30 Ekim 2014 Perşembe

‘Zeytin yaşamdır, yaşamı savunuyoruz’


Termik santral yapılması için zeytinlikleri acele kamulaştırma ile ellerinden alınmak istenen Soma Yırca köylülerine yaşam savunucuları destek verdi.

Özer Akdemir

Termik santral yapılması için zeytinlikleri acele kamulaştırma ile ellerinden alınmak istenen Soma Yırca köylülerine yaşam savunucuları destek verdi.

İstanbul’dan, İzmir’den, Kaz Dağlarından, Madra Dağından, Turgutlu’dan, Salihli’den, Foça, Aliağa, Altınoluk gibi yerlerden Yırca’ya giden onlarca yaşam savunucusu köylülerle birlikte zeytin nöbeti tuttu. EGEÇEP, Kaz Dağları Koruma Girişimi, Çanakkale Çevre Platformu, Kuzey Ormanları Savunması gibi ekoloji örgütleri Yırca köylülerine destek verdi.

TEL ÖRGÜ ÜZERİNE PANKART ASTILAR

Dün ülkenin dört bir yanından Yırca köylülerine destek için gelen yaşam savunucuları, Soma Kaymakamlığının köylülerin kamulaştırılan ve tel örgü içine alınan alandaki zeytinleri toplamasına izin vermesinin ardından köylülerle birlikte zeytinlik alana girdi. Köylülerin zeytin hasadına yardım eden yaşam savunucuları, şirketin yaptığı zeytin katliamını da görme olanağı buldu. Üzerindeki zeytinlerle kesilmiş zeytin ağaçlarını boylu boyunca kesilmiş gören yaşam savunucuları duygusal anlar yaşadı. Şirketin üzerindeki meyveleriyle birlikte zeytin ağaçlarını kesmesini hunharca yapılmış ağaç katliamı olarak niteleyen yaşam savunucuları, bu katliamı belgelemek için bol bol fotoğraf çekerek sosyal medyada paylaştı. Direnişin merkezi nöbet noktasında toplanan yaşam savunucuları getirdikleri döviz ve pankartları tel örgülere astı. Ateş başındaki köylülerle uzun sohbetler eden yaşam savunucuları, közde pişmiş çay, kızartılmış ayva ve elmaların da tadına baktı.

ARAZİ ETRAFI DİKENLİ TEL

Soma’da 1980’li yılların başında faaliyete geçen termik santrale komşu Yırca’lılar, bu termik santral ile köyleri arasındaki zeytinlik arazilerini koruyabilmek için haftalardır zeytinlerinin başında nöbet tutuyor. AKP Hükümetine yakınlığı ile bilinen ve birçok önemli ihaleyi kazanan Kolin AŞ şirketince zeytinliklerin kesilerek termik santral yapılmasına karşı nöbet tutan köylüler, yargı süreci bile beklenmeden zeytinlerin kesilmesine karşı direniyorlar. Zeytinlik arazide direniş ateşi yakaran gece gündüz nöbet bekleyen köylüler, şirketin kepçe ve elektrikli testerelerle zeytin ağaçlarını kesme girişimlerine müdahale ediyor. Köylülerin direnişine rağmen gece yarısı ve sabaha karşı köylüleri darbederek onlarca ağacı kesen şirket yetkilileri, köylüleri araziden uzak tutabilmek için tüm arazinin çevresini dikenli tel örgülerle çevirdiler.

26 Ekim 2014 Pazar

‘Zeytine ve incire and olsun ki’*


Özer Akdemir

Soma Kamyon Garajının yanı başında bulunan “görkemli” caminin süslemelerine bakıp “buraya harcadıkları parayı iş güvenliğine harcasalardı 301 işçi...” diye başlayan cümlesinin sonunu getirmiyor arabadaki arkadaş. Kafasını sallıyor sadece, düşünceli düşünceli.

TERMİK SANTRALİN ÖLDÜRDÜĞÜ İNSANLAR


Yırca Köyüne, (şimdi mahalle oldu) giden yolu ararken karşımıza çıkan bu her tarafı oymalarla süslenmiş camiinin önündeki yola girdiğimizde termik santralin yüksek bacaları solumuzda kalmıştı. Santrale doğru sapan yolun başında durduk. Bacasından, tesislerinin olduğu yerden sürekli beyaz dumanlar çıkaran termik santralin görüntüsünü almak istiyorduk. Yolun karşısına geçtiğimizde aslında bir mezarlığın yanında olduğumuzu anladık. Önde sıra sıra mezarlar, arkasında homurdanarak dumanlar çıkaran upuzun bacalarıyla termik santral! Birbirini tamamlayan bir kare olduğunu düşündük ve aklımıza “önde mezarlar arkasında termik santral, ya da termik santralin öldürdüğü insanlar” düşüncesi geldi, hemen...

YIRCA’NIN ZEYTİNLERİ

Tozdan kararmış, yapraklarının rengi belli olmayan ölgün ağaçların arasından geçerek girdiğimiz yol bizi Yırca’ya götürecekti. Bizden önce giden arkadaşların tarifine uyuyordu yol. Tonlarca ağırlıkta kamyonların her gün yüzlercesinin geçtiği yol, toz, çamur ve öbek öbek su birikintilerinden oluşuyordu. Yüksekliği fazla olmayan bir alt geçitten geçtikten sonra sıra sıra kamyonların düzensiz biçimde yolun iki yanına park ettiği bir yere geldik. Kömür taşıyan, kül taşıyan, termik santrale ve kömür ocaklarına malzeme taşıyan kamyonlar bunlar. Termik santral yine solumuzda kalıyordu. Onlarca kamyonun yarattığı trafik keşmekeşinden güç bela sıyrılıp çıktığımız yolun biraz ilerisinde, zeytinlik bir ova gözümüze çarptı. Yolun yanına, tel örgülere asılı gördüğümüz “kömür için zeytine kıyma” pankartı burasının Yırca Köylülerinin korumak için günlerdir direndiği zeytinlikler olduğunu gösteriyordu. Köyle termik santral arasında kalan bu geniş düzlük, köyün elinde kalan son geçimlik tarım toprağıydı.

DİRENİŞ ATEŞİ

Köy yolundan sola doğru ayrılan, zeytinliklerin olduğu ovaya inen toprak yol, boylu boyunca yüksek tel örgülerle çevrelenmişti. Yolun başında ve 200 metre ilerisinde iki bekçi kulübesinin önünde özel güvenlikçiler bekliyordu. Gelen geçen araçların plakasını not eden özel güvenlikçiler, üst perdeden sertçe bakmayı da ihmal etmiyorlardı. Bu yol, Yırca köylülerinin zeytinliklerinin kesilmesini önlemek için nöbet tuttukları küçük kulübenin önünden geçiyordu. Koca bir çınar ağacının yanı başındaki kulübenin önünde, büyük bir varil içinde ateş yanıyordu. Kasvetli, puslu hava, bazen çiseleyen yağmurla iyice serinleyince, nöbet yerindeki köylü gençler varilin içine biraz daha odun parçası atıyorlardı.

ÇOCUKLUĞUMUZU ALDILAR


Ege’ye özgü kubbeli tandırın ocağındaki közde çay demlenirken, nöbet tutanlarla sohbet ettik. Bir gece yarısı, şirket kepçelerinin zeytinliklerine girerek ağaçlarını kesmeye başlamaları üzerine köylüler kesime müdahale etmişler. İki haftadır da zeytinliklerin yanı başındaki bu küçük kulübede nöbetleşe bekliyorlar. Gündüzleri kadınların da geldiği kulübe de geceleri 4-5 genç sabaha kadar çevredeki hareketleri gözlüyormuş.

“Dava açtık” diyor bir köylü, “en azından oradan çıkacak sonucu beklemeleri gerekiyor”. Başka bir köylü, arazide 17 bin zeytin ağacı olduğunu belirterek, “Bunlar bizim son geçim kapımız. Bunları da elimizden alırlarsa gidecek bir yer, yiyecek lokmamız kalmayacak”. Düz ovanın ötesinde görünen yassı tepecikleri eliyle işaret eden orta yaşlı bir köylü ise, “Çocukluğumuz şu kül barajının ötesindeki ovalarda geçti. Oynayarak, tarlada çalışarak. Şimdinin gençleri çocukları bilmezler oraları. Bizim çocukluğumuzu aldılar elimizden, şimdi de geleceğimizi istiyorlar”. Bu sözleri söyleyen köylü yanına doğru gelen 13-14 yaşlarındaki çocuğu göstererek, “oğlum, nöbete geldi. Bizim derdimiz bunlar için artık” diyordu.

DİRENMEK SİZİN ÖDEVİNİZ


Köy meydanındaki kahvede sohbet ederken Yırca’nın Soma’dan çok daha önce önce kurulduğunu söyledi bir köylü. Tütün yetiştirip kırdıkları günleri özlemle anlattılar. Özellikle kadınlar. “Hepimiz astım bronşitiz” diyor maviş gözlü beyaz tenli bir kadın. Konuşurken arada tıkanıyor gerçekten, öksürüyor. Bir başkası 1980’lerde faaliyete geçen ilk termik santralin “soğutma suyunu köye vereceğiz, sıcak su, ısınma sorununuz kalmayacak” sözünün nasıl yalan çıktığını anlatıyor. Birkaç kilometre uzaklıktaki santral nedeniyle tarlaları artık ürün vermez hale gelmiş.

Ellerinde kalan son arazilerin, zeytinliklerinin Bakanlar Kurulu tarafından acele kamulaştırma ile Kolin Şirketler grubuna verildiğini internetten, gazetelerden öğrendiklerini söylüyor muhtar. “Kimse bize bir şey söylemedi, sormadı. Halkı bilgilendirme toplantıları yapmışlar güya, köylüler burada bir tanesi katılmışsa çıksın söylesin”.

EGEÇEP’in avukatı Arif Ali Cangı, 2. Dünya Savaşı zamanında çıkarılan acele kamulaştırma kararının günümüzde AKP hükümeti tarafından köylünün mülksüzleştirilmesi için kullanıldığını aktararak, “Direnmekten başka çareniz yok. Anayasa çevreyi koruma ödevi veriyor size. Siz de bu ödevini için, geleceğiniz için direnin, isyan edin” diyor.

KÖYLÜ MİLLETİN ENAYİSİ!

Köy meydanında bir çember halini alan kalabalığın dışında konuşmaları dinliyordu. Sakalının ve yüzünün belli bölgelerindeki siyah toz izleri vardı. Tamamı beyazlamış saç ve sakalında bu izler onu daha da yaşlı gösteriyordu. Ellerindeki karalık ise teninden çok, tırnak aralarında ve derisinin çatlaklarında belirgindi. Kocaman yassı iki patlıcanı andıran elleri nasır içindeydi. Yakasız siyah ince bir kazağının üzerinde siyah toz izleri ile daha yeni kömür ocağından çıkmış bir işçiyi andıran 50 yaşlarındaki adam, bir köylü kadının konuşmasının ardından oluşan sessizliği bozdu; “Köylü bu milletin enayisi. Evet, efendisi değil enayisi! Bu hükümet böyle görüyor. İki kilo şeker götürürüm reylerini alırım diyor. Ben hurdalardan kömür toplamakla geçiniyorum artık. Tarımı bitirdiler bu pisliğe muhtaç ettiler bizi”.

İNANCIN İKİ YÜZÜ!


Yırca’nın zeytinliklerinin üzerine sinen yapışkan pusun ardında eski termik santralin bacaları yükseliyor. Dumanlar, pusa karışıyor. Yolda gelirken gördüğümüz camiinin minaresinden okunan ikindi ezanının sesi duyuluyor. Kur’an da Tin suresi 1. ayetinde “ İncir ve zeytine and olsun” diye yemin eden bir dinin inananlarını ibadete çağırıyorlar. Dindar nesil yetiştirme çabasında olduklarını açık açık söyleyen iktidarın, köylünün elinden zorla alarak kesmesi ve yerine termik santral yapması için yandaşına verdiği 17 bin zeytin ağacının yapraklarından süzülüp geliyor bu ezan sesi. “Zeytine ve incire and olsun ki”, iki yüzlüsünüz!..

* “Vet tiyn vez zeytun” (Tin Suresi 1. Ayet)
Eklenme Tarihi: 26 Ekim 2014
Yayınlandığı yer Evrensel Pazar Eki
http://www.evrensel.net/haber/94721/zeytine-ve-incire-and-olsun-ki

İlgili haberi bağlantıdan okuyabilirsiniz:
Geçmişimizi aldılar sıra zeytinlerimizde
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1414129170./842181069149580


18 Ekim 2014 Cumartesi

24 köy suyunu altın madenine verdiler



Koca bir dağ, 24 köyün suyu, tüm tarım toprakları, ovalar, zümrüt yeşili ormanlar, antik kentler ve daha neler neler!..

Kazdağı altın için feda ediliyor!


Özer Akdemir

Kaz Dağı'nda, 24 köyün içme suyunu karşılayan Ağı Dağı’nda siyanürlü altın madenine ÇED olumlu belgesi verildi. Çanakkale İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürlüğü, madenle birlikte su kaynaklarının kullanılamaz hale geleceğini ifade etti. Şirket ise, ‘kullanılamaz’ hale getireceği 24 köyün suyu karşılığında bir adet gölet yapmayı taahhüt etti.

TÜM DAĞ VE ETEĞİ MADEN SAHASI OLUYOR


İlk ÇED başvurusu mahkemece iptal edilen Kanadalı Alamos Gold şirketine Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hem ÇED olumlu kararı hem de kapasite artırım izni verildi. Kestane ağaçları ve zümrüt gibi ormanları ile göz kamaştıran Ağı Dağı’nda 7 ayrı altın sahası alan Alamos Gold, dağın eteğindeki Söğütalan köyü yakınlarına zenginleştirme tesisi kurmak istiyor. Böylece şirket, Kızılelma köyü, Söğütalan, Bayramiç Karaköy ve Zeybekçayırı’na kadar uzanan tam 6 bin küsur hektar alanda madencilik için ruhsat almış oldu.

İL ÖZEL İDARESİ: SULAR KULLANILAMAZ HALE GELİR


Altın madenine ÇED olumlu izninin verildiği raporun eklerindeki belgeler, yöredeki altın işletmeciliğinin zararlarını ortaya koyuyor. Altın madeni ile ilgili görüşü sorulan kurumlardan Çanakkale İl Özel İdaresi Su ve Kanal Hizmetleri Müdürlüğü, 28.09.2011 tarihli yazısında maden alanında Etili Grup İçme Suyu tesisine ait 4 adet içme suyu kaynağı bulunduğunu belirtiyor. Bu kaynakların 1968 yılından beri 24 köyün içme suyunu karşıladığının aktarıldığı yazıda, “ÇED başvuru dosyası incelendiğinde, Ağı Dağı altın madeninin işletme faaliyeti ile birlikte bu su kaynaklarının kullanılamaz hale geleceği görülmüştür” deniliyor. Müdürlük bölgede yapılacak madenciliği, ancak su kaynaklarının yerine yeni su kaynakları bulunması şartına bağlıyor.

ŞİRKET: GÖLET YAPARIM

Şirket ise, İl Özel İdaresinin bu görüşünün ardından projesini revize ederek, ‘kullanılamaz’ hale getireceği içme suları karşılığında Zeybekçayırı köyünde bir gölet yapmayı ÇED Raporuna koydu.

Çanakkale İdare Mahkemesi, Kaz Dağlarında yapımı planlanan 10’un üzerinde altın madeni projesinİ, toplam etkisinin ortaya konmaması nedeniyle iptal etmişti.

ZEHİRLİ SULARLA SULANACAK OVALAR


Ağı Dağı dağından beslenen Karaköy tarafındaki dereler Bayramiç Barajı ve Karamenderes/Skamander Nehri’ni besliyor. Bu nehrin suları Bayramiç, Ezine ve Batakovası’nda tarımsal sulamada kullanılıyor. Oradan da Ege Denizine dökülüyor. Ağı Dağı’ndan beslenen Çan ve Etili tarafındaki dereler ise Karabiga’dan denize dökülen Kocabaşçayı’nı besliyor. Çan ve Biga ovası bu derelerden tarımsal sulama yapıyor.

SİT KORUMA STATÜSÜ NEDEN KALDIRILDI?


Çanakkale Koruma Bölge Kurulu Raporunda, maden alanında 1. derece arkeolojik ve doğal sit olarak tescil edilmişken, kurulun 2003 yılında bu sit tescilini “maddi hata” gerekçesi ile kaldırdığı dile getiriliyor. Bu hatanın ne olduğu ise belirtilmiyor. Yerel kaynakların verdiği bilgilere göre, bölgede Söğütalan köylülerinin “Roma Kalesi” dediği yapı kalıntıları ve antik çağdan kaldığı düşünülen maden ocakları bulunuyor.


13 Ekim 2014 Pazartesi

Geçmişimizi aldılar sıra zeytinlerimizde

Özer Akdemir 

Soma Yırca Köyü direniş ve nöbet noktası termik santral bacalarının 1 kilometre ötesinde. Küçük eski bir kulübenin önünde varilin içinde yanan direniş ateşi ile termik santral bacaları arasında zeytinlikler, meyvelikler var. Bu zeytinlikleri söküp eskisinin yanı başına yeni bir termik santral yapmak isteyen şirket (Kolin) yaklaşık 500 dönümü bulan alanın her yanını tel örgülerle çevirmiş. Birçok noktada da özel güvenlik elemanlarını yerleştirerek, direniş yerine gelen gideni gözetliyor.

20 yıldır Soma’da oturan maden işçisi Adnan İnal Yırca Köylüsü. Şimdi Soma’nın mahallesi oldu Yırca. Soma’ya 3-4 kilometre ötedeki köyüne gün aşırı gidip geldiğini anlatıyor, direniş ateşinin önünde otururken. “Emekli olunca köye taşınırız diye düşlüyorduk. Şimdi o da hayal oldu.” Bir köylünün tarlasının yanı başına yaptığı küçük kulübe şimdi nöbet tutanların barınağı olmuş.

Geceleri, yağmurda yaşta bu küçük kulübeye sığınıyorlar. Kulübenin arkasında, ay çiçek tarlalarının ötesindeki tepecikleri eliyle gösteren Adnan İnal, bu tepeciklerin kül tepeleri olduğunu, arkasında kül barajı bulunduğunu söyledi. İnal, “Şimdi adım atamadığımız o barajın olduğu yerlerde çocukluğumuz geçti. Oyunlarla, tarlalarımızda çalışmayla. Çocukluğumuzu aldılar, şimdi de zeytinlerimizi, bugünümüzü, geleceğimizi elimizden almak istiyorlar.”

BİZE SORMADAN 

Köy meydanında İzmir’den, Dikili’den, Söke’den , Soma’dan gelenlerle birlikte yapılan toplantıda konuşan Köy Muhtarı Mustafa Akın, arazilerinin acele kamulaştırma ile ellerinden alındığını internetten öğrendiklerini söyledi. “Bize soran eden olmadı. Bir gece de zeytinlerimizi kesmeye başlayınca müdahale ettik. Hala da arazimizi korumak için nöbet tutuyoruz. Dava açtık acele kamulaştırmaya karşı. Onun sonucunu bekliyoruz” dedi. EGEÇEP avukatlarından Arif Ali Cangı da acele kamulaştırma kararını eleştirerek, bu kararların halkı mülksüzleştirerek, arazilerini sermayeye peşkeş çekmenin aracı yapıldığını belirtti. Cangı, halkın yaşam alanlarını savunma hakkının anayasal bir hak olduğunu belirterek, “Bunu yok sayanlara karşı isyana çağırıyorum herkesi” dedi.

TERMİK BİTENE KADAR NÖBETTEYİZ

YSGP ve EGEÇEP yöneticilerinin yaptığı konuşmalarda, termik santrallerin zararlarının yanı sıra, buna karşı nasıl direnileceği konusu öne çıktı. Dr. Alper Öktem, köyde bir sağlık taraması yapılması gerektiğini dile getirdi. Konuşmalarda mayıs ayında 301 işçinin can verdiği katliam da unutulmadı.

Direniş ateşinin başında, semaverde çay demlemeye çalışan köyün gençlerinden Kerem Özkılınç, tel örgülerle çevrilerek girişleri engellenen arazilerini 24 saat gözlediklerini belirterek, “Herhangi bir hareket görürsek anında köye haber veriyoruz. Dün bizi bir yokladılar. Arazi içinde bir hareketlenme oldu. Hemen köylüler toplantı buraya. Bizim hazır olup olmamamızı gözlüyorlar. Biz bu termik santral işinden vazgeçilene kadar burada olacağız” dedi.

SAĞLIĞIMIZ GİTTİ ZOR GEÇİNİYORUZ

Eli, yüzü kömür karası bir şekilde konuşulanları izleyen bir köylü termik santral kurulmasından önce tarımla uğraştığını, tütüncülük yaptığını belirterek, “Şimdi kömür toplayarak geçinmeye çalışıyorum. Termikten önce tütün ekerlerken parayı harcayacak yer arıyorduk. Çocuklarımızı evlendiriyorduk, sıkıntı yaşamadan. Şimdi 34 yaşında parasızlıktan evlenemeyen gençlerimiz var o zaman parasızlık yokluk bilmezken şimdi köye kocaman dosyalarla icracılar geliyor. Köydekilerin % 90’ı akciğer hastalıklarıyla boğuşuyor, koah, kanser astım... Eskiden 100 yaşına kadar yaşarken şimdi 60 - 65 gibi ölüyoruz” dedi.

Köylü kadınlarda yanı başlarındaki termik santral nedeniyle solunum yolu hastalıklarının yoğun olduğunu belirtirken bir başka ilginç iddiayı da dile getirdiler; “akraba evliliği olmayan köyde termikten sonra özürlü çocuk sayısı arttı köyde. Sağlımız desen gitti, paramız yok, zor geçiniyoruz”. Köylü kadınlar, termik santral ilk kurulurken köye sıcak su verileceği gibi vaatlerin hiçbirisinin yerine gelmediğini de sözlerine eklediler.
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-30 06:00:18


Radyasyona bağlı kansere dikkat çekmek için saçlarını kazıttılar /



Özer Akdemir 
Yüksek oranda radyasyon ölçümlerinin yapıldığı Söke’nin Kisir Köyünde köy muhtarı ve eşi köydeki kanserden ölümlere dikkat çekmek için saçlarını kazıttı. Söke’ye bağlı Kisir Köyü’nde radyasyon kirliliğine dikkat çekmek için köy meydanında söyleşi gerçekleştirildi.

GÜVENLİ DOZUN ÇOK ÜSTÜNDE ÖLÇÜM

Söyleşiden önce köyün Osman Kuyusu Mahallesi civarında bulunan uranyum sondajlarına gidildi. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (YGSP) Eş Genel Sözcüsü Sevil Turan, Almanya Nükleer Karşıtı Hekimler Seksiyonu üyesi Dr. Alper Ökten ve EGEÇEP Yönetim Kurulu üyelerinin de katıldığı ölçümlerde sondaj kuyularının olduğu bölgelerde yine güvenli doz olarak kabul edilen değerin çok çok üzerinde radyasyon ölçümü yapıldı

‘KANSER DŞINDA NEREDEYSE ÖLÜM YOK’

Buradaki ölçümlerin ardından meydanda toplanılan köylülerle görüşüldü. Buradaki görüşmelerde önce Köy Muhtarı Baki Suna, köylerinde yıllardır çok yüksek oranda kanser oranlarının görüldüğünü, neredeyse kanser dışında bir ölüm sebebi olmadığını söyledi. Anayasanın 56. maddesini okuyan muhtar, sağlıklı bir çevrede yaşama hakları olduğunu, devletin bu görevini yerine getirmesini istediklerini belirtti. Kanserli köylülerle dayanışma içinde olduklarını göstermek için eşiyle birlikte saçlarını kazıtacaklarını söyledi. Muhtar saç ve bıyıklarını eşi de saçlarını kazıttı.

Köylüler de bu eyleme alkışlarla destek verdi.

Daha sonra yapılan söyleşide YGSP Eş Genel Sözcüsü Sevil Turan, Almanya Nükleer Karşıtı Hekimler Seksiyonu üyesi Dr. Alper Ökten, YGSP Yöneticileri ve EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi avukatlar konuşma yaptılar. Etkinliğe EMEP Aydın İl Başkanı Abdurrahman Saran ve parti yöneticileri de katıldı.

http://www.evrensel.net/haber/92776/radyasyona-bagli-kansere-dikkat-cekmek-icin-saclarini-kazittilar.html
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-09-27 18:02:3
Bugüne kadar Özer Akdemir tarafından haberleştirilen Kisir köyünün dramını buradan okuyabilirsiniz:
https://www.facebook.com/Dogaicinelele/photos/pb.123575381010156.-2207520000.1411922479./815728075128213

12 Ekim 2014 Pazar

Bir yanım Ünye bir yanım Fatsa

Bir yanım Ünye bir yanım Fatsa

Özer AKDEMİR

Neredeyse iki insan boyu tel örgülerle çevrili maden alanına açılan demir kapının gerisindeki güvenlik görevlisine doğru yönelen köylü kapının parmaklıklarına asılarak “Burası benim toprağım. Ben bu toprağa giremiyorsam o soyguncular da giremez” diyordu. Eli arkada, başı önde konuşmaları dinleyen güvenlikçi sessiz kalırken, yanındaki kurt köpeği tehditkar biçimde havlıyordu.
Kapının öbür tarafındaki manzara içler acısıydı. Bir tepe düşünün; üzeri tamamen kestane ağaçları, fındık bahçeleri ile kaplı. Bunların arasında yer yer orman gülleri, dikenli sarmaşıklar, kirmit mantarları. Yılın çoğu mevsimi yağmurlu, nemli toprak buğu buğu tütüyor. Tepenin orta yerinden bir su kaynıyor. İnsan gövdesi kalınlığında. Buz gibi. Tatlı mı tatlı, neşeli bir su. Suyun çevresinde yaban hayvanları. Karacalar, dağ keçileri, domuzlar, tilkiler, tavşanlar, türlü türlü kuşlar. Tepenin hemen sağ tarafına düşen yüksek kayalıkların ortasındaki kaya mezarlarından birisine tünemiş bir doğan avını gözlemekte. Yemyeşil bir vadi uzuyor aşağı Ünye Ovası’na doğru.

TEPE O TEPE DEĞİL ARTIK
Tepenin ardı Fatsa. Ünye ile Fatsa’nın tam ortasında kalmış, sınır çizgisi gibi. İşte şimdi o tepe yok! Var da tepe o tepe değil artık. Üzerindeki ne kadar ağaç, bitki, kaya, toprak... ne varsa sıyrılıp alınmış. Ortasındaki suyu bile yok etmişler. Düzledikleri yere siyah, geniş, kalın plastik örtüler seriyorlar. Bir yanda iş makineleri kum çakıl taşıyarak bu düzlenen alana sererken, diğer yanda bunların üzerine siyah plastik örtü yayma işi devam ediyor.
Tepenin yanı başına açılan yol genişletilmiş. Yol ile kayalık arasından bilek kalınlığında bir su aşağı doğru süzülüp gidiyor. Bizi, şimdi yaralı, derisi parçalanmış bir aslan gövdesine benzeyen tepeyi daha iyi görmemiz için sık ormanın içinden geçirip zirvesine çıkaran Tepeköylü Ramazan, yol dibinde akan suyun tepeden doğan neşeli, gür su olmadığını söylüyor. “O suyu aldılar ama ne yaptılar  bilemiyoruz”  diyor.
FINDIKLARIMIZ OLMAZSA...
70 yaşının bilgeliği ve yorgunluğu yüzüne yansıyan Esendere köylüsü Nazmiye Gürses’in  “Oraya ulu tepe derdik” dediği tepenin görüntüsü korkunç Kocahisar Mahallesinden. Mahallenin kadınları yüzünü buruşturarak bakıyorlar tepeye. Gözlerindeki hüznü gizlemeden.
“Gece gündüz devam ediyorlar çalışmaya. Bayramları da yok baksana” diyor Nazmiye Gürses. Saniye Kalyoncu tepenin iki yıl önceki durumunu anlatıyor; “Hep kestane ağacıydı, fındık bahçesiydi. Kestane, kirmit topluyorduk. Kimse bize bir şey sormadı bu hale getirirken. Ama tozdan gürültüden biz uyuyamıyoruz.” “Geçim kaynağımız fındık bizim” diyen Fadime Güney ise eşinin çocuklarının gurbete çalışmaya gitme olasılığı endişelendiriyor. “Bunlar çalışırsa fındık olmaz. Çocuklarımız gurbete mi çıksın şu saatten sonra. nereye gidelim”.
İlknur Güney evlerindeki çeşmeden akan suyun bile o tepeden geldiğini belirterek, “Her şeyimiz o tepeden geliyor. İstemiyoruz madeni” diyor.
SİZ DE ANA EVLADISINIZ
Sık ormanların içerisinden kıvrıla kıvrıla inen toprak yolun çeşitli yerlerinde küçük su gölcükleri oluşmuş. Araçların çamura saplanmaması için usta şoför dikkati gerekiyor. Köylülerin eylemlerinin ve madene yürüyüşlerinin ardından yüksek tel örgülerle çevrilen maden sahasından iş makinelerinin, kepçelerin, fosforlu yelekleri ile işçilerin hummalı çalışmaları aralıksız sürüyor. Maden sahasını geçtikten, tepenin öbür yüzüne doğru ilerlediğiz de toprak yolun biraz daha genişlediği görülüyor. Altın madeni kamyonları geçsin diye yapılmış bu işlem. Yol tam Tepeköy Mahallesi’nin içinden geçiyor. 30-40 tonluk kamyonların günde onlarca kez geçtiği yolda yer yer çukurlar, göçmeler olmuş. Köylülerin derdi ise sadece toz, gürültü, yolların bozukluğu değil. Köyün girişinde, yol kenarındaki evinde meydana gelen çatlakları gösteren Mehmet İnan, çatlakların maden kamyonlarının geçişi  sonrası oluştuğunu söylüyor. Çatlakları sıvalarla kapatmaya çalışan İnan can güvenliklerinin olmadığından yakınıyor.
82 yaşındaki Emine Atarsa kamyonlar geçerken evden dışarı kaçıyormuş; “Zelzele oluyor sanıyorum. Korkuyorum. Adamım 85 yaşında o yataktan çıkamıyor. Bir hale yola koyun bunu, siz de ana evladısınız”.
SU NASIL İÇİLEMEZ OLDU?
Köy meydanında toplanan köylülerin ortak tepkisi de talebi de yaşamlarına kabus gibi giren altın madeninin kapatılması. Kimi evlerinin yan yattığından, kimi ürünlerinin yetişmediğinden, gürültüden dert yanıyor. Halil Bicil, 2012 yılında birinci sınıf su raporu verilen köy içme sularına maden çalışmalarının ardından “3. sınıf su, içilemez” raporu geldiğini aktararak, “Ne değişti iki senede” diye soruyor. Altın madeni ile hükümet arasındaki ilişkilerin boyutunu yaşayarak öğrendiklerini söyleyen Bicil, “Biz bu madeni mahkemeye verdik aylardır bir karar gelmedi. Oysa Bakanlar Kurulu bunlar için 1 saatte karar çıkarıyor. Bu hükümet, bu bakanlar kimin bakanı?”
AĞAÇ MEZARLIĞI
Halil Bicil, madenin şu ana kadar on binlerce ağacı kestiğini, her gün ağaç katliamının devam ettiğini belirterek, çoğu ağacın da toprağa gömüldüğünü ileri sürüyor. Bicil’in bizi götürdüğü yerde onlarca çam ağacının kesilmiş olduğunu, bir kısmının yarısına kadar toprağa gömüldüğünü, bir kısmının gelişi güzel uçurumlardan atıldığını gördük. Onlarca yaşındaki çamlar, kestaneler boylu boyunca uzanmışlar yere. Çoğunun artık dalları yaprakları kurumaya başlamış. Adeta bir ağaç mezarlığını andıran bölge, maden işletmesinin bulunduğu tepenin öteki yüzü. Burada da geniş yollar açılmış, sondaj kuyuları, işaretlenmiş ağaçlar göze çarpıyor. Bilek kalınlığında mavi plastik borular uzuyor bu sondaj kuyularının arasında. Toprağın belli bölgelerinden çıkan, belli bölgeleri yeraltına gömülmüş olan bu mavi borular Kaz Dağlarını, Ağı Dağının iki yıl önceki durumunu anımsatıyor. Ağı Dağı da, tıpkı Fatsa’nın bu tepeleri gibi, üzerinden, içinden geçen mavi borularla, serum takılmış, bilinci yitik komadaki bir hastayı andırıyordu. Geniş maden yollardı için kazılan tepenin görüntüsü ise tıpkı Bergama’nın Kozak Yaylasında, orman yeşili örtüsü tam ortasından yarılarak kızıl, sarı toprağı gün yüzüne çıkarılan Çukuralan madenine benziyordu.
ÖNCE AĞACI ÖLDÜRDÜLER
Yazının soruna gelmiştim ki, Metalurji Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Cemalettin Küçük aradı. Altın madenleri konusunu Türkiye’de en iyi bilin mühendislerden birisi. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan mitingin de konuşmacılarındandı. “Plastik örtüyü sermişler. 15 gün önce gezdiğimde daha yeni başlıyorlardı havuz yapımına. Çok hızlı ilerliyor bunlar. Halkın tepkisinden çok korkmuşlar.”
Ünye ile Fatsa arasında şimdilik bir ağaç katliamı, doğa katliamı var. Siyanürlü altın işletmesi çalışmaya başladığında diğer canlıların yanı sıra yöredeki köylülere de gelecek sıra. belki bir siyanür kazasının ardından hızlıca, belki de toprağa, suya havaya karışan zehrin zaman içindeki etkisi ile lavaş yavaş gelecek yaşamın sonu. Ünye ile Fatsa arasında sessiz bir ölüm kol gezecek!...
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-10-12 08:45:16

11 Ekim 2014 Cumartesi

‘Çitlembik değil bu zihniyet kurumalı’

‘Çitlembik değil bu zihniyet kurumalı’
Özer AKDEMİR
İzmir 


İzmir Güzelbahçe’de 20 yıldır çalışmalarını sürdüren Güzelbahçe Çevre Derneği (GÜLDER), belediyenin yaptığı yanlışlıklara karşı çıkınca cezalandırıldı. Belediye meclisinin kararıyla 7 yıldır belediyeye ait bir konteynırda faaliyet gösteren derneğin elektriği ve suyu kesildi. Bu durumun en büyük mağduru ise 600 yıllık bir menengeç (çitlembik) ağacı oldu.
ÇEVRE DERNEĞİNE BELEDİYE TEHDİDİ
Birçok çevre sorunu ile baş etmeye çalışan Güzelbahçe’de bu sorunlara karşı mücadele eden en önemli örgüt durumundaki EGEÇEP üyesi GÜLDER, adeta görevini yaptığı için cezalandırılmak isteniyor. 2.5 yıldır İzmir’in tepesinde altın üretimine devam edilen Efemçukuru köyü ve altın madenine en yakın ilçe durumundaki Güzelbahçe’de çevresel sorunlar sadece altın madeniyle sınırlı değil. İzmir’in et ihtiyacının karşılanması için kurulması planlanan mezbaha, balıkçı barınağı, deniz dolgusu, yeşil alanların imara açılması gibi birçok soruna karşı mücadele etmeye çalışan dernek, bu sorunlardaki CHP’li belediyenin sorumluluğu, kusuru ve ihmalini de gündeme getirince çeşitli yaptırımlarla karşı karşıya kaldı. Derneğin, ilçede yapılmak istenen mezbaha, balık hali gibi kirlilik yaratacak faaliyetlere karşı çıkmasının ardından derneğe yönelik tehditler almaya başladıklarını belirten dernek başkanı Turgut İnel, bu tehditlere rağmen doğru bildiklerini savunmaya devam ettiklerini belirtti.
DERNEĞİN SUYU KESİLDİ
Tehditlerin CHP İlçe Başkanı ve meclis üyelerinden geldiğini ifade eden İnel, yaşananları şu sözlerle anlattı; “Dernek binası olarak 7 yıldır belediyenin spor tesislerinin yanındaki bir konteynırı kullanıyoruz. Belediye Meclisi kararıyla tahsil edildi o konteynır bize. Elektriğimiz, suyumuz da belediyenin çevre örgütüne bir katkısı olarak bu tesislerden karşılanıyordu. Biz 1 Eylül Dünya Barış Gününde Efemçukuru Altın Madeni’nden su örnekleri almak için gitmişken elektriğimiz suyumuz kesilmiş. Döndüğümüzde durumu fark ettik. Belediye Başkanını, yardımcısını aradım ama telefonlarıma çıkmadılar. Bunun üzerine aradığım şantiye şefi elektrik ve suyun belediye başkanının talimatı ile kesildiğini söyledi” dedi.
600 YILLIK AĞACI CEZALANDIRIYORLAR
GÜLDER üyeleri elektriksiz ve susuz da olsa dernekte çalışmalarını sürdürürken, dernek bahçesindeki çitlenbik ağacının tepesinden kurumaya başlaması belediyenin tutumuna yönelik tepkiyi arttırdı. Dernek başkanı İnel, kendilerinin suları bidonlarla evlerden taşıyarak dernekteki ihtiyaçlarını karşılayabildiklerini aktararak, “Buna karşın derneğin bahçesindeki çitlenbik ağacı yetersiz sulama nedeniyle üstten kurumaya başladı. Belediye, çevre sorunlarına duyarlılık göstermemiz nedeniyle 600 yıllık bir ağacı cezalandırıyor. Buna sessiz kalmayacağız. Ağaç anıt ağaç olarak tescilli, ağacı korumak belediyenin görevi. Dernek binasının dibinde olduğu için koruması ve sulamasını biz yapıyorduk. Suyumuzun kesilmesi üzerine onu koruyamadık, sulayamadık” dedi.
Ağacın kuruma haberi ve fotoğraflarının sosyal medyada yayınlanması üzerine belediyeye yönelik büyük bir tepki patlaması olurken, ağacın yaşatılması için de çeşitli kampanyalar gündeme getiriliyor. Ağacın imece usulü ile, kovalarla su taşınarak sulanması için birçok kişi gönüllü olurken, belediyenin tutumunun da basın açıklaması ve başka yöntemlerle teşhirine yönelik çalışma yapılması gündeme getiriliyor.
http://www.evrensel.net/haber/93683/citlembik-degil-bu-zihniyet-kurumali
Eklenme tarihi: Eklenme Tarihi: 11 Ekim 2014


10 Ekim 2014 Cuma

Fatsa altın madeni, bu akşam Çepeçevre Yaşam'da



Ünye ile Fatsa'nın tam ortasında bir altın madeni. Daha üretime geçmeden doğayı katletmiş, köylüleri canından bezdirmiş.

Özer Akdemir'in sunumuyla Çepeçevre Yaşam 10 Ekim 2014 Cuma akşamı Saat: 20.00 de Hayat Tv'de.

Program tanıtım videosu için tıklayınız:
http://www.youtube.com/watch?v=fmLd9hMBFlg

İlgili haber için tıklayınız:
https://www.facebook.com/media/set/?set=a.846584675375886.1073741884.123575381010156


6 Ekim 2014 Pazartesi

Pekmeze zehir katmayın


Pekmeze zehir  katmayın



06 Ekim 2014 06:00
Güz geldi, bağbozumu başladı. Üzümler pazarları, sofraları dolduruyor. Siyahı, yeşili, kınalısı.. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Muammer Kayahan’ın araştırmalarına göre ülkemizde yaklaşık 1200 üzüm çeşidi var. Yaş olarak güz sofralarının vazgeçilmezi olarak tüketilen üzümde, kurutmanın yanı sıra, suyunun sıkılması sonrası yapılan ürünlerle pek çok besin elde edilebiliyor.
Özer AKDEMİR
İzmir


Güz geldi, bağbozumu başladı. Üzümler pazarları, sofraları dolduruyor. Siyahı, yeşili, kınalısı.. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Muammer Kayahan’ın araştırmalarına göre ülkemizde yaklaşık 1200 üzüm çeşidi var. Yaş olarak güz sofralarının vazgeçilmezi olarak tüketilen üzümde, kurutmanın yanı sıra,  suyunun sıkılması sonrası yapılan ürünlerle pek çok besin elde edilebiliyor.
Bu ürünlerden birisi de pekmez. Binlerce yıldır Anadolu’da üretilen bir besin maddesi. Türk Standartları, pekmezi “Taze ve kuru üzüm şırasının asitliğini azaltmak veya çeşitli maddelerle durulttuktan sonra tekniğine uygun olarak katılaştırılan bir mamul” olarak tanımlıyor. Pekmez yapmak için şırası çıkarılan üzümlere, şıradaki ekşiliği gidermek için durulma işlemi uygulanır. İşte bu durultma işlemi sırasında binlerce yıldır pekmez toprağı kullanılıyor. Şıraya katılan bu toprak asidi azalttığı gibi durultmayı ve süzülmeyi de kolaylaştıran bir işleve sahip. Pekmez toprağı yüzde 50-90 oranında kalsiyum karbonat içeren beyaz ya da beyaza yakın bir toprak.
Faydaları saymakla bitmeyen pekmezin elde edilmesinde kullanılan toprağının sağlık yönünden sakıncaları olabilmekte. Alındığı yere bağlı olarak yerleşim yerlerine yakınsa bu pekmez topraklarında çöp atıkları, ilaç kalıntıları  ve ağır metal kirliliği bulunabilmekte. Bazı pekmez toprakları asbest lifleri ve tozlarından da oluşmakta. Bu kirlilik unsurları bulunan toprakların kullanılması pekmeze sağlık açısından sakıncalı maddelerin karıştırılması anlamına da gelmekte.
eşref atabey ile ilgili görsel sonucu
İŞTE SAĞLIKSIZ PEKMEZ TOPRAKLARI
Türkiye’de kullanılan pekmez toprakları ile ilgili araştırma yapan tıbbi jeoloji ile ilgili çok sayıda araştırması ve kitabı bulunan Jeoloji Yüksek Mühendisi Dr. Eşref Atabey, bazı yerlerde kullanılan topraklardaki sağlığa zararlı etmenlere dikkat çekti. “Türkiye’de kil ve toprak yeme alışkanlığı, topraktaki organizmalar, pekmez toprağı ve sağlık” başlıklı MTA Genel Müdürlüğü Yayınlarından 2010 yılında çıkan kitabında Atabey bu konularla ilgili detaylı bilgiler veriyor. Atabey çeşitli yörelerimizde yaptığı araştırmalarda pekmez topraklarının sağlığa zararlı olduğu yerlerin ismini de yer veriyor. Atabey’in kitabında, Adana’nın Pozantı İlçesi Hamidiye Köyünden alınan pekmez toprağı örneği ile Niğde Ulukışla Alihoca köyü pekmez topraklarının asbest karışımı olduğunu belirtiliyor. Örnek alınan Kırşehir Mucur, Sivas Gemerek, Muğla Göktepe gibi yerlerin pekmez toprakları ise sağlık açısından sakıncasız olarak gösterilmiş.
eşref atabey ile ilgili görsel sonucu
KİL VE TOPRAK YEME
Eşref Atabey’in kitabında ülkemizde de bazı yörelerde sıkça görülen kil ve toprak yeme alışkanlıklarının nedenleri de incelenmiş. Bir davranış bozukluğu olarak tanımlanan bu durumun gelişmiş toplumlardan çok geleneksel toplumlarda görüldüğü ve zehirlenme olaylarında olduğu gibi Aristo’dan bu yana bir tedavi yöntemi olarak kullanıldığı dile getiriliyor. Dünyanın diğer ülkelerinin yanı sıra Türkiye’de de toprak ve kil yeme alışkanlıklarına eğilen Atabey, şehirlerde yeme, tedavi ve temizlik amaçlı kil satıldığı bilgisini de veriyor. Atabey, kil ve toprak yeme alışkanlıkları olan insanların aldığı malzemenin yapısına göre sağlık yönünden olumsuz etkilendiklerini dile getiriyor. Örneğin toprakta bulunan asbest ya da eriyonit mineralleri akciğer kanserine neden olabilirken, arsenik de çeşitli tür kanserlerinin en önemli nedenleri arasında sayılıyor.
ANA NEDEN BESLENME YETERSİZLİĞİ

Kil ve toprak yeme alışkanlığının Orta Anadolu kırsalında özellikle çocuklar ve hamile kadınlar arasında yaygın olduğunu belirten Atabey, bu alışkanlığın gelişmenin hızlı olduğu çocukluk evrelerinde demir ve çinko eksikliğine neden olduğunu kaydediyor. Öte yandan, yenilen kil ve toprak vücudun çinko emilimini engellediği için özellikle hamile kadınların ve genç kızların kil ve toprak yeme ihtiyacı hissettiğine dikkat çekiyor. Atabey, alışkanlığın ana nedeni olarak ise beslenme yetersizliğini gösteriyor. Atabey, “Kil ve toprak yeme sonucunda vücuda binlerce-milyonlarca toprak organizmaları (bakteri, mantar ve virüsler) alınmaktadır. Vücuda alınan organizmalar özellikle kancalı kurtlar bağırsak sistemindeki var olan besinleri de tüketmek suretiyle kişinin beslenme yetersizliği ve sonuçta anemi hastalığına yakalanması söz konusu olabilmektedir” diyor. Atabey, insanların kil ve toprak yeme alışkanlığı konusunda bilgilendirilmesi, bu alışkanlığa sahip insanların tespit edilerek tedavi edilmesi gerektiğini belirtiyor.
https://www.evrensel.net/haber/93406/pekmeze-zehir-katmayin.html#.VDIvUxKhmSw
  

Ünye - Fatsa siyanüre karşı bir oldu

Ünye - Fatsa siyanüre karşı bir oldu


Fatsa ile Ünye arasındaki siyanürlü altın madenine karşı binlerce kişi Fatsa’da bir araya geldi. Yöre köylülerinin yoğun katılım gösterdiği “Siyanürlü altına hayır mitingi” bölgede son yıllarda yapılan en görkemli eylemlerden biri oldu.
Fatsa Sevgi Köprüsü önünde toplanmaya başlayan kitle arasında, özellikle altın madeni işletmesi civarındaki köylülerin katılımı dikkat çekti. Fatsa-Ünye Doğa Koruma Platformu tarafından gerçekleştirilen mitinge, Ordu, Sinop, Giresun, Murgul, Dersim, İstanbul’dan da çok sayıda yaşam savunucusu destek verdi. “Toprağın üstü altından değerlidir”, “Siyanürlü altına hayır”, “Kader değil siyanür öldürür”, “Altın değil hayat istiyoruz”, “Şirketin altınına madencinin yalanına hayır”, “Tarlamda mısır, bahçemde fındık yiyebilmek için siyanüre hayır” pankart ve dövizlerinin taşındığı yürüyüşe 7 den 70’e binlerce vatandaş katıldı. Altın madeninin faaliyet hazırlıkları aşamasında bile doğaları, ormanları yok edilen, maden araçları nedeniyle duvarları çatlayan Esenyurt, Yukarı Tepeköy, Sarıhaliller, Yukarı Bahçecik köylülerinin coşkusu özellikle yürüyüşe yansıdı. 
ÇOCUKLARINIZIN KATİLİNİ KORUYORSUNUZ!
Yaklaşık 2 km’lik yürüyüşün ardından toplanılan Fatsa Kaymakamlık önünde toplanıldı. Mitingde açılış konuşmasını Fatsa-Ünye Doğa Koruma Platformu adına Gülizar Şendur yaptı. Bir arada oldukça kimse ağacımızı kesemez, doğamızı yok edemez diyen Şendur, “Holdingler, şirketler altın sahibi olacaklar diye havamızın, suyumuzun, sebzemizin, hayvanlarımızın zehirlenmesini istemiyoruz. Bugün bu doğa katillerinin yanında olanlar evlerinde sevip kokladıkları çocuklarının da katili olduklarının farkındalar mı?” diye konuştu. Açılış konuşmasının ardından söz alan maden çevresinde yaşayan köylüler, son bir yıldır maden nedeniyle yok edilen ormanlarını, toz nedeniyle zarar gören fındıklarını, sebzelerini anlatarak, siyanüre, zehire, doğa katliamına karşı topraklarını koruyacaklarını dile getirdiler. 
ANLADIKLARI DİL FATSA’NIN KONUŞTUĞU DİLDİR
Mitingde konuşan Evrensel Muhabiri ve EGEÇEP Yönetim Kurulu Üyesi Özer Akdemir, Bergama’dan, Eşme’den, Kütahya’dan, Erzincan’dan altın madenlerinin yarattığı yıkımı aktararak, bunlara karşı başarılı direniş örneklerini anlattı. Gerze’de, Tortum’da, Yuvarlakçay’da halkın yaşam alanlarını korumak için yaptığı kararlı direnişin başarıldığını belirten Akdemir, “Altıncıların, termikçilerin, doğamızı talana yönelen sermaye sahiplerini ve onların arkasındaki iktidarın korktuğu tek güç halkın gücü, halkın direnişidir. Onların anladığı dil işte bugün Fatsalıların bu meydanda konuştuğu dildir. Birlikte olunursa, ülkenin diğer yerlerindeki yaşam nöbetleri ile birleşilince başarı gelecek, yaşam alanlarımız bu talandan kurtarılabilecektir” dedi. 
HALK UYANDI ARTIK
Mitingin bir başka konuşmacısı olan Metalurji Mühendisleri Odası eski Genel Başkanı Cemalettin Küçük, “Bu coğrafyanın her yeri sıkıntılı. Dağın bu tarafının öbür tarafından haberi yok. Ama artık halk, köylüler uyandı. Bu madencilerin söylediklerinin hepsi yalan çıktı. Yalancıya inanmayalım” dedi. Küçük, mücadelelerdeki kadınların katılımının önemine dikkat çekerek, “Nerede kadınlar varsa orada kazanılıyor” dedi. Platformun avukatı Alp Tekin Ocak, altın madeninin çalışmalara başladığı günden bu yana gelişen hukuki süreci aktararak., bu süreç içerisinde devlet yetkililerinin maden yanlısı tutumlarını eleştirdi. Ocak, madene karşı önümüzdeki günlerde dava açacaklarını dile getirdi. HDP milletvekili Levent Tüzel, YSGP Genel Sözcüsü Naci Sönmez, EMEP, ÖDP, KP, SYKP, İP, Halkevleri yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda dernek, meslek örgütü, sendikanın katıldığı mitingde müzik dinletileri de gerçekleştirildi. (Ordu/EVRENSEL)
www.evrensel.net
Eklenme tarihi: 2014-10-06 15:26:13

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...