18 Ağustos 2019 09:51

Ege’nin tam ortasında, Murat Dağı’nın zirvesinde kurumuş
kalmış bir ardıç ağacı var. Belki de bin yaşında. Asarkaya Tepesi denilen
büyükçe bir kayalığın üzerinde.
Kayalığa, Murat Dağı’nın kuzey yamaçlarından, gürgen ve meşe
ormanlarının içerisinde tatlı bir yokuşu tırmanarak gidersiniz. Sık
gürgenlikler arasındaki yol kurumuş kozalaklar ve çamların uzun yorgan
iğnelerini andıran yaprakları ile örtülüdür. Yol, üzerinde buz varmış gibi de
kaygandır. Çam yapraklarına, kozalaklara basa basa ilerlerken dikkat etmezseniz
bir anda kendinizi boylu boyunca yerde yatarken bulmanız içten bile değildir.
Düştüğünüz yer, koloni kurmuş bir kızıl karınca yuvasına denk gelirse
vücudunuzun farklı yerleri sadece düşmekten acımayacaktır.
Eğer şanslı iseniz yolun sağına soluna yayılmış bir
civanperçemi demetine de düşebilirsiniz. Ya da bir dağ kekiği ailesinin tam
ortasına. O zaman canınızın acıdığına aldırmadan yerden kalkmak için hiç acele
etmezsiniz. Her iki bitki de öylesine güzel kokar, öylesine kendinizden geçirir
ki, “İyi ki düşmüşüm” bile diyebilirsiniz.
ASARKAYA’NIN TEPESİ
Bu maceralı yolun sonu, dağın tepesindeki düzlük bir alana
çıkarır sizi. Düzlüğün güney yamacında ucu bucağı görünmeyen sarp bir uçurum
vardır. Aşağısı ise göz alabildiğine ovadır. Ova, karşıda puslar arasında bir
kaybolup bir çıkan dağlara kadar uzanır. Ovada, derelerin etrafına kurulmuş
kırmızı kiremitli evleriyle öbek öbek şirin köyler yer alır.
İşte, tam bu düzlüğün ortasına, gökten zembille getirilip
konulmuş gibidir Asarkaya. Kayanın tepesine çıkmak aşağıdan baktığınızda çok
zahmetli gibi gelir size. Her an yerinden kopacakmış hissi veren taşlarından,
kırmızı meyveleri elinizi bir anda kızıla boyayan böğürtlen çalılarının
uçlarından, kayaların diplerini bilek kalınlığında kucaklayan ardıç köklerinden
tutunarak tırmanmaya başladığınızda ise bir iki dakika içerisinde kayanın
üzerinde bulursunuz kendinizi.
Reklam
Kayanın tepesinde de bir evlek kadar bir düzlük vardır. Bu
düzlüğün ortasındadır işte bin yaşındaki ardıç ağacı. Gövdesi kupkuru, beyaz ve
çatlak çatlaktır. Çatlaklarında yüzlerce böceğin, karıncanın, kurdun yuvası
bulunur. Bu güngörmüş, ayakta ölmüş ardıç ağacının kurumuş dalları,
Asarkaya’nın üzerine ocak çatmış çobanların yaktığı ateşlerde küle
dönmüştür.
ARDIÇ AĞACININ BEBEKLERİ
Ölü ardıç ağacının tam yanı başında iç içe geçmiş iki küçük
ardıç fidanı bulunmaktadır. Boyları iki insan boyu kadar olan, incecik
gövdelerinin üzerinde uçlarına doğru sivrilerek bir üçgen şeklini alan genç
fidanlar yirmili yaşlarındadır. Bir ardıç ağacının bin, bazen iki bin yaşına
kadar ömrünün olduğunu göz önünde bulundurursak daha bebek bile denebilir bu
fidanlara.
Kütahya Barosundan avukatlar ve iki gazeteci arkadaşımla
birlikte çıktığımız Asarkaya’da bize rehberlik yapan Emekli Öğretmen Mustafa
Aksu kuru ardıcın kız ve erkek bebeklerine benzetti bu genç fidanları. Ardıç
kuşunun güzel bir marifeti olduğunu söyledi. Kuşun, ardıç meyvesini yedikten
sonra bıraktığı dışkısından bitiyormuş ardıç ağacı.
EGE’NİN SU KAYNAĞI
Ne zamandan kaldığı belli olmayan, defineciler tarafından
kısmen tahrip edilmiş sarnıç kalıntılarını gösterdikten sonra kayanın ucuna
kadar yürüdü Mustafa Öğretmen. Bir adım ötesi uçurumdu. Emekli olduğu günden bu
yana arıcılık yapmış, bu dağın her tepesini, kayasını, ağacını, otunu bilen,
karış karış gezen altmış altmışbeş yaşlarındaki adam elini açıp aşağıdaki ovaya
doğru genişçe bir yay çizdi. Altın madeni sondajlarının Asarkaya’nın dibine
kadar geldiğini söyledi. Murat Dağı’nı ve madenin bu dağa yapacaklarını
uçurumun kıyısında anlattı bize; “Bu dağ Gediz, B. Menderes ve Sakarya Havzası
olmak üzere üç büyük havzanın birleştiği noktadadır. Bu üç havzayı da besleyen
sular Murat Dağı’ndan doğar. Ege’nin su kaynağıdır, su deposudur. Birçok irili
ufaklı çay ve göller Murat Dağı’ndan sularını alır. Bu suların bazıları
sıcaktır. Bölge büyük depremlerin yaşandığı diri fayların üzerindedir
çünkü.
YILKI ATLARININ DA EVİ
Dağın bazı yerleri tropik yağmur ormanları kadar yağış alır.
Öyle ki bu bölgede bulunan topraklar burada binlerce farklı yaşamın var
olmasına neden olur. Kızılçam, karaçam, titrek kavak, saf sarıçam, kayın,
barut, ıhlamur, gürgen, akçaağaç, boylu ardıç, fındık türleri Murat Dağı’nda
aynı ekosistem içinde bulunur. Dağda 114 endemik tür yaşamaktadır ve bu endemik
türlerden üç tanesi yalnızca Murat Dağı’nda görülmektedir. Kış sporları, termal
turizm, kamp, yamaç paraşütü ve sağlık turizmi faaliyetleri çok sık yapılır.
Aynı zamanda yılkı atlarının da evidir Murat Dağı.”
YAŞAMIN VE ÖLÜMÜN DERSİ
Uçurumun kıyısından kurumuş ardıç ağacının yanına geldi
Mustafa Öğretmen. Ağacın yanı başındaki iki yavrusunun yapraklarını okşayıp
şunları söyledi son olarak; “Şimdi bu dağda altın gümüş madenciliği yapmak
istiyorlar. Dağı un ufak edip, köylerin, su kaynaklarının dibindeki bir alanda
açık havada siyanüre bulayarak içindeki altını alacaklar. Dağı zehir dağı yapacaklar!
Yaşamı bu ardıç ağacı gibi görmemiz lazım. Biz bu dağı zehir dağı yaparsak,
dağdaki insanın, hayvanın, börtü böceğin yaşam hakkını elinden almış oluruz.
Doğa bize muhtaç değil, biz ona muhtacız. Biz kendimizi yok ederiz en fazla,
yaşam ise işte bu ardıç ağacı yavrularının gösterdiği gibi ölümün kıyısında
bile mutlaka bir yolunu bulur...”
Asarkaya’nın tepesinde, yaşamın ve ölümün dersini aldık
Mustafa Öğretmen’den. Murat Dağı için olduğu kadar kendi geleceğimiz için de
kaygılandık....
https://www.evrensel.net/yazi/84572/murat-dagindaki-ardic-agaci
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder