29 Ekim 2012 Pazartesi

Bir yalanın sefaleti

  • ALMANLARIN ÇEVRECİLERE PARA VERDİĞİ İDDİA EDİLMİŞTİ
  • Özer Akdemir
  • Almanya’nın merkez bankasında olması gereken altın rezervlerinin büyük çoğunluğunun Amerika, İngiltere ve Fransa’daki bankalarda olduğunun ortaya çıkması, son dönemde Almanya’da en çok tartışılan konulardan birisi haline geldi. On yıl kadar önce, Almanya’nın ülkemize önemli miktarda altın sattığı, bu nedenle ülkemizde altın madenciliği yapılmasını engellemeye dönük mücadeleleri desteklediği iddia ediliyordu. Bu nedenle Almanya’nın altınları konusu aslında bizi de ilgilendiriyor. Bergama köylülerinin altın madeni karşıtı direnişlerini karalamak için ortaya atılan bu iddianın, yalan bilgiler ve sahte belgeler üzerine kurgulandığı ortaya konmuştu. Ama üzerinden fırtınalar koparılan Alman altınlarının başka ülkelerde olduğu bilgisi bu yalanın bir kez daha deşifre edilmesi bakımından önemli. Günümüzde hükümet yetkilileri ve bazı iş adamları tarafından olur olmaz yerde, özellikle halkın yaşam alanlarını savunması mücadelesinin karalanması amacıyla ortaya atılan bu 10 yıllık yalanın sefaletini Almanya’daki bu son tartışmalarla bir kez daha hatırlamak gerekiyor.
    ALMANYA’DA GÜNCEL BİR TARTIŞMA
    Uluslararası kuruluşların verilerine göre Almanya 3 bin 396 ton ile 8 bin 965 ton altını bulunan ABD’nin ardından dünyadaki ikinci büyük altın rezervine sahip. Dünyanın ikinci büyük altın rezervine sahip Almanya’nın altınlarının aslında kendi merkez bankasında olmadığı ortaya çıktı. 2011 verilerine göre 3 bin 396 ton olduğu görülen bu altınların yarıdan fazlasının ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerdeki bankaların kasasında olduğunun ortaya çıkması Merkel Hükümetini zor durumda bıraktı.
    ALMANYA'NIN DERDİ BİZİ NEDEN GERDİ?
    Almanya’nın altınlarının bizi neden ve nasıl ilgilendirdiği konusuna dönersek; Dr. Necip Hablemitoğlu’nun 2001 yılında yayınlanan “Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası” adlı kitabında Almanya’nın 90 bin ton altını olduğu ve Türkiye’nin Almanya’dan yılda 80 ton altın satın aldığı ileri sürülüyordu. Oysa Dünya Altın Konseyi’nin istatistiklerine göre eylül 2007’de ülkelerin merkez bankalarındaki altın rezervlerinin toplamı 30 bin 120 ton kadar! Hablemitoğlu’nun kitabındaki rakamların uçukluğu bununla da bitmiyor. Kitapta Almanya’nın Türkiye’ye yılda iki milyar dolarlık altın sattığı ileri sürülürken, bahsedilen tarihler arasında TÜİK rakamları incelendiğinde Almanya ile Türkiye arasındaki altın ticaretinin 36.6 milyon dolar kadar olduğu, Türkiye’nin yurt dışından satın aldığı altının sadece 0.14’ünün Almanya’dan alındığı belgeleriyle birlikte ortaya kondu. Bu konular için ayrıntılı bilgi Evrensel Basım Yayın da 2011 yılında yayınlanan “Kuyudaki Taş-Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği” kitabından edinilebilir.
    BİR PSİKOLOJİK HARP ÇALIŞMASI
    Hablemitoğlu’nun iddialarına kanıt olarak kitabında yer verdiği Federal Alman Kalkınma Bakanlığının raporunun da sahte olduğu daha sonra ortaya çıkmıştı. Bu raporda, Almanya ile Türkiye arasındaki altın ticaretine dikkat çekilip Türkiye’de altın çıkarılmasının bu ticarete zarar vereceği iddiası ve bunun önlenmesi için altın madeni karşıtı direnişlerin desteklenmesi gibi konular ele alınıyordu. İşte bu sahte bilgi, belge ve kişiler üzerine kurgulanan kitap ve kitapla birlikte ortaya atılan Bergama köylülerinin arkasında dış güçler olduğu iddiaları, bu köylü direnişinin sönümlenmesinde önemli rol oynamıştı.

    VE OYUNUN SONU…
    ALMAN altınlarının aslında kendi ülkelerinde bile olmadığı, bu altınların Almanya’ya bile hayrının dokunmadığı gerçeğinin ortaya çıktığı bu günlerde, Bergama köylülerine ve yaşam alanlarına sahip çıkmaya çalışan çevreci halk direnişlerine karşı hâlâ kullanılan bu yalanı bir kez daha anımsadık. Bu psikolojik harp oyununun ortaya konduğu günden bu yana geçen on yılda gün ışığına çıkan yeni bilgiler, yaşam alanlarını koruma kaygısı ile birlikte antiemperyalist bir söylemi de gündeme getiren Bergama köylülerinin haklılığını, bu hareketi yenmek için uluslararası güçlerin ve onların yerli iş birlikçilerinin neler yapabildiğini de ortaya koyuyor. Bu oyundaki tek trajedi “Alman Ajanı” çamuru bulaştırılan kişiler ve ‘dış güçlerin kışkırttığı’ iftirası atılan Bergama köylüleri de değil aslında. Oyunun ortaya konmasında çok önemli bir rolü olan Necip Hablemitoğlu da büyük olasılık yazdığı kitabın kurbanı oldu. 2002’de bir suikaste kurban giden ve hâlâ ‘faili meçhul’ olan Hablemitoğlu’nun ‘derin devlet’ içindeki çekişmenin yanı sıra, bu son kitabının deşifre olmaması için ‘tasfiye edildiği’ iddiaları şu an için akla en yakın olasılık durumunda.
    Eklenme Tarihi: 29 Ekim 2012 
  • http://www.evrensel.net/haber/39310/bir-yalanin-sefaleti

24 Ekim 2012 Çarşamba

‘Yazdıklarımızın kanıtı bu dava’

‘Yazdıklarımızın kanıtı bu dava’
24 Ekim 2012 16:50
İzmir Newroz kutlamaları ile ilgili gazetemizde yazdığı izlenim yazısı nedeniyle "terör örgütü propagandası yapmak" suçlaması ile hakkında dava açılan muhabirimiz Özer Akdemir, bir kez daha hakim karşısına çıktı. İzmir 8. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından alınan ifadesinde Akdemir, savcılık tarafından suç unsuru
İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından açılan davada talimatla ikinci kez ifadesi alınan muhabirimiz Akdemir, 24 Mart 2012 tarihli Evrensel'de çıkan "Adına Halk Denilen Büyük Ozanın Newrozu" başlıklı izlenim yazısında ülkenin genel siyasi atmosferi ve Newroz kutlamalarındaki gerginliğin nedenlerinin ele alındığını belirtti. Yazıda, o yıl ki Newroz kutlamalardaki yaşanan şiddetin kaynağının irdelendiğini aktaran Akdemir,  şiddetin önüne geçebilmek için insanlara daha fazla kendini ifade etme özgürlüğünün devlet kurumları ve siyasi iktidar tarafından sağlanmasının gerekliliğine dikkat çekildiğini belirtti.
Diyarbakır, İstanbul ve İzmir Newroz gösterilerinde yaşananların bu düşünceyi doğruladığını kaydeden Akdemir, izlenim yazısında kutlamaların yasaklandığı İstanbul ve Diyarbakır'da şiddetli çatışmalar, gözaltı ve tutuklamalar yaşanırken, izin verilen İzmir'de ise hiçbir sorun çıkmadığının ortaya konduğuna işaret etti.
BAŞBAKAN DA AYNI 'SUÇ'U İŞLİYOR!
İddianamede suç unsuru görülüp altı çizilen cümlelerden İmralı ve Abdullah Öcalan'la ilgili kısımların, kutlama alanında atılan sloganların, pankart ve dövizlerin içeriğini yansıttığını dile getiren Akdemir, "Ne gariptir ki tam bu günlerde Kürt sorunun çözümü için Öcalan'la görüşülebileceği noktasında Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sözleri kamuoyunda tartışılıyor. Çözüm için İmralı'nın da işin içinde olması gerektiğini söylemek suçsa sayın Başbakan da aynı suçu işliyor demektir" dedi.
Yine iddianamede 'suç unsuru var' diye altı çizilen KCK operasyonları ile ilgili (Kürtleri Cezaevine Kapatma operasyonu) cümlesinin, operasyonların başladığı günden bu yana yüzlerce gazeteci, aydın, akademisyen, siyasetçi tarafından kullanıldığını vurgulayan Akdemir, "hakaret ya da hedef gösterilmediği sürece hiçbir kişi ya da kurumun eleştirilmekten azade olduğunu düşünmüyorum" dedi.
Muhabirimiz Akdemir, "İfade özgürlüğü kısıtlandığı zaman şiddettin işin içerisine girdiği, 2012 Newroz kutlamalarında yaşanan iki farklı tablo ile ortaya konmaya çalışıldı. Bu içerikte bir yazının ve içindeki düşüncenin de cezalandırılmak istenmesi, ülkemiz demokrasisindeki noksanlığı ortaya koymakla kalmıyor, yazıda bunun önündeki engel olarak tanımlanan düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlanması gerçekliğinin de adeta bir kanıtı gibi duruyor" dedi. (İzmir/EVRENSEL)
https://www.evrensel.net/haber/39043/yazdiklarimizin-kaniti-bu-dava

23 Ekim 2012 Salı

Acı incir_23 ekim 2012 (Çepeçevre tanıtımı)

Ballı incirler, aylarca kendileri için emek verenlerin ağzını tatlandırmıyor bu aralar. Toplanıp, depolarda bekletilen tonlarca incir, alıcısına ulaşamıyor.

Çepeçevre Yaşam bu bölümünde Tireli incir üreticilerinin sıkıntılarını ekranlarınıza taşıyor.

ÇEPEÇEVRE YAŞAM Özer AKDEMİR'in sunumuyla
23 Ekim Salı Saat: 20.00'de Hayat Tv.de.Hasan Naci Sezer ve 34 diğer kişi ile birlikte.

15 Ekim 2012 Pazartesi

Efemçukuru davası karara kaldı

  • İzmir’in 20 kilometre uzağında, kentin içme suyu havzasında işletilen Efemçukuru Altın Madeni deneme izninin iptali için açılan dava karara kaldı. Daha deneme izni davası sonuçlanmadan altıncı şirkete İl Özel İdaresi tarafından üretim izni verilmesi idarenin altın madenciliğine yaklaşımının gözler önüne serilmesi bakımından önemli bir gösterge oldu.
    KİM PRİM YAPIYOR?
    TÜPRAG Altın Şirketine İzmir İl Özel İdaresi tarafından verilen 1 Haziran 2011 tarihli deneme iznine karşı açılan davanın duruşmasına davacılardan EGEÇEP ve Tabip Odası’nın avukatları katıldı. Şirketin avukatları ve İl Özel İdaresinin avukatı deneme izni süresinin bitmesinden sonra şirkete 1 Haziran 2012 tarihinde Gayri Sıhhi Müessese (GSM) ruhsatı ve üretim izni verildiğini belirterek, davanın dayanağının kalmadığını ileri sürdü. Dava açan meslek örgütleri ve EGEÇEP’i ‘prim yapmaya çalışmak’la suçlayan avukatlara yanıt veren EGEÇEP’in avukatı Arif Ali Cangı, “Siz çalıştığınız şirketin adına konuşuyorsunuz. Bizler halkın yaşam alanlarını korumaya çalışıyoruz. Bu neyin primini yapmak oluyor” dedi.
    Tabip Odasının avukatı Mithat Kara da Tabip Odasının kamu yararı gören bir kuruluş olduğunu belirterek, “Halkın sağlığını korumak için tabi ki gerektiğinde dava açacağız. Bu bizim görevimiz” diye konuştu.
    SAĞLIK KORUMA BANDI YOK
    Efemçukuru köylüsü Ahmet Karaçam’ın tüm baskılara rağmen arazisini madene satmadığını, arazi ile ilgili verilen acele kamulaştırma kararının da yargından döndüğünü hatırlatan Av. Arif Ali Cangı, madenin sağlık koruma bandı olmadan çalıştığını söyledi. Madenin avukatları ise projeyi revize ettiklerini ve sağlık koruma bandının olduğunu ileri sürdüler. Davanın bittiğini belirten mahkeme heyeti ise kararın taraflara yazılı olarak iletileceğini dile getirdi. (İzmir/EVRENSEL)
  • Eklenme Tarihi: 15 Ekim 2012

  • http://www.evrensel.net/haber/38243/efemcukuru-davasi-karara-kaldi

11 Ekim 2012 Perşembe

'Çılgın otoyol’a Danıştay freni


  • AKP’nin “çılgın projeler”i arasında sayılan Gebze-Orhangazi-İzmir Otoyolu projesi ile ilgili yayınlanan genelgenin mahkeme tarafından iptal edilmesine Başbakanlığın itirazı, Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu (DİDDK) tarafından reddedildi.
    İzmir-İstanbul arasındaki mesafeyi 3.5 saate düşüreceği ileri sürülen otoyol projesinin ÇED sürecinden muaf tutulmasına karşı TMMOB Peyzaj Mimarları Odası ve Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) tarafından dava açılmıştı. Projenin çevresel etki değerlendirilmesinin mutlaka yapılması gerektiğine vurgu yapılan davada, 8 Aralık 2010 tarihli Başbakanlık Genelgesinin 9’uncu maddesinin yürütmesinin durdurulması istenmişti. Yolun bir an önce bitirilmesi amacını taşıyan madde projenin gerçekleştirilmesi için gerekli olan malzeme ocakları, bağlantı yolları, enerji nakil hatları, depo alanları, hazır beton tesisleri, asfalt plenti ile alt ve üst yapı imalatları için gereken üretim tesislerinin çevresel etki değerlendirmesinden muaf tutulmasını öngörüyordu.
    İZMİR SERMAYESİNİ ÇILDIRTAN KARAR
    Açılan davada Danıştay 14. Daire’den yürütmeyi durdurma kararı çıkmasına, hükümet yetkilileri ve İzmirli sermaye çevreleri tepki göstermişti. Mahkeme kararının yol inşaatını durdurmayacağını ileri süren Bakan Binalı Yıldırım, Başbakanlığın bu karara itiraz edeceğini söylemişti. Yine İzmir sermayesi kentin gelişiminin önünün tıkandığını iddia ederek, dava açan EGEÇEP ve Peyzaj Mimarları Odası’nın cezalandırılmasını istemişlerdi. İzmir sermayesi temsilcilerinin bu iki kurum hakkında yüksek miktarlarda tazminat davaları açılmasını isteyen açıklamaları, yerel Yeni Asır Gazetesi’nde “İstemezükçüler cezalandırılsın” başlığı ile haber olmuştu.
    BAŞBAKANLIĞA YETKİ DERSİ
    Danıştay’ın verdiği yürütmeyi durdurma kararına Başbakanlık tarafından yapılan itiraz, Danıştay’ın en üst organı olan DİDDK tarafından genelgenin 9. maddesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesi ile reddedildi. Genel Kurul kararındaki karşı oy yazısında ise maddenin hukuka aykırılığının yanı sıra Başbakanlığın böyle bir yetkisinin olmadığının da kararda belirtilmesi gerektiği dile getirildi. “…yasayla bir bakanlığa verilen görevle ilgili düzenleme yapma konusunda Başbakanlığın yetkisi bulunmamaktadır” denildi. Karşı oy yazısında “üst makam astın yerine geçerek karar alamaz” denilerek, Başbakanlığın buna aykırı davrandığının altı çizildi. (İzmir/EVRENSEL)
  • Eklenme Tarihi: 11 Ekim 2012http://www.evrensel.net/haber/38018/cilgin-otoyola-danistay-freni

9 Ekim 2012 Salı

ÇEPEÇEVRE YAŞAM_Fatsa_9 Ekim 2012



Ordu'nun dereleri siyanürcü altın madencilerinin tehdidi altında!

Çepeçevre Yaşam bu hafta Ordu Fatsa yakınlarında işletilmek istenen altın madeni ile ilgili çekimlerle ekranlarınızda olacak.

Tadına doyulmaz "Oksijen yurdu Ordu" görüntüleri ve türküleri eşliğinde...

Özer AKDEMİR'in hazırlayıp sunduğu ÇEPEÇEVRE YAŞAM
9 Ekim Salı akşam saat: 20.00'de Hayat Televizyonu'nda.
 

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...