28 Haziran 2015 Pazar

Emektir, sevgidir yaylanın yolu (EVRENSEL pazar eki)

Özer AKDEMİR
2008 yılında bir grup bilim insanı ile Rize Fındıklı, Arılı ve Çağlayan derelerinin buzullardan damla damla doğuşu ve Karadeniz’e döküldüğü yere kadarki 1 haftalık gezimizin en zorlu etabı kuşkusuz yaylalara çıkış oldu. Sürekli kapalı yağmurlu bir havada, dumanlar içerisinde, dibi görünmeyen uçurumların kenarından arabayla 2 saatlik yoldu göze almamız gereken. İçinde çeşitli disiplinlerden profesörlerin, yöre derneği yöneticilerinin ve gazetecilerin yer aldığı yaklaşık 10 kişilik ekibi yaylalara taşıyacak araç da öyle sıradan donanımlı araçlar olamazdı. Yol çok dar, çamurlu, sarp ve taşlıydı. Dağın yamacından kıvrıla kıvrıla tırmanan, sisler arasında 15 metre öteni zor gördüğün bir yoldu gidilecek olan.  
Laz yaylalarına nasıl gidileceği konusunun da çözümünü bulmuştu Kaçkar Derneğinden arkadaşlar; AKUT’un arazi araçları. Geniş lastikli, yüksek tabanlı arazi araçlarını kullanan AKUT’lular, bu yayla yollarını avuçlarının içi gibi bildiklerini söyleyerek her tümsekte kafası tavana değen, aracın penceresinden baktığımızda lastiklerin 10 santim ötesinde başlayan uçurumdan başları dönen bizleri rahatlatmaya çalışıyorlardı. Başını arada camdan çıkarıp önünü görmeye çalışan şoförümüz “Uçakta gittiğinizi fark edin, herhangi bir şey olduğunda uçakta kurtulma şansımız ne kadarsa o kadar şansımız var” dedi, sesine ciddiyet katmaya çalışarak. Doğrusu biraz bıyık altından söylenmiş gibi gelen bu sözlerin aracımızda bulunan 8 kişinin içini çok da rahatlattığını söyleyemem!
Laz fıkraları, türküler eşliğinde çamurlu, taşlı yollara bata çıka yaptığımız yolculukta bu yayla yollarının neden daha ulaşılabilir yapılmadığı konusunu da konuştuk. AKUT’çular ve bizimle birlikte yaylalara çıkan Kaçkar Derneği üyelerinin hepsinin yaylaya daha geniş ve en azından iki aracın yan yana geçebileceği yolların yapımına karşı olması bizleri şaşırttı. Sayıları yüzün üzerinde yaylacı yaşıyordu buralarda. Ki bu yaylacılar bizler kadar şanslı da değillerdi. Onları dağın doruklarına taşıyacak bizim gibi ne arazi araçları, ne AKUT’çu tanıdıkları vardı. Hayvanlarının sırtına vurup yükleri, önemli bir kısmını da kendi omuzlarına alıp saatlerce yol yürüyorlardı yayla evlerine varmak için. Dumanı, sisi, yağmuru, soğuğu hiç eksik olmayan çile yollarıydı bu yayla yolları aynı zamanda. Yollar genişlese, en azından araçların gidişi için elverişli hale getirilse yaşamları ne kadar kolaylaşabilirdi oysa.
Bütün bu kolaylıkları ellerinin tersiyle itip, yaşadıkları onca zahmeti her sene göze almayı kabullenerek yayla yollarına karşı çıktıkları söylüyorlardı. Aslında çok basit bir nedeni vardı bunun; “Bu yaylalara zahmetsiz çıkmak demek yaylanın bir anda kirlenmesine neden olur. Yollar açılırken kesilecek ağaçlar, yok edilecek bitki örtüsü, yamaçlar bir tarafa, bu yaylalara göçülürken 1 tek iğne bile gereksizse getirilmez. İğnenin, ipliğin, kabın - kacağın, yiyeceklerin taşınması emek ister, zahmete girmek ister. Yaylada, soğuk pınarların başında içmek için içkini bile, bütün bu zahmeti göze alarak, onu saatlerce sırtında taşıyacağını bilerek yanına alabilirsin. Öyle ki getirilen her şey çok değerli olduğu için yaylalarda çöp sorunu yoktur. Çünkü çok az şey getirilir, ihtiyaç kadar. Oysa düşünün buralara kadar otomobillerin, kamyonetlerin geldiğini. Bu yollar, bu yayla evleri, bu küçücük düzlükteki otlaklar naylon poşetlerden, şişe, plastik bardak, kaşık, yiyecek artıklarından geçilmezdi.”
DOĞAYI BU YOLLA KORUYORLARDI YÜZYILLARDIR
Piknik yerlerinin, yazlıkların çevresinin içler acısı halini bildiğimizden, bu gerekçeler bizlere son derece haklı göründü. Yöre insanlarının onca zahmete katlanmayı göze alarak yollara karşı çıkması, yaylalarının temiz ve kendi doğallığında kalmasını istedikleri içindi. Doğayı bu yolla koruyorlardı yüz yıllardır. Emek verip yaylalara göçerken, yanlarına sadece ihtiyaçlarını alıp, çöp üretmeyerek, bu yaylalara ulaşmanın onu sevmekten, ona emek vermekten geçtiğini bilip doğayı, yaylaları sevmeyenin buralara gelemeyeceğine olan inançla yaşıyorlardı. Emekti, sevgiydi yaylanın yolu…
YAYLAYA SAHİP ÇIKMAYI ÖĞRETEREK GİTTİ KAZIM
Bazen çamura saplanıp kalan aracımızı ite kaka, tekerinin önüne çıkması için taşlar koya koya, ipince yağan yağmurun altında süren yayla yolculuğumuz boyunca genç yaşta kanserden aramızdan ayrılan Kazım Koyuncu’nun şarkıları eşlik etti bizlere. 2005 yılında, tam da bu günlerde, uzun zaman mücadele ettiği kansere yenik düşen Koyuncu, Karadeniz’in coşkusunu, güler yüzünü, direngenliğini ve yaylaların, dumanlı yollarının ezgilerini taşıdı kısacık yaşamı süresince. Tüm Karadeniz türkülerinde, şarkılarında olduğu gibi dereler, yaylalar, ormanlar, dumanlı dağlar kokan Kazım Koyuncu şarkıları, Laz Yaylalarının sisine, orman güllerinin kokusuna, çimenine karıştı gün boyunca. Koyuncu’nun türküsü umudun, sevdanın, emeğin, çilenin, yoksulluğun ve direnişin sesini taşıyordu. Kaçkar yaylalarının buzullarından damla damla sızan, incecik bir derecik olup, diğer dereciklerle birleşerek nehre dönen, her geçen an hızlanıp çağlayan, geçtiği yerlere sesinin heybetini bırakan, yaşam katan ve denizine kavuşan bir direnişin öyküsünü anlattı genç ömründe. Gelecek güzel günlerin yaylaya, dereye, ormana, kurda, kuşa, tüm doğaya sahip çıkmakla kurulabileceği, ekmeğin ve onurun aynı mayadan yapıldığını öğreterek koyverdu gittu bizi!
Eklenme Tarihi: 28 Haziran 2015

26 Haziran 2015 Cuma

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Karaburun'un hukukla imtihanı_ 26 haziran 2015



Karaburun Yarımadasında halkın yaşam alanlarını gasp eden ve adeta kabusları olan Rüzgar Enerji santralleri (RES) ile ilgili mahkeme yürütmeyi durdurma kararı verdi. Karaburunlular, kendileri gibi RES'lere karşı mücadele eden Bodrumluları ağırlayıp bu mahkeme kararını kutladılar. Oysa, burası Türkiye idi ve mahkeme kararları bir bürokratın emrinden daha yüce değildi!

Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM sezon finalinde Karaburun'luların hukukla yüzleşmesini ekranlara taşıyacak.
bu akşam: 20.00'De HAYAT TV'de.


Program tanıtımı: 
https://www.youtube.com/watch?v=3eVJjYjgKuo&feature=youtu.be

İlgili Haber: 
http://www.evrensel.net/haber/254015/karaburunda-yargi-hukmu-bu-kadar

Programın tamamı: 
https://www.youtube.com/watch?v=1qaVVpHkS0Y

24 Haziran 2015 Çarşamba

Taşın altından doğa katliamı çıktı

Özer AKDEMİR
Kazdağlarının ortasına, baraj gölü havzasına yeni bir termik santral geliyor. Altın madencileri ile başı beladan kurtulmayan Kaz Dağları, çevresinde yapılan ve yapımı planlanan termik santrallerle de iyice kuşatılmış durumda. Dünyanın oksijeni en bol ikinci bölgesi bu gidişle çok yakında toprak, su ve hava kirliliği ile anılacak.
kapya_biber.jpg görüntüleniyor
HER TAŞIN ALTINDA TAŞYAPI
AKP hükümetinin uzun zamandır İstanbul ve civarındaki sanayi yoğunluğunu güneye, Çanakkale tarafına kaydırma düşüncesi uzun zamandır biliniyordu. Büyük tartışmalara, eleştirilere, hukuksal girişimlere rağmen açıklanan 1/ 100 binlik Çevre Düzeni Planında bu düşüncenin yasal altyapısı hazırlandı. Turizm ve tarım cenneti olan alanlar enerji, maden ve imar rantına açılmasının planıydı bu. Planın açıklanmasının ardından bölgede uzun zamandır zemin yoklayan şirketler ardı ardına özellikle termik santral için girişimlerini hızlandırdılar. Bunlardan birisi de Yenice Çırpılar Köyü yakınlarında yapılmak istenen termik santral projesi. Türkiyenin en önemli rüzgar koridoru olarak da bilinen bölgeye yapımı planlanan 7-8 santralden birisi olacak. Termik santral AKP'nin iktidar olmasının ardından "hangi taşı kaldırsan altından çıkan" sermaye gruplarından birisi olan Taşyapı'nın şirketi Taşzemin tarafından yapılacak. Termik santral Kaz  Dağları'nın ortası denilecek bir konumda ve koruma altındaki Kaz Dağları Mille Parkı'na sınır komşusu. Santralin kurulacağı yer ayrıca Yenice-Gönen Baraj Gölü havzasında. Tüm Gönen Ovasını sulayan baraj gölü aynı zamanda Bandırmaya içme suyu da sağlıyor.
maden_atikhavu3.jpg görüntüleniyor
AGONYA OVASINA BİR DARBE DAHA
Tarım ve hayvancılığın yoğun olarak yapıldığı bölgede üreticiler uzun zamandır Kalkım Karaaydın köyünde bulunan Cvk ve Oreks madenciliğin yarattığı kirlilikten şikayetçiydiler.  Bölgede bulunan iki adet çinko kurşun madeni zenginleştirme tesisinin kirlettiği Döşemedere ve Handere’nin sularının bu baraja karışmasının sıkıntısını yaşayan köylüler şimdi de termik santral kabusu ile karşı karşıyalar. Tarihi Agonya Ovasında yapılan hayvancılık ile özellikle ovaya özgü Kapya biberi ve çilek üreticiliği şimdi iyice çıkmaza girmiş durumda.  Öte yandan yıllardır yöredeki susuzluk nedeniyle göç veren köylerde özellikle gençlerin termik santrale yeni bir iş kapısı olarak baktığı dile getiriliyor. Santral önemli turizm bölgelerinden olan Edremit körfezine kuş uçuşu 20 km uzaklıkta.
2013 DE İZİN VERİLMEMİŞTİ
Aslında yıllardır devam eden termik santral ve altın madenciliği girişimleri yörenin hem tarımsal, hem biyoçeşitlilik hem de yoğun biçimde yayılmış bulunan tarihsel kültürel değerleri nedeniyle yapılamıyordu. Çanakkale İl Mahalli Çevre Kurulunun 03. 12. 2013 tarihli 3 nolu kararında yöredeki arkeolojik sit alanları, su kaynakları. koruma altındaki endemik türler vs'lerin dökümü yapıldıktan sonra "Çevreye Kirletici Etkisi Yüksek Faaliyetler Listesinde yer alan (Atık ara depolama, geri kazanım ve bertaraf tesisleri hariç) faaliyetlerin kurulumuna izin verilmemesine" karar verilmiş ve termik santral başvurusu reddedilmişti. Termik santrallerin önünü tıkayan bu karar 8 Nisan 2016'de alınan 7 No'lu kararla kaldırıldı. 
ERDOĞANLARIN KOMŞUSU
Her taşın altından çıkan Taşyapı'nın sahibi Emrullah Turanlı AKP'ye yakınlığı ile bilinen bir isim. Hatta Emine Erdoğan'la iş ortaklığı olduğu da uzun zaman dillendirilen iddialar arasında bulunuyor. 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarında Kısıklı'daki ofisi aranan ve gözaltına alınan Turanlı'nın ofisi Erdoğanların malikanesine de komşu. (İzmir/EVRENSEL)
maden_atikhavuz.jpg görüntüleniyor 
Kutu: ÇED TOPLANTISI BUGÜN
Termik santralin ÇED halkın katılımı toplantısı bugün Yenice Çırpılar köyünde yapılacak. Şirketin ÇED Dosyasından;
"Söz konusu proje; Termik santral, Kül Depolama Sahası ile Kömür Ocağından oluşmaktadır. Termik Santral Sahasının yaklaşık 510 m kuzeybatısında Çırpılar Köyü, 740 m Kuzeybatısında Kovancı Köyü, 3200 m doğusunda Boynanlar Köyü yer alırken...

Termik santral sahasının 500 m doğusunda gölet, 3138 m kuzeydoğusunda Korukköy göleti, 3300 m kuzeybatısında Kocaçay Akarsuyu bulunmaktadır.

Kül Depolama Sahasının kuşuçuşu yaklaşık 1600 m güneydoğusunda Suuçtu Köyü, 1400 m güneybatısında Öğmen Köyü bulunmaktadır. Kül Depolama Sahasının içinden mevsimsel akış gösteren Dikenli Kuru Deresi geçmektedir ve alan içerisinde kuyular yer almaktadır.


Tesiste yıllık linyit tüketiminin yaklaşık 2,6 milyon ton olacağı öngörülmekte olup ocak alanındaki üretim miktarı da yaklaşık 2,6 milyon ton/yıl (650 ton/saat) olacaktır. Tesisin 25 yıl ekonomik ömrü boyunca toplam 65 milyon ton kömür tüketimi gerçekleşecektir."
Eklenme Tarihi: 24 Haziran 2015

21 Haziran 2015 Pazar

Sanayinin parçaladığı kentlerden birisi: Gebze


TMMOB Makine Mühendisleri Odası Gebze Temsilciliği tarafından düzenlenen  “Sanayileşmede Parçalanan Kent Gebze” konulu panelde, Gebze’nin sanayileşmeyle birlikte yaşadığı sorunların yanı sıra özellikle kentsel dönüşüm konusu tartışıldı. Panelde kapitalist sistemden kaynaklı sorunlar karşısındaki ekoloji ve emek mücadeleleri de gündeme getirildi.  
İSTANBUL'UN ÇÖPLÜĞÜ
Gebze Ticaret Odası Meclis Salonu’nda gerçekleşen paneli Metalurji Mühendisi Mehtap Sönmez yönetti. panelin açılışında konuşan TMMOB Kocaeli Şube Başkanı Ünal Özmural sanayileşmenin ülke geneline yayılamaması nedeniyle birçok sorunun üst üste yaşandığına dikkat çekerek Gebze, Kocaeli ve İstanbul’un buna en iyi örnek verilebileceğini söyledi. Özmural, bölgenin İstanbul’un çöplüğü haline geldiğini söyledi.
GEBZE'YE NE DÜŞTÜ?
Gebze Ticaret Odası Başkanı Nail Çiler bölgede tarıma dayalı ekonomiden sanayiye hızlı geçiş yaşandığını aktardı. Mardin Artuklu Üniversitesi öğretim üyesi Yard. Doç. Doktor Azat Zana Gündoğan, Gebze ile ilgili yapmış olduğu çalışmanın verilerini paylaşırken 750 bin nüfusun yaşadığı Gebze’yi, İstanbul merkezli büyük firmaların sömürdüğü bir kent olarak tanımladı. Gündoğan çarpık sanayileşmeden Gebzelilere çevre kirliliğinin, arsa spekülasyonlarının, köylerde mülksüzleşmenin ve emekçilerin değersizliği ve sendikasızlığının düştüğünü söyledi.
DİLOVASI ALİAĞA BENZERLİĞİ
Evrensel Gazetesi İzmir muhabiri Özer Akdemir de, Gebze'nin komşusu Dilovası'nda sanayileşmenin getirdiği sağlık sorunları ile ilgili araştırmalara dikkat çekerek, İzmir'in Aliağasının da tıpkı Dilovası gibi sorunlarla boğuştuğunu kaydetti. Akdemir görsellerle desteklediği sunumunda ülkenin dört bir yanındaki çevre sorunları ve halkın bunlara karşı verdiği mücadeleleri anlattı.  Avukat Recep Dursun, hızlı sanayileşme nedeniyle yoğun göç yaşayan Gebze’de insanların barınma sorunlarını kendilerinin çözmek durumunda kaldığını belirterek, kentsel dönüşüm adı altında yapılmak istenen yağmanın hukuksal alt metinleri hakkında bilgi verdi.
KENDİLİĞİNDEN ÖRGÜTLENME VE HEMŞERİCİLİK OLGUSU
Panele ABD'den telekonferansla katılan Dr. Tolga Tezcan Gebze’de yaptığı araştırmalar ve özellikle hemşericilik olgusu üzerinde durdu. Tezcan hemşeri derneklerinin eşitsiz alanların varlığı durumunda insanların kendi örgütlerini kurabileceklerini gösterdiğini söyledi.
Cumhuriyet Mahallesi Muhtarı ve Rantsal Dönüşüm Platformu sözcüsü Sebahattin Günel de kentsel dönüşüm adı altında insanların evlerinin rızası olmadan ellerinden alınmak istendiğine dikkat çekerek, buna karşı verilen mücadele ile ilgili bilgiler aktardı. Soru ve katkılarla yaklaşık 4 saat süren panele birçok siyasi parti, dernek, oda ve platform temsilcileri katıldılar. Panel sonunda Özer Akdemir kitaplarını da imzaladı. (Gebze/EVRENSEL)
Eklenme Tarihi: 21 Haziran 2015


19 Haziran 2015 Cuma

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Artvin'de_19 Haziran 2015



Artvin'de yemyeşil orman dokusu, yaban hayatı çeşitliliği ve sularıyla ünlü, yörenin yaşam kaynaklarından birisi olan Kamilet Vadisi'nde 6 HES projesi var. Kentin su kaynaklarının üzerinde altın madeni işletme ısrarı halen devam ediyor. Çepeçevre Yaşam Arhavi Konaklı köylülerinin HES karşıtı mücadelelerinin yanı sıra Cerattepe altın madeni ve Kafkasör festivalinden görüntülerle 19 Haziran 2015'de Hayat Tv'de.
Özer AKDEMİR'in sunumuyla.

Tanıtım videosu: 
https://www.youtube.com/watch?v=hHQrylwmimw&feature=youtu.be
https://www.youtube.com/watch?v=OJ1s3XLwn7k&feature=youtu.be
İlgili haberler: 
http://www.evrensel.net/haber/253939/kafkasor-yaylasinda-bogalarin-barismasi
http://www.evrensel.net/haber/254035/artvinli-ali-cengiz-oyununa-karsi-ayakta
http://www.evrensel.net/haber/254135/artvinde-halk-agaclari-orman-genel-mudurlugunden-koruyor
Programın tamamı: 
https://www.youtube.com/watch?v=JlMr9A-ebbg&feature=youtu.be

Artvinli Ali Cengiz oyununa karşı ayakta

Şirket harekete geçince 20 yıldır süren altın madeni karşıtı mücadele yeniden canlandı.


Özer AKDEMİR

Artvin kent merkezine 8 kilometre uzaklıktaki Kafkasör Yaylası, Cerattepe ve Genya Dağında altın madeni girişimi yeniden hortladı. 20 yılı aşkın bir zamandır yörede altın madenine geçit vermeyen Artvinliler son girişimi de püskürtmekte kararlı.

ŞİRKETİN YENİ ÇED OYUNU
Kanadalı Cominco şirketi tarafından 20 yıl önce başlatılan Cerattepe'de altırn madeni işletme girişimi halkın kararlı tepkisi ve yargı kararları sonucu sondaj aşamasından öte gidememişti. Maden karşıtı direnişi aşamayan Teck Cominco şirketi 2009  yılında bölgedeki faaliyetlerine son verdiğini açıklamıştı. AKP hükümeti kente su sağlayan Cerattepe'de, Kafkasör Yaylasına 8 kilometre uzaklıkta, tamamı ormanlık bir alan olan bölgede altın madeni işletilmesi için 2012 yılında yeni bir ihaleye çıktı. Altın madenine karşı verilen hukuk mücadelesinin önde gelen isimlerinden Av. Bedrettin Kalın'ın ifadesine göre "adrese teslim" yapılan bu ihalede maden ruhsatı Cengiz Holdinge verildi. Çevre ve Şehircilik Bakanlığının  bakır-altın madeni için ÇED olumlu raporu vermesinin ardından, tekrar bir hukuki ve fiili mücadele sürecine giren Artvinliler, özellikle Yeşil Artvin Derneği öncülüğünde bu ÇED kararına karşı dava açtı. Rize İdare Mahkemesi geçtiğimiz ocak ayında 283 yurttaş tarafından açılan davada önce ÇED olumlu kararının yürütmesini durdurmuş, ardından da iptal etmişti. Artvinliler tarafından kent merkezinde horonlarla kutlanan bu gelişmeye rağmen, şirketin maden işletmeye dönük hamleleri devam ediyordu.
YARGI KARARINI AŞMA GENELGESİ
Yerel Mahkeme kararının Danıştay aşaması devam ederken, Özaltın Şirketi maden iptal ettikleri ÇED'i revize ettikleri iddiası ile yeni bir ÇED süreci başlattı. Av. Bedrettin Kalın, 2007/7 sayılı genelgeye göre ÇED süreci mahkeme kararıyla iptal edilen projelerin buradaki eksiklikleri giderdik diye yeni bir ÇED Raporu hazırlayabildiğine dikkat çekerek, "Üstelik bu yeni ÇED Raporunu doğrudan bakanlığa sundukları için halkın katılımı toplantısı gibi bazı süreçlerden de muaf oluyorlar. Tamamen şirketlerin önünü açmaya yönelik bir uygulama bu. Bir aylık itiraz süremiz var. 1500 sayfalık bir ÇED raporu hazırlamışlar. Okuması bile 1 ay sürer. Biz bu yeni rapora da itirazımızı yapacağız. Yeşil Artvin Derneği olarak mücadelemize devam ediyoruz" diye konuştu.
NOYAN ÖZKAN ONUR ÖDÜLÜNÜ ALMIŞTI
Geçtiğimiz hafta Ankara da yapılan Türkiye Barolar Birliği 3. Çevre ve Kent Hukuku Kurultayında 2 yıl önce yaşamını yitiren Avukat Noyan Özkan Çevre ve Ekoloji Mücadelesi Onur Ödülüne yirmi yıldır mücadele veren Yeşil Artvin Derneğinin layık görülmüştü. Yeşil Artvin Derneği Yönetim Kurulu üyesi Göksel Öztürk'de Hayat Televizyonu Çepeçevre yaşam çekimleri sırasında geçtiğimiz yıl maden alanında yapılan bilirkişi keşfi sırasında 3000 kişinin bölgede zincir oluşturduğunu belirterek, "bilirkişi raporu da çok olumlu çıktı bizim açımızdan. Rapor açıkça ya Artvin ya maden diyordu" dedi. Geçtiğimiz yıl Cerattepedeki altın-bakır madeni ile ilgili bir rapor hazırlayan TMMOB ÇED Raporunun önemli eksiklikler ve belirsizlikler içerdiğini açıklamıştı. 


Eklenme Tarihi: 19 Haziran 2015

Karaburun’da yargı hükmü bu kadar!

Özer AKDEMİR
İzmir
İzmir Karaburun’da mahkemeler tarafından durdurulan rüzgar enerji santralleri (RES) bir bürokratın sözü ile yeniden üretime başladı. Yargı kararlarını kimsenin takmadığını belirten Karaburunlular bu hukuksuz işleme karşı eylem yapıp suç duyurusunda bulundu. 
Geçtiğimiz haftalarda Ankara Bölge İdare Mahkemesi tarafından yürütmesi durdurulan, yine bir süre sonra Ankara 8. İdare Mahkemesince üretim lisansları iptal edilen Yayla köyü yakınlarındaki 47 RES’in pervanelerinin durması adeta köylüleri bayram ettirmişti. Yıllar sonra ilk kez sessiz bir gecede uyuyabildiklerini belirten köylülerin sevinci fazla uzun sürmedi. 
MÜDÜR MAHKEME TANIMIYOR
Mahkemenin iptal kararı verdiği RES’lerin 13 Haziran’da yeniden üretime başlaması üzerine RES’lere karşı dava açan Karaburun Kent Konseyi ve vatandaşlar harekete geçti. İlçe kaymakamı ve jandarma komutanının bilgilendirilmesinin ardından jandarmalar eşliğinde RES’lerin bulunduğu alana gidilerek tribünlerin çalıştığına dair tutanak tutuldu. Firma yetkilileri türbinlerin TEİAŞ’tan aldıkları talimat doğrultusunda çalıştırılmaya başlandığını ifade etti.
Önceki Günü Karaburun’da kent Konseyi tarafından yapılan basın açıklamasında bu hukuksuzluğa dikkat çekilerek yargı kararlarının açıkça ihlal edildiğine dikkat çekildi. Basın açıklamasını okuyan Kent Konseyinden Çiğdem Akçura, Karaburundaki RES’leri ve hukuki süreci özetleyerek “Mahkeme kararları uygulanıp, haksız ve hukuksuz olarak çalıştırılan türbinler durdurulana kadar tüm yasal demokratik haklarımızı sonuna kadar kullanacağız” dedi. 
Kent Konseyi Başkanı İpar Buğra Dilli de RES’ler için kullanılan “Temiz enerji” kelimesine karşı çıkarak, “Karaburun Yarımadası bir RES talanı yaşamakta. Akdağ kitlesi dışında tüm yarımada RES alanı olarak belirlendi. Bizler bu değerli bölgede bugünümüzü ve geleceğimizi koruma kararlılığındayız” dedi.
Hukukçular Karaburun Kaymakamlığına giderek konuyla ilgili taleplerini ilettiler. Basın açıklaması sırasında Karaburunlular, “Bunun adı temiz enerji değil talan”, “Yargı kararı uygulansın” içerikli pankart ve dövizler taşıdılar.  
YARGI KARARI BAKKAL DEFTERİNDEN KIYMETLİ DEĞİL
RES’lere karşı açılan davanın gönüllü hukuk sürecini yürüten ÇEHAV üyesi avukatlar adına konuşan Cem Altıparmak, Karaburun’da bir kutlama için bulunulması gerekirken ülkeyi yönetenlerin bu sevinci halkın kursağında bıraktığını söyledi. Altıparmak, “TEİAŞ’ın bir yetkilisinin emri ile tekrar tribünlerin çalıştırılması herhangi bir memurun mahkeme kararı karşısında kendisini güçlü ve cesaretli hissettiği gerçeğini ortaya çıkarıyor. Bir mahkeme kararı ne yazık ki bir bakkalın hesap defterinden daha kıymetli değil” diye konuştu. EGEÇEP Hukuk Komisyonu Üyesi Berrin Esin Kaya da idarenin mahkeme kararlarını uygulamak zorunda olduğunu belirtti. 
Eklenme Tarihi: 19 Haziran 2015 


18 Haziran 2015 Perşembe

Kafkasör yaylasında boğaların barışması

Özer AKDEMİR
Artvin
Artvin şehir merkezine 10 kilometre uzaklıktaki Kafkasör Yaylası bu yıl 35 kez Artvin Turizm ve Kültür Sanat Festivali’ne ev sahipliği yaptı. Dağların başındaki dumanların bir yaylaya inip bir doruğa yükseldiği 1250 metredeki bu yeryüzü cennetinde Artvinliler geleneksel boğa güreşlerini seyrettiler.
BOĞALARIN BARIŞMASI
Boğa güreşleri deyince akla İspanya’daki o kanlı, şiddet görüntüleri gelecektir. Her ne kadar hayvanların bu tür etkinliklerle böyle karşı karşıya getirilmesine yönelik eleştirilerde büyük haklılık payı olsa da Kafkasör yaylasındaki boğa güreşlerini İspanyadakilerle kıyaslamak haksızlık olur. Görüştüğümüz tüm Artvinliler bu güreşleri “boğaların döğüşmesi değil barışması” olarak tarif ediyorlar. Anlattıkları öykü şu; “Yayla zamanı çevre köylüler yaylaklardan eşit yararlanabilmek için aynı zamanda yaylaya çıkarlar. Bu göç sırasında hayvan sürülerindeki boğalar karşı karşıya gelirler. Hayvanlar iç güdüleriyle lider olmak için birbirleriyle karşılaşırlar, tartarlar. Bazen boynuz boynuza olur bu tartma ve tanışma merasimi, bazen bir iki bakış, toprak eşinmesi yeter. Bir boğa sürünün liderliğini alır bu tanışma sonrasında ve bir sene boyunca bir daha bu lideri diğerleri de kabul ederler”.
ARENADA BOYNUZ SESLERİ
Boğa güreşleri Kafkasör Arena denen çevresi tribünlerle kapatılmış bir sahada yapılıyor. Yaklaşık 200 yıllık bir geleneği var bu güreşlerin. Boğa sahipleri boğalarını bu yarışa hazırlamak için çok büyük bir çaba içerisine giriyor. Çocukları gibi ilgilendikleri, üzüm, kuru incir, fıstık içi gibi enerji verici besinlerle besledikleri boğalarının düzenli bakımlarını da yapıyorlar. Günde en az üç saat antreman yaptırıldığı söyleniyor boğalara. Festivalden önce, boğaların güreşlerde zarar görmemesi için “padok” denilen alanda boynuzları törpülenerek köreltilir. Arenaya çıkarılan boğalar karşılaşmak istemezse genelde zorlanmıyor. Ama bizim izlediğimiz güreşlerde beş dakikadan sonra ‘Boğalarınızı teşvik edin’ anonsu geliyor ve boğa sahipleri boğalarını birbirine yaklaştırmak için çeşitli hamleler yapıyor. Kafa kafaya gelen, zaman zaman boynuzlarının sesi tribünlere ulaşan boğaların bu mücadelesi birkaç dakika ya da birkaç saniye sürüyor. Bir boğa arkasını dönüp çekildiğinde hemen araya girilip öbür boğa uzaklaştırılıyor. Güreşler deste (350 kg), ayak (351-410 kg), büyük orta (481-560 kg), başaltı (561-650 kg) ve baş (651-760 kg) kategorilerinde yapılıyor.
Bu yıl ülkenin çeşitli yerlerinden gelen ellinin üzerinde basın mensubunun izlediği güreşlerde boğalar kadar güreşleri sunan spikerin sunumu da dikkat çekti. Gazeteciler, güreşleri en az seyirciler kadar merak ve heyecanla izlerken ilginç görüntüleri de kaçırmamaya gayret etti. Duruşu ile sanki gazetecilere poz veren Mühittin adlı boğanın final yarışmasında elenmesine üzülenler arasında azımsanmayacak kadar gazeteci de vardı.
ARTVİN EKO TURİZMİN BAŞKENTİ OLACAKSA
Festivalle ilgili gazetecilere bilgi veren ve onların sorularını yanıtlayan Artvin Belediye Başkanı Mehmet Kocatepe, kent olarak gelişme hedeflerini anlatırken turizme özellikle ekoturizme büyük önem verdiklerini söyledi. “Artvin’i ekoturizmin başkenti yapmak istiyoruz” diyen Kocatepe’nin bu hedefin önündeki en önemli engeller olan HES projeleri ve festivalin yapıldığı yere 8 km uzaklıktaki Cerattepe’deki altın madeni çalışmaları ile ilgili çok fazla yorum yapmaması da dikkatlerden kaçmadı. AKP’nin enerji-maden politikalarının en önemli uygulama alanlarından birisi haline getirilmek istenen Artvin’deki bu HES ve maden çalışmaları iktidar partisinden belediye başkanı seçilen Kocatepe’nin başını çok ağırtacağa benziyor. Çünkü, eğer Artvin’in ekoturizmle gelişmesi hedefleniyorsa kentin içine kadar giren barajlar ve sayısı 160’ı bulan HES projesine karşı durmak şart. Hele hele kente 10 kilometre uzaklıkta, su havzalarının üzerinde, zümrüt gibi ormanlık bir alanda siyanürle altın işletmeciliğinin adının dahi anılması ekoturizm hayallerinin başlamadan sönmesi anlamına gelir.
ÇAŞUR
Boğa güreşlerinin yapıldığı Kafkasör Yaylası’ndaki geniş düzlüğün çevresi çadırlarla kaplanmıştı adeta. Kimi, festival boyunca burada konaklamak için çadırını kurmuşken, kimi de ürünlerini satmak için tezgah açmış. Genelde et ağırlıklı yiyeceklerin yanı sıra, yöresel giysiler, şapkalar, atkılar, süs eşyaları, otlar gibi onlarca çeşidi bulmak mümkün bu çadır dükkanlarda. Satıcılar, halk güleryüzlü, fiyatlar uygun. Bazı çadırların üzerinde yazan “çaşur bulunur” yazılarını merak edip sorduğumuz çaşurun o bölgelere özgü turşusu, kavurması yapılan bir tür dağ bitkisi olduğunu öğreniyoruz. 
Eklenme Tarihi: 18 Haziran 2015


12 Haziran 2015 Cuma

ÇEPEÇEVRE YAŞAM - Çaldağı: tarım cennetinden cehennem çukuruna_12 Haziran 2015


Dünyanın en verimli 7 tarım cennetinden birisi olarak kabul edilen Gediz Ovası’na can veren Çaldağı’nda sülfirik asitle nikel madenciliği yapılıyor. Zümrüt ormanların bağrında bir cehennem çukuru her geçen gün büyüyor. Madende yapılan bilirkişi keşfinin ortaya koyduğu içler acısı manzara ve yöre köylülerin yaşam mücadelesi Çepeçevre Yaşam'da.
Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM,
 Cuma Saat: 20.00'de HAYAT Tv.de

İlgili haber: http://www.evrensel.net/haber/114397/tarim-cenneti-mi-cehennem-cukuru-mu
Tanıtım videosu: https://www.youtube.com/watch?v=0mQ6uF551jg&feature=em-upload_owner
                              https://www.youtube.com/watch?v=jMhGf-h3uCc&feature=youtu.be
Programın tamamı: https://www.youtube.com/watch?v=Mv4IDpUtk-U

6 Haziran 2015 Cumartesi

85’lik direnişçi son nefesinde zeytin dikti

Özer AKDEMİR
İzmir
Menderes’e bağlı Karakuyu köyü yakınlarında açılmak istenen taş-kalker ocağına verilen “ÇED gerekli değildir” kararının yürütmesi mahkeme tarafından durduruldu. Yörede elleriyle diktiği binlerce zeytin ağacını kurtarmak için taş ocağına karşı mücadele eden, dava açan 85 yaşındaki Yavuz Bozkurt bu kararı gördükten sonra dün yaşamını yitirdi. Hem zeytinlerinin, hem yöredeki canlıların rahat nefes alabilmeleri için ilerlemiş yaşına rağmen mücadeleyi elden bırakmayan Bozkurt, ne acı bir tesadüf ki bir akciğer rahatsızlığından yaşama gözlerini yumdu. 
85 YAŞINDAKİ DİRENİŞÇİ
İzmir’in içme suyunun yüzde 40’ını tek başına karşılayan Tahtalı Barajına komşu Karakuyu köyünde işletilmek istenen taş-kalker ocağı aynı zamanda çam fıstığı, zeytin ve çeşitli sebze-meyvelerin yetiştiği verimli tarım arazilerinin de bitişiğindeydi. Taş ocağının ruhsat alanının bir kısmı kendi arazisinden geçtiği için arazisi kamulaştırılmak istenen 85 yaşındaki Yavuz Bozkurt, toprağını vermemek için direniyordu. Bozkurt, “Nâzım Hikmet ‘70’inde bile zeytin dikeceksin’ derken ben 80 yaşında 59 bin 500 metrekare alana 1600 küsur zeytin diktim. Henüz 5 yaşındalar. Bunların yok edilmesine izin vermeyeceğim” diye konuşmuştu. Taş ocağına verilen izinlere karşı dava açan Bozkurt, bu davada İzmir 4. İdare Mahkemesinin şirkete verilen “ÇED gerekli değildir” kararının yürütmesini durdurmasından bir
kaç gün sonra yaşamını yitirdi. Taş ocağından çıkacak tozların başta zeytinlikler olmak üzere, yöre tarımını ve Tahtalı Barajını olumsuz etkileyeceğini söyleyen Bozkurt, birkaç gün önce başlayan akciğer rahatsızlığını atlatamayarak yaşamını yitirdi. 
1600 ZEYTİN AĞACINI GÖRMEMİŞLER
Babasının acısını yaşayan kızı Gürsel Tamur, “85 yaşındaki çevre gönüllüsü gitti ama gözü açık gitmedi. Davanın kazanıldığını gördü” dedi. Ailenin avukatı Cem Altıparmak da Yavuz Bozkurt’un ilerleyen yaşına rağmen mücadeleyi elden bırakmayarak hukuki olarak önemli bir kazanım elde ettiklerini belirterek, “İzmir İl Tarım Müdürlüğü yetkilileri arazideki zeytinlikleri görmeyip ‘Zeytin yoktur’ raporu vermişler. EGEÇEP avukatları olarak bu yetkililer hakkında görevi kötüye kullanmaktan suç duyurusunda bulunacağız” dedi.
İzmir 4. İdare Mahkemesi oy birliği ile aldığı kararda bilirkişi heyetinin hazırladığı rapordaki taş ocağından çıkacak tozların zeytinliklere olumsuz etki edeceği görüşüne atıfta bulundu. Alanın  zeytinlik saha olduğunu burada verimli, düzenli ve ticari zeytincilik yapıldığının altını çizen mahkeme, alanda geri dönüşümü mümkün olmayan çevresel zararların ortaya çıkmasının önlenmesi bakımından tesisin çevresel zararlarının ortaya konulmasının ve tedbir alınmasının zorunlu olduğunu belirtti. 
Eklenme Tarihi: 06 Haziran 2015


5 Haziran 2015 Cuma

‘Bu kez yaşam nöbetleri sandığa yansıyacak’


Sinem UĞURLU
İstanbul
Yaklaşık 15 yıldır gazetemizin ekoloji muhabirliğini yapan, kurulduğu günden bu yana da Hayat Televizyonu Çepeçevre Yaşam Programının yapımcılığını sürdüren Özer Akdemir, bu seçimlerde yıllardır haberlerini yaptığı bölgelerden biri olan İzmir’den HDP milletvekili adayı oldu. Aynı zamanda EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü de olan Akdemir, seçim çalışmalarında daha çok yaşam alanlarını termik santral, RES, maden ve taş ocaklarına karşı savunan köylülerle buluştu. Akdemir, köylülerin yaşam alanlarını koruma mücadelesi ve bunun genel seçimlere etkileri konusundaki sorularımızı yanıtladı. 
Seçim çalışmalarında, pek çok partinin gitmediği, ekoloji mücadelesi veren köylere gidiyorsunuz? Buralardaki seçim atmosferi nasıl?
Partilerin köylere yönelik pek bir çalışması yok gördüğüm kadarıyla. Ya da seçimin son günlerine bırakmışlar. Köylülerin politikaya ilgisi, geçmiş seçimlere oranla daha fazla gibi geliyor bana. Bunda belki de en önemli neden AKP’nin 13 yıllık iktidarının tarımı, yoksul köylüyü getirdiği nokta bence. Köylü çok açık ki artık topraktan, tarımsal üretimden geçimini sağlayamıyor. Köylü doğal olarak son derece huzursuz bu durumda. Özellikle yaşam alanları ellerinden alınan, alınmak istenen ya da kirletilen, betonlaştırılan, ormansızlaştırılan topraklarla yan yana yaşamak zorunda olan köylüler. 
HDP’nin çalışmalarına ve HDP’ye yönelik algıya gelirsek; ben çok iyi bir hava olduğunu görüyorum. Sanırım bu seçimlerin en iyimserlerinden birisi de benim. Ama bu iyimserlik subjektif bir değerlendirmeye ya da yoruma dayanmıyor. Bir takım gözlemlere ve geçmiş seçimlerden gelen deneyimlere bakarak iyimserim. Ödemiş’in dağ köyleri ile Bakırçay Ovası’ndaki köylülerin seçimlerle ilgili beklentileri, görüşleri ve HDP ittifakına bakış açıları geleceğe dair iyimser duygularımın  kaynağı. 
Yıllardır gazetecilik yapıyorsunuz ve gazetecilik hayatınızın önemli bir kısmı bu sahalarda geçti. Bu bölgelerdeki seçmen reflekslerinde, ekoloji mücadelesine girmeden öncesine ve girdikten sonrasına dair bir değişim gözlemlediniz mi? 
Bir farklılık olduğu muhakkak. Geçmiş seçimlerde de yaşam alanlarına yönelik sermaye saldırısına direnen köylülerin siyasi iktidara belli oranda bir tepkisi vardı. Ama bu oy sandığında çok da belirgin olmuyordu. Bunun nedeni ülke genelindeki seçmen davranışından da farklı değildi bence. Seçmenler, muhalefeti, iktidarın alternatifi olarak tutarlı, kararlı ve gelecek vadeden partiler olarak görmedi. Bu seçimlerde ise durumun daha farklı olacağını düşünüyorum. Muhalefet partileri derslerine daha iyi çalışmış görünüyor. Halkın sofrasına, geleceğine yönelik vaatler ön planda. Tabii AKP’nin artık ayyuka çıkan yolsuzluk, baskı ve antidemokratik uygulamaları da bunda çok etkili oldu. HDP’nin parti olarak seçime girmesi, Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde kazandığı sempatiyi, tutarlı, genç ve inanılır lider imajını koruyup geliştirmesi, bu seçimleri diğerlerinden ayıran faktörlerden birisi oldu. Bu seçimlerde, yaşam alanlarına yönelik saldırıların kaynağının AKP hükümeti olduğunu daha bir bilince çıkarılacağını ve bunun da sandığa yansıyacağını öngörebiliriz. 
HES, termik, taş ocağı, maden vs. tehdidi altında olan bu yerlerde AKP’nin durumu nedir? Örneğin tüm bunların sorumlusu olarak görülüyor mu?
Dün de görülüyordu, ama alternatifi yoktu seçmenin. Alternatif olarak kendini öne çıkaran partilerin söylemleri ya çok soyut kalıyordu ya da bir anlam ifade etmiyordu köylüler için. Bu yüzden oylar AKP’ye gidiyordu yine de. Ama kararlı, tutarlı, halkla birlikte yapılan çalışmalarda bu algının kırılabildiğini Afyon Beyyazı kasabası bize çok iyi gösterdi. Taş ocağına karşı yıllarca direnen köylüler geçtiğimiz yerel seçimlerde bu mücadelenin başından sonuna kadar kendileri ile birlikte olan Emek Partisi’ni yerel iktidara taşımayı, bütün diğer partilerin tek aday üzerinde birleştiği seçimlerde yapılan haksızlıklar sonucu bir oyla başaramadı. Dediğim gibi bu seçim yaşam alanları için tutulan nöbetlerin sandığa yansıyacağını düşünüyorum. 
HDP AYNI ZAMANDA EKOLOJİST BİR PARTİ
Seçim bölgeniz İzmir. Ege köylerinin, milliyetçi söylemlerden daha çok etkilendiğine dair yaygın bir kanı var. Siz ne dersiniz? HDP’nin ekolojiye dair söylediği şeyler, bu bölgelerde bir karşılık buluyor mu?
BU algının kırıldığını çok rahat söyleyebilirim. Seçim çalışmaları süresince gittiğimiz hemen hemen bütün köylerde köylülerin, HDP’ye karşı tavrının, olumsuzluktan öte son derece olumlu olduğunu gözlemledik. Bunda elbette birkaç yıldır süren çatışmazlık ortamının yarattığı toplumsal psikoloji kadar, HDP’nin ortaya koyduğu siyasal program, Demirtaş’ın söylemleri ve partinin genç dinamik duruşu var. Ekolojik sorunlara yaklaşım konusunda da seçime giren diğer partileri ve HDP’yi kalın çizgilerle ayırmak gerekiyor. Seçmen de büyük ölçüde bunun farkında. HDP, genç, kadın, emekten yana olduğu kadar ekolojist bir parti olduğunu da görünür kılmış durumda. 
Eklenme Tarihi: 05 Haziran 2015


4 Haziran 2015 Perşembe

Tarım cenneti mi cehennem çukuru mu?


Özer AKDEMİR
İzmir
Dünyanın en verimli 7 tarım cennetinden birisi olarak kabul edilen Gediz Ovası’na can veren Çaldağı’nda işletilen nikel madeninde bilirkişi keşfi yapıldı. Yöre insanlarının da katıldığı keşifte, “cehennem çukuru” denilen madenin devasa büyüklükteki açık ocağının doğada yarattığı korkunç manzara gözler önüne serildi. Köylüler ise, ürünlerinin son yıllarda veriminin düşmesinden şikayetçi.
BİLİME PANKARTLI MESAJ
Yıllardır süren mücadelelerin ardından el değiştiren ve projesini yenileyen şirketin yaptığı yeni çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporunun kabul edilmesi kararına karşı açılan davanın keşfi yapıldı. Keşfe, yöre köylüleri, ekoloji ve meslek örgütleri ile seçim öncesi son çalışmalarını yapan siyasi partiler katıldı. Keşif alanına gelirken yapılan eylemde “2. ÇED oyununu bozacağız” pankartları öne çıkarken, “Bilim yaşamı ve insanı savunur” pankartı ile de keşif heyetindeki bilim insanlarına seslenildi. Jandarmanın yoğun önlem aldığı keşif öncesi köylüler ve yaşam savunucuları “Çaldağı bizimdir bizim kalacak”, “Nikelci şirket Çaldağı’nı terk et” sloganları ile madene yürüdü, köylülere HDP, CHP ve MHP milletvekili adayları da destek verdi.
BÜYÜK TEHLİKE
Madenin tel örgütlerle çevrili alanının önünde taraflar bilirkişi heyetine sorularını ve görüşlerini sundu. ÇED olumlu kararının iptalini isteyen TMMOB’ye bağlı Kimya, Çevre, Metalurji, Ziraat, Jeoloji mühendisleri odaları ile EGEÇEP ve Ekoloji Kolektifi gibi ekoloji örgütleri madenle ilgili eleştirilerini dile getirdiler. Yapılan eleştirilerde madenin işletildiği Gediz Havzası’nın tarımsal ve biyoçeşitlilik açısından önemi, faaliyetin yarattığı riskler ve bunun yöredeki canlı yaşamına etkileri, su kullanımı, asit kullanımının tarıma etkileri, madene verilen ÇED raporunun eksiklikleri gibi birçok konuda görüşler dile getirildi.
200 BİN AĞAÇ KESİLMİŞ
Konuşmaların ardından maden sahası içinde yapılan keşifte şirketin birkaç yıl önce çam ormanı olan dağın yamaçlarından 200 bini aşkın ağacı kestiği ve alanı tıraşladığı görüldü. Madenin deneme üretimi için kazılan açık ocak çukurunun büyüklüğü kadar, doğayı nasıl tahrip ettiği de bir kez daha gözlenirken, madenin pasa döküm alanı da gezildi. Şirketin nebati toprak depo alanı olarak belirlediği yerdeki çatlamış toprağın görüntüsü Çaldağı’nı bekleyen tehlikenin de büyüklüğünü ortaya seriyordu. Keşif sırasında ayrıca arazide 2 tane arkeolojik sit alanı bulunduğu ve bunların da alelade bir şekilde çevrildiği dile getirildi. Yaklaşık 4 saat süren keşfin son durağı madenin deneme üretimi yapılan tesisleri oldu. Yığın liç alanları ve atık havuzlarının yanı başında bulunan 300 yıllık pelit ağacının gölgesinde 86 yaşındaki Muammer Arabulan konuştu. Şirket müdürünü, sorduğu sorularla terleten Arabulan, “Bu toprakları bitirdiniz mi buradaki yaşamı bitirirsiniz” dedi. Arabulan şirket yetkililerini defalarca çağırmalarına rağmen panellere gelmediğini de belirterek, “Söyleyecek sözünüz olsa gelirdiniz, demek ki yok” diye konuştu.
‘ÜZÜMLERİMİZİN KALİTESİ DÜŞTÜ’
Sami Yaktı: (Zeytin Üreticisi): 200 dönüme yakın zeytin üretimi yaptığım bir çiftliğim var. Asitle uğraşılıyor, bu asit yağmurunu yok etmek mümkün mü? Muhakkak çok büyük zararı olacak. Biz musibetleri örmeden nasihatlerin kıymetini anlayamıyoruz. Biz bu tesisi istemiyoruz.
Zeynel Yaşar (Sarıbey köyünden): Çiftçilik yapıyorum. Bu topraklar, bu bağlar, bu erik bahçeleri bizim çocuklarımız gibidir. Biz bu topraklar olmazsa yaşayamayız. 2004 yılından bu yana korkuyla yaşıyoruz. Tarımın en büyük gereksinimlerinden biri su. Su olmayınca üretim yapamayız. Bu suyu, bu maden kullanırsa biz nasıl üretim yapacağız? Sakartepe’de kireç taşı için dinamit patlatılacak. Tozu bize geldiğinde halimiz ne olacak. Biz bu toz altında üretim yaptığımızda bu ürünleri kim yer, kim alır?
Nuri Pala: (Çitçi, Turgutlu Üzüm Tarım Kooperatifleri Başkanı): Gediz vadisi, dünyanın en mümbit arazileri arasındadır. Binlerce insan geçimini sağlıyor. Her yıl binlercesi de tarım işçisi olarak istihdam yaratıyor. Ben 70 yaşındayım ama benim torunlarım var. Her şeyi bilimsel yapmamıza rağmen geçen yıl ağustosta yağan yağmurlar nedeniyle üzümlerimizin kalitesi düştü. Bizim ekmeğimizle oynamasınlar.
Türkan Köse: Benim bulunduğum ovada 200 ağaç eriğimiz vardı, kurudu, 52 eriğimiz kaldı. Buradan yağan asit, ağaçların üzerine geliyor ve ağaç kuruyor. Dün eşimle beraber gene iki ağaç kestik ve şu an 5 ağacımız da kurumak üzere. Yol boylarında kesilen ağaçların haddi hesabı yok. Ege Ovası’nda 6 yıldır verim düştü, ağaçlar kuruyor, domateslerin yarısı kuruyor. İçtiğimiz sulara kadar bu asit iniyor. Bize de yazık, ne gerekiyorsa yapılsın.

 Eklenme Tarihi: 04 Haziran 2015

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...