlardı türkünün. “Oyy göresim geldi Berçenek seni” dizesindeki “geldi” sözcüğü unutulmuştu!..

Fotoğraf: Evrensel
Köy mezarlığının hemen yanı başındaki bu tören alanının hali de yanlış yazılan mısralardaki özensizliğe tuz biber ekecek derecede perma perişandı. Belki de yaşamı boyunca inançları ve düşünceleri kurulu düzenle uyuşmayan ozanın adını dahi anmak istemeyenler, istemeye istemeye, elleri gitmeye gitmeye yapmışlardı bu tören alanını. Öylesine işte, üstün körü, baştan savma... Tören alanının pejmürde hali o kadar belli idi ki halkın gösterileri izlemeleri için yapılan ahşap tribünlerdeki oturakların çoğu çürümüş, kenarları paslanmış, tahtaları pare pare dökülmüştü!..
Köy çıkışındaki Berçenek tabelasının hemen dibinde üç dal sarı papatya bitmişti. Yel estikçe nazlı nazlı sallanan bu sarı papatyaları kökleri ile birlikte koparıp yanıma almak, birkaç gün sonra gideceğim memleketimde Mahzuni’nin mezarına uğrayıp toprağına dikmek geçti aklımdan ama bunu yapmaya gönlüm el vermedi. Onları topraklarından, yurtlarından, rüzgarlarından ayırmaya kıyamadım ki Mahzuni de eminim onların orada kalmasını isterdi.
Sarı papatyaların çevresinden bir avuç tozlu - topraklı çakıl taşı aldım. Cebime koyup arkadaşlarımı daha fazla bekletmemek için yürümeden önce son bir kez Berçenek’e baktım. Köyün birkaç kilometre uzağında yükselen termik santral bacasından çıkan kara dumanları izledim kederle. Arabaya dönerken Mahzuni’nin “Oy göresim geldi Berçenek seni” türküsünü mırıldanıyordum. Nedense, onun yaşamı boyunca özlemini çektiği bu topraklara değil de, yüzlerce kilometre ötede, Anadolu’nun tam ortasındaki bir bozkır kasabasına gömülmek istemesinin arkasında sadece dini inançlarının yatmadığını düşündüm.


Fotoğraf: Evrensel
* Yıllardır çalışan iki termik santralin birkaç kilometre uzağında bulunan Berçenek köyü, bölgeye yapılmak istenen üçüncü termik santralin de atık sahasına en yakın köy!


17 Nisan 2020 Cuma

Salda’nın kumlarının taşınıp yollara serilmesi akciğerlere zararlı


17 Nisan 2020 13:56
 Son Güncellenme Tarihi: 17 Nisan 2020 22:26

Salda Gölü'nün minerallerinin kamyonlarla taşınması sürecini raporla değerlendiren Prof. Dr. Doğan Kantarcı, huntit minerallerinin taşınarak yollara serilmesine "Taammüden cinayet gibi bir şey" dedi.

Salda Gölü
Fotoğraf: CHP

Özer AKDEMİR
İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğan Kantarcı, Salda Gölü'nün minerallerinin kamyonlarla taşınması sürecini bir raporla değerlendirdi. "Salda Gölü ve kıyısındaki eski göl tabanında yapılan kazı hakkında değerlendirme" başlıklı raporun en dikkat çekici kısımlarından birisi de taşınan huntit minerallerinin sağlık üzerindeki etkisine dair öngörüler oldu. Kantarcı, huntit minerallerinin kamyonlarla taşınarak yollara serilmesini "Taammüden cinayet gibi bir şey" sözleriyle değerlendirdi.
"O YOLUN DERHAL TEMİZLENMESİ LAZIM"
Raporunda geçtiğimiz günlerde Salda Gölü kenarından kazılan materyalin, kamyonlar ile “Millet Bahçesi” yapılmak istenen yere taşınıp, yığıldığını hatırlatan Kantarcı, "Bu materyalin yürüyüş yolu yapımında kum olarak kullanılacağı bildirilmiştir. Huntit bir organo-mineraldir. Kum değildir. Üstünde ayakkabı ile basılarak yüründüğünde zamanla ezilip, ufalanıp, çok ince toza dönüşür. Ama yol malzemesi olarak kullanılmıştır. Bu yoldan geçen ve geçecek olan araçların sürücüleri ve halk ince tozu akciğerlerine alınca ne olacağını da iyi düşünmek gerekir. Konu çok ciddi bir sağlık sorunu olduğu kadar, sağlık ile ilgili hukuki bir sorun olarak da ortadadır. Yola serilen huntit mineralinin oradan hemen kazınıp, kaldırılması gerekir. Kazılıp üstü açılan alanda da kepçe ve kamyon dolaşımı ile önemli miktarda huntit minerali tozu oluşmuştur. Bu tozun da çevrede yaşayanlara ve yaz boyunca yöreye gelecek insanlara etkisi yetkililerce iyi değerlendirilmelidir" dedi.
ÇIKACAK TOZ AKCİĞERLERDE SOLUNUMU ENGELLER
Köy muhtarının bu taşıma işinin içinde olduğuna dair haberlerin çıktığını belirten Kantarcı, "Muhtarın da, kaymakamın da, Belediye Başkanı'nın da başı dertte. Çünkü bu çok ince toz akciğerde solunumu engeller. O yolu çalışacak kişiler için yoğun işçi sağlığı önlemleri alarak derhal temizlemeleri gerekiyor. Bu taammüden cinayet gibi bir olay. Ayrıca Salda otoparkı da iptal edilip, üstü kapatılmalı. Çünkü oraya yazın gelecek halkın da ciğerleri tehlikede" dedi.
SALDA GÖLÜ'NDEKİ MADEN RUHSATLARININ AMACI ZENGİN MİNERALLER
Salda Gölü'nün dışa akışının olmadığının altını çizen Kantarcı, gölü besleyen dereler ile göl yüzeyinden buharlaşan su miktarı arasındaki dengenin bozulduğunu dile getirdi. Kantarcı, "Dengenin bozulmasına bir yandan tarım alanlarını sulamak için yeraltı suyundan çekilen su, öte yandan iklim değişikliği sürecinde artan sıcaklık ve buharlaşma etkili olmuştur" dedi. Göl suyunun çöktürülmesi ile elde edilen minerallerin sanayide ısı yalıtımında kullanıldığını belirten Kantarcı, Salda Gölü üzerindeki maden ruhsatlarının amacının da bu mineraller olduğunu ifade etti.

Salda Gölü'ndeki minaralleri taşıyan kamyonlar (sağ ve sol üstte)

"DÜNYANIN YEDİ HARİKASINDAN BİRİ OLARAK SEYREDİLMELİ"
Salda Gölü gibi ipliğimsi yosunların üstüne hidromagnezit çökelmesi ve organomineral oluşumlarının dünyada 6 yerde olduğu ve devam ettiğinin bilindiğine dikkat çeken Kantarcı, "Salda Gölü bu yerlerin yedincisidir. Bu kadar değerli bir tabiat harikası ekosistemin çevresi ile birlikte mutlak olarak korunması, kirletilmemesi, kıyılarına hiçbir tesis yapılmaması gerekmektedir. Göl ve kıyıları sadece karşıdan “Dünyanın 7 harikasından biri olarak” seyredilip, resim çekilecek turistik bir alan olarak kullanılabilir" dedi.
MİLLET BAHÇESİNİN GELİRİ EKOLOJİK YOK OLUŞU KARŞILAR MI?
Raporunda Salda Gölü'ne Millet Bahçesi projesini de değerlendiren Kantarcı, Millet Bahçesi veya benzeri park ve yeşil alanlar betonlaşmış kentlerde yaşayan halkın ihtiyaçlarını karşılamak için düşünülebileceğinin altını çizerek, projede yoğun yapılaşmaya neden olacak tesisler olduğuna işaret  etti. Kantarcı, "Bu tesislerden çatı altında kapalı olanların 28100 m² alanı kaplayacağı belirtilmiştir. Bir yandan 'Özel Çevre Koruma Alanı' ilân edilmiş ve 'Ekolojik bakımdan çok hassas' olan bir doğal/kırsal arazi ile Salda Gölü kıyısında bu kadar yoğun yapılaşmayı öngören proje ile 'Millet Bahçesi' adı altındaki girişim yadırganmıştır" dedi. Eğer bu tesisler Salda Gölü kıyısına kurulursa ve de yaz ayları boyunca her hafta kamp alanına gelecek insan sayısının on binlere ulaşacağının altını çizen Kantarcı, "Bu kadar insanın yemesi, içmesi, duş suyu, dışkısı, dolaşıp, gezinmesi, göle girip, terini, güneş yağını ve hatta çişini suya bırakması miktar ve çeşitlilik itibariyle çok kapsamlı kirliliğe yol açar. Projeyi yapanlar insan sayısını ve yaratacağı kirliliğin kara ve su ekosisteminde yapacağı etkiyi hesaplamamış veya hafife almış görünmektedirler. Ayrıca dünyada pek az yerde ve Salda Gölü sularında yaşayan, fotosentez yapan ve oksijen üreten tek hücreli Siyanobakterler ve organo-mineral taşlar yok olursa, 'Millet Bahçesi' tesislerinin geliri bu yok oluşu (Ekolojik maliyet) karşılayabilecek midir?" sorusunu yöneltti.
"TÜRKİYE DÜŞKÜN BİR ÜLKE DEĞİLDİR"
Kazılan alanın jeolojik bakımdan çok değerli “Dünya harikası” bir oluşum olduğunun altını çizen Kantarcı, "Dünya’da Salda Gölü'ne benzer birkaç göl vardır. Bunlardan bir tanesi de Meksika orta yaylasındaki Alchichica Gölü’dür. Çevresine hiçbir tesis yapılmadan, bir 'Dünya Mirası' olarak korunmaktadır. Türkiye var olan bu tür 'Dünya Mirası' niteliğindeki değerleri 'Millet Bahçesi' projesi adı altında veya ihraç materyali olarak kullanıp paraya çevirecek kadar düşkün bir ülke olmadığı gibi 'Kültür yoksunu' bir ülke de değildir." dedi.

16 Nisan 2020 Perşembe

Beşparmak (Latmos) Dağlarında nesli tükenme tehdidi altında olan karaleylek görüldü


16 Nisan 2020 04:05

Anadolu parsının en son yaşadığı yerlerden birisi olarak bilinen Beşparmak (Latmos) Dağları, şimdi de yine nesli tükenme tehdidi altındaki bir karaleylek ailesine ev sahipliği yaptığı belirlendi.

Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği

Özer AKDEMİR
İzmir
Daha düne kadar nesli tükendiği varsayılan Anadolu parsının en son yaşadığı yerlerden birisi olarak biliniyor Beşparmak (Latmos) Dağları. Şimdi de yine nesli tükenme tehdidi altındaki bir karaleylek ailesine ev sahipliği yaptığı belirlendi. Zengin biyoçeşitliliği ile Anadolu coğrafyasının en güzel köşelerinden birisi olan Latmos ne yazık ki maden ocaklarının tehdidi altında.

Karaleylek
LEYLEĞİN KARA VE UTANGAÇ OLANI
Karaleylekler kuzenleri beyaz leylekler gibi göçebe kuşlardır ancak onların aksine utangaç kuşlardır ve insanlardan uzak durmayı yeğlerler. Bu nedenle yuvalarını genelde sarp kayalıklarda ya da insanların çok uğramadığı yaşlı ormanlarda yaparlar. Aydın yöresindeki ekoloji ve çevre mücadelesi veren Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği (EKODOSD) Başkanı Bahattin Sürücü geçtiğimiz günlerde Latmos Dağlarında bir karaleylek ailesi tespit ettiklerini açıkladı. Sürücü fotoğrafladıkları bu karaleylek ailesinden yola çıkarak bir kez daha Latmos’un güzelliklerine ve korunmasının önemine vurgu yaptı. Sürücü, Aydın bölgesinde bugüne kadar sadece İmamköy’deki toprak falezlerde yıllardır yuva yapan bir çift karaleyleğin varlığının tespit edildiğini aktararak, “Latmos Dağları’nda araştırmalar yaparken birçok kez karaleyleği uçarken tespit etmiş ancak yuva yerlerini bulamamıştık. Latmos’ta yaşayan EKODOSD Gönüllüsü Nurdal Bıçak, sarmaşık topladığı sırada kayalıklarda leyleğe benzeyen iri bir kuşun yuvasını gördüğünü bildirdi. Yaptığımız incelemelerde Latmos (Beşparmak) Dağları’nın film platolarını andıran olağanüstü güzellikteki jeolojik oluşumları olan gnays kayaların içinde bir çift karaleyleğin yuva yaptığı belirlendi” dedi.
karaleylek 
Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği
DOĞANIN MUCİZESİ BİR KAYA
Karaleylek ailesinin Latmos’un bu eşsiz coğrafyasında kendilerine muhteşem bir yuva yaptıklarını belirten Sürücü şunları söyledi; “Öylesine güzel bir kaya bulmuşlar ki, doğanın mucizesi bu kaya. Karaleylek yavrularına dıştan gelecek tehlikeye karşı koruyacak, güvenli uygun koşullara ve yüksekliğe sahip, aynı zamanda yuva alanının üzerinde yavrularını güneşten ve yağmurdan koruyacak şekilde doğal bir kalpak kayayla kapatılmış durumda ve insanın bile böyle bir yere yuvasını yapası geliyor.
Reklam

Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği
LATMOS’DA DOĞAYA MÜDAHALE EDİLMEMELİ
Karaleyleklerin Latmos’un vahşi doğasının içinde devam eden zengin yaban hayatının küçük bir göstergesi olduğunu ifade eden Sürücü, bir zamanlar Anadolu parslarının en yaygın yaşadığı yerlerden biri olan Latmos Dağları’nın bakir coğrafyasında, her an nadir ve ilginç bir canlıyla karşılaşmanın mümkün olduğunu dile getirdi. Bu zengin biyoçeşitliliği ve özgün coğrafi yapısına rağmen Latmos’ta özellikle kuars-felspat maden ocaklaının çoğaldığını aktaran Sürücü, “Latmos Dağları’nda doğaya müdahale edilmemeli, geri dönülmez tahribatlar yaratılmamalı. Buradaki doğal denge bozulursa bilinmelidir ki bunun acısını önce insanlık çekecektir.
Bir karaleylek gösterdi ki; Latmos’un kayaları cansız ama bir ekosistem bütünlüğü içinde ekolojik sistemi anlatan ve canlılara hayat veren, onlara barınak imkanı sağlayan, 8 bin yıl önceki kültürü bizlere kadar ulaştıran çok önemli doğal anıtlardır. 500 milyon yıldır bizlere ulaşan bu doğal anıtları taş olarak görmeyelim, parçalamayalım, bizden sonra yaşayacaklara bırakalım. Doğanın yarattığı bu muhteşem şahaserleri onlar da görebilsinler”. Sürücü karaleyleklerin doğal yaşam alanlarının korunması için Aydın Valiliği ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Şube Müdürlüğüne bilgi vereceklerini ifade etti.
 Beşparmak (Latmos) Dağları.
Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği
KARA LEYLEKLER TEHLİKE ALTINDAKİ KUŞ TÜRLERİNDEN
Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ortaç Onmuş, karaleyleklerin ülkemizdeki nadir türlerden biri olduğunu ve yaygın olarak insan yerleşim alanları ile iç içe yaşayan beyaz leylekten farklı olarak insan yerleşim alanlarından uzakta, doğası büyük ölçüde korunmuş kayalık ya da yaşlı ormanlık alanlarda yaşadıklarına vurgu yaptı. Kara leyleklerin ülkemizdeki sayılarının oldukça az olduğuna dikkat çeken Onmuş, "bu nedenle Kara leylekler ülkemizdeki nadir ve tehlike altındaki kuş türlerinden birisidir. Latmos bölgesinde tespit edilen bu yuvalar son derece önemli olup, Latmos bölgesinin ne kadar önemli olduğunu gösteren sayısız unsurdan biridir" dedi.

Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği
YAŞAMIN KORUNMASI İÇİN LATMOS'UN KORUNMASI GEREKİR
Beşparmak (Latmos) Dağları.
Latmos'un Kara Leyleklerin yanı sıra, Tavşancıl (kartalı), Puhu, Ak Kuyruklu Kartal, Anadolu Sıvacı Kuşu, Yılan Kartalı ve sayısız ötücü kuş türü bulunduğuna işaret eden Onmuş, bölgenin aynı zamanda nadir memeli hayvanlardan Porsuk, Oklu Kirpi, Saz Kedisi, Karakulak gibi çok sayıda memeli türü ile sayısız sürüngen türünü barındırdığının altını çizdi. Onmuş, "Latmos aynı zamanda sahip olduğu yüzlerce bitki türlerinden bazıları dünya üzerinde sadece Latmos’ta görülen endemik bitkileri de barındırmaktadır. Hatta öyle ki ülkemizde tanımlanan her kara yosunu ve likenin en az 3’te 2’si Latmos’da tespit edilmiştir. Latmos bir yaban hayatı, botanik ve jeoloji cenneti olup, ülkemizde az rastlanan tarzda biyoçeşitliğe sahip bir alandır. Latmos bir Amerikan Yerlisi liderinin doğa için söylediği gibi “Doğa yaşamın kaynağıdır. Ham madde kaynağı değildir.” Yaşamın korunması için Latmos’un korunması gerekir" dedi.


 Beşparmak (Latmos) Dağları.
Fotoğraf: Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği
Kara leyleklerin Afrika'ya dönüşü başladı



15 Nisan 2020 Çarşamba

Salda Gölü'ndeki tahribatı yaratanlara dava açıldı


15 Nisan 2020 13:00

Salda Gölü Koruma Derneği ve Antalya Barosu avukatları tarafından verilen dava dilekçesinde, bölgedeki kumluk alanı tahrip eden tüm kişilerin gözaltına alınması ve cezalandırılması talep edildi.
Salda Gölü'ndeki kumlar taşındı
Fotoğraf: Salda Gölü Koruma Derneği
Özer AKDEMİR
Salda Gölü'ne kamyon ve iş makinelerinin girerek koruma altındaki milyonlarca yıllık kumların taşınmasına karşı dava açıldı. Salda Gölü Koruma Derneği üyeleri ve Antalya Barosu avukatları tarafından Yeşilova Cumhuriyet Savcılığına verilen dava dilekçesinde bölgeye iş makineleri ile kamyonları gönderen ve kumluk alanı tahrip eden tüm kişilerin yakalanarak gözaltına alınmaları ve cezalandırılmaları talep edildi.
YAPILAN İŞ BİR CANLININ VÜCUDUNDA AÇILAN YARA GİBİ
Dava dilekçesinde Salda Gölü ve bulunduğu alanın Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edildiği belirtilerek, "Salda Gölü ve çevresi 1. derece sit alanı, sulak alan, önemli doğa alanı aynı zamanda da Salda Gölü Tabiat Parkı'dır. Bu nedenle özel çevre koruma bölgesi alanı, sit kararlarından daha üst düzeyde bir hukuki koruma sağlamaktadır" denildi. Gölün "Mutlak koruma altında" olmasına rağmen bölgede yaklaşık 5 dekarlık kumluk alanın iş makineleri ile tahrip edildiğine ve bu alandaki kumlar taşınmaya başlandığına dikkat çekilen dava dilekçesinde, "Yapılan bilimsel çalışmalarda, kumluk alanın biyomineralizasyon sonucu oluşan canlı yapılar olduğu tespit edilmiştir. Bilim adamlar, taşınan bu kumların, taşıdıkları yerde kararacağını ifade etmekte, kumların alındığı yerlerin adeta bir canlının vücudunda açılan yaralar gibi olduğunu, artık orayı restore etmenin imkansız olduğun ifade etmektedir" denildi.
"KANUN İHLAL EDİLDİ"
Dava dilekçesinde göl kıyısından kum çekilmek suretiyle alanın tahrip edilmesinin kanun ihlali olduğu dile getirilerek, "Bu emri veren ve emri yerine getiren kamu görevlileri ile tüm kişiler bu suçun işlenmesini doğrudan iştirak etmiştir. Bu nedenle ivedi soruşturmanın başlatılarak, bölgeye iş makineleri ile taşıma araçlarını gönderen ve kumluk alanı tahrip eden tüm kişilerin yakalanarak gözaltına alınmalarını ve cezalandırılmalarını talep ediyoruz" ifadelerine yer verildi.
TEPKİLER SONRASI ÇALIŞMALAR DURDURULDU
Salda Gölüne iş makinelerinin ve kamyonları girmesi kamuoyunda büyük tepki çekti. Ülkenin her tarafından yurttaşların ve ekoloji örgütlerinin sosyal medya üzerinden yoğunlaştırdığı tepkiler sonrası göl kıyısındaki kumların kamyonlarla çekilmesi işinin durdurulduğu açıklandı. Kamuoyunun tepkilerini yatıştırmak için Millet Bahçesi projesinin yapımını üstlenen TOKİ bir açıklama yaparak kamyonların kumları taşıması ve koruma altındaki kumsala girmesi görüntülerinin kendilerini de rahatsız ettiği ileri sürülerek, "Yüklenici firmaya makineli araçların inşaat alanına kesinlikle sokulmaması talimatı verilmesine rağmen bu konuda yeterli hassasiyet göstermemiştir. Yüklenici firmaya kusurlu davranışları nedeniyle gerekli maddi ve sözleşmesindeki diğer ceza hükümleri işletilmiştir. Ayrıca, müşavir firma ve sorumlu personeller ile ilgili soruşturma başlatılmış olup, sorumlu olan personeller görevlerinden uzaklaştırılmıştır." denildi.
BAKAN KURUM "MÜSTERİH OLUN" DEDİ
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da sosyal medyada paylaşılan olumsuz görüntülerin kendi projelerini yansıtmadığını iddia ederek, göl çevresini 7/24 izleyen kamera düzeneği ile çalışmaların herkes tarafından izleneceği bir sistem kuracaklarını dile getirdi. Kurum, yurttaşlara "müsterih olun" çağrısı yaptı.


#Salda Gölü bizim kalbimiz, en değerli varlıklarımızdan bir tanesidir. Salda Gölü ile ilgili olarak sosyal medyada bizlerin de asla kabul etmeyeceği görüntülerle ilgili, gerekli soruşturmayı başlattık. Salda geleceğe en doğal haliyle ulaşacak. Milletimiz müsterih olsun.

"SALDA JEOLOJİK MİRASTIR"
1989 yılında 1. derece doğal sit alanı ilan edilen gölün kıyısı da 2. derece doğal site dönüştürülmüştü. Göl çevresinde 2018 yılında yapılan 2. Salda Bisiklet Festivali, 4 çekerli araçlarla gölde off road, çadırlı kamplar gibi etkinliklerin göl kıyısında tahribatlara neden olduğu belirlenirken tepkiler sonrası "Salda Gençlik Festivali" iptal edilmişti. Salda Gölü'nde 1996 yılında jeolojik inceleme yapan jeoloji yüksek mühendisi Eşref Atabey, gölün üniversitelerin jeoloji, hidrojeoloji, biyoloji, coğrafya, kimya, maden gibi bölümlerinin yanı sıra ilköğretim öğrencilerinin eğitiminde kullanılması gerektiğine dikkat çekerek, "2002 yılında Salda Gölü'nü UNESCO 'Türkiye Jeolojik Miras Listesi'ne önermiştim. Fiziksel, kimyasal ve coğrafi özelliğiyle Salda Gölü dünyada tek. Millet Bahçesi, bisiklet ve gençlik festivali, off-road yapılması güncel oluşumu engelleyecek, sürekli çiğnenmeyle kıyı tahrip olacak, gölün doğal dengesi bozulacak, kirlenme hızlanacak, sonuçta gölün güzelliği ve özelliği kaybolacaktır. Bilimsel araştırmalar için dünyanın önemli laboratuarı ve gelecek kuşakların bize emaneti olan önemli bir jeolojik mirastır" dedi.
Salda Gölü'ndeki kumlar taşındı

Fotoğraf: Salda Gölü Koruma Derneği
Burdur Valiliği: Salda Gölü'nde sorumlu firmayla ilgili idari, adli süreç başlatıldı

Burdur Valiliği: Salda Gölü'nde sorumlu firmayla ilgili idari, adli süreç başlatıldı



14 Nisan 2020 Salı

Ekoloji Birliği Çenrobil yangını basın açıklaması



Resim

Ekoloji Birliği: Salda Gölü’ne Dokunma!




 by Ekoloji Birliği - 14 Nisan 202010

Ekoloji Birliği, Salda Gölü’ndeki katliamın ve çalışmaların durdurulmasını isterken, Millet Bahçesi Projesi’nden vaz geçilmesi çağrısında da bulundu. Başta çevre örgütleri olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları da “Salda Gölü’ne Dokunma” sloganı altında Salda Gölü’ne sahip çıkma kampanyası başlatma hazırlıkları içinde.

Turkuaz renkli kumsalı nedeniyle “Türkiye’nin Maldivleri” diye de isimlendirilen ve  1. Derece Doğal Sit Alanı olan Salda Gölü‘nün Millet Bahçesi çalışmaları kapsamında talan edilmesine yurt genelinde tepkiler giderek yükseliyor. 12 Nisan günü koronavirüs nedeniyle Salda Gölü ziyaretçi girişine kapatılırken, kamyonlar ve iş makinelerinin girmesi tepkileri daha da yükseltti. Salda Gölü’nün beyaz adalar kısmında oluşumu yüzyıllara dayanan kumlarının kamyonlarla taşınmaya başlandığı ve iş makinelerinin çalıştığı görüntüler medyaya düşer düşmez yurt genelinde sert tepkiler gelişti.
SALDA GÖLÜ’NE DOKUNMA!
Bugün konu ile ilgili bir açıklama yapan Ekoloji Birliği, Salda Gölü’ndeki katliamın ve çalışmaların durdurulmasını isterken, “Millet Bahçesi Projesi’nden vaz geçilmesi” çağrısında da bulundu. Başta çevre örgütleri olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları da “Salda Gölü’ne Dokunma” sloganı altında örgütlü bir şekilde Salda Gölü’ne sahip çıkma kampanyası başlatma hazırlıklarına girişti. Ekoloji Birliği‘nin bugün konuyla ilgili sert tepkisini içeren basın açıklaması şöyle:
 
Ayakkabı İle Basılmaması Gereken Yerde İş Makinaları Çalışıyor!
Salda Gölü ve bulunduğu alan 383 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uyarınca Özel Çevre Koruma Bölgesi ilan edilmiştir. Salda gölü ve çevresi 1. Derece Sit Alanı, Sulak Alan, Önemli Doğa Alanı ve aynı zamanda da “Salda Gölü Tabiat Parkı”dır.
Kamu oyunun tüm muhalefetine rağmen bir süre önce Salda Gölü Millet Parkı Projesi İhalesi yapıldı. Yöre halkı ihalenin iptali için dava açtı, ancak mahkemeler ihalede usulsüzlük görmeyerek davayı reddetti. Yerel halk bu kez de Salda Gölü ve çevresi ile ilgili İmar Planı İptal davası açtı. Vatandaşların açtığı dava ile Antalya’daki meslek odalarının açtığı davanın birleştirilmesi sonucunda hukuki süreç halen tek dava üzerinden yürütülmektedir. Gelinen aşamada bilirkişi keşfi yapılması kararı çıktı ve taraflardan yaklaşık 16 bin TL’nin bilirkişi keşfi ücreti olarak ödenmesi talep edildi. Bu süreç korona virüsü salgını nedeniyle bir süreliğine ertelendi.
Tam da hukuki süreç devam ederken ve korona nedeniyle insanlar sokağa çıkamazken, bunu fırsat gören müteahhit firma 12 Nisan günü alana girerek korunan alanları tahrip etmeye başladı. “Saldiv” olarak anılan bölgede yaklaşık 5 dekarlık alandan kumlar alınarak projede halk plajı olarak yer alan alana taşındı ve bir kısmı yerlere serilip bir kısmı istif edildi. Bu durum basına ve sosyal medyaya yansıyan fotoğraflardan da görülmekte. Oysa daha bir kaç gün önce Salda Gölü çevresine ziyaret yasağı konulmuştu. Yasağın neden konulduğu anlaşılıyor. Vatandaşların yapılan katliamı görmesi istenmedi demek ki…
Bu sabah Burdur milletvekili Mehmet Göker, Salda Gölü Koruma Derneği, Gazi Osman Şakar ve avukatları alana giderek durumu yerinde gördü, duruma müdahale ederek ve kamu kurumları ile de görüşerek faaliyetlerin durdurulmasını sağladı. Aralarında Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü görevlilerinin de olduğu yetkililerin “faaliyetten haberi olmadıklarını” söylemeleri ise oldukça manidardır.
Yöre halkı, avukatları aracılığıyla suç duyurusunda bulunarak korunan alanların tahribinde sorumluluğu ve ihmali olanların tesbitini ve cezalandırılmasını istedi.
Millet Parkı Projesinden vazgeçilmelidir!
 
Salda Gölü ile ilgili yapılan bilimsel çalışmalarda, Saldiv yöresindeki beyaz kumluk alanın biyomineralizasyon sonucu oluşan canlı yapılar olduğu tespit edilmiştir. Bilim insanları, taşınan bu kumların, taşındıkları yerde kararacağını belirtmekte, kumların alındığı yerlerin adeta bir canlının vücudunda açılan yaralar gibi olduğunu, artık orayı restore etmenin imkansız olduğunu ifade etmektedir.
Ekoloji Birliği olarak diyoruz ki:
Salda Gölü’nde ekolojik yıkıma yol açacak “Millet Parkı Projesi”nden acilen vazgeçilmeli ve ihale iptal edilmelidiri Yerel halkın yaptığı suç duyurusu doğrultusunda daha işin başında korunması zorunlu alan olan, sit alanı olan Salda Gölü’nde bu yıkıma yol açanlar, zarar verenler ve göz yuman yetkililer hakkında gerekli cezai işlem yapılmalıdır.
https://ekolojibirligi.org/ekoloji-birligi-salda-golune-dokunma/?fbclid=IwAR1oo5CUbFErvPfsBiJcvHVC1iRubhs97TChaoYYPzJKlf7hCTi2cNEA2yo


ResimResim

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...