'Ekoloji mücadelesinde güncel durum' dosyamızda Kuzey
Ormanları Savunması, Kaz Dağı Koruma Derneği ve Karaburun Kent Konseyi
sorularımızı yanıtladı.
Hazırlayan: Özer AKDEMİR
Dosyamızın üçüncü gününde ülkenin çeşitli yörelerinde,
farklı alanlarda yaşamı savunma mücadelesi veren üç ekoloji örgütünün görüşleri
yer alacak. Kuzey Ormanları Savunması son yıllarda İstanbul’un kuzeyine yönelen
talan politikalarına karşı mücadele ederken aynı zamanda Trakya’da
Istrancalardaki doğa tahribatına, su havzalarından tarım alanlarının sanayice
kirletilmesine kadar çok çeşitli konularda mücadele yürütmeye çalışan bir
örgüt. Kaz Dağı Koruma Derneği ise Kaz Dağı’nın madencilik, taş ocakları, HES,
jeotermal ve termik santrallerle adeta soluk alınamaz bir yer haline gelmesini
önlemeye dönük bir mücadele süreci içerisinden geliyor. Bugünün son ekoloji
örgütü ise EGEÇEP bileşenlerinden Karaburun Kent Konseyi...
SORULAR
1. Mücadele ettiğiniz soruna dair kısa bir
bilgilendirme yapar mısınız? Konusu, ne zaman başladığı, karşı çıkışınızın
temel nedenleri vs...
2. Mücadelenizin hukuki süreci ve fiili mücadele boyutu
ile ilgili güncel durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?
3. Bugünkü hukuksal süreçlerle mücadelenizin başarıya
ulaşabileceğini düşünüyor musunuz? Hukuk arayışının maddi boyutunun insanları
bir hayli zorlayıcı bir noktaya geldiği konusundaki görüşlere katılır mısınız?
Sizleri ve mücadelesini doğrudan etkileyen hukuksal gelişmelere dair
deneyimleriniz var mı? (Kazanılan ama uygulanmayan bir mahkeme kararı,
değiştirilen bir yasa-yönetmelik vs...)
4. Sizlerin ve ülkedeki diğer ekoloji mücadelelerinin
en önemli sorunları ve bunların çözümüne dair görüşleriniz neler?
5. Ekoloji mücadelelerinin birleştirilmesi, ortak bir
örgütlenme ve mücadele çizgisi ile daha etkili bir şekilde direnilip başarıya
ulaşılabileceğine dair görüşlere katılıyor musunuz? Yanıtınız olumlu ise bu
birlik nasıl olacak-olmalı? Yolu, yöntemleri, ana ilkeleri nasıl belirlenmeli?
KUZEY ORMANLARI SAVUNMASI (KOS): KOS TEMEL OLARAK BİR SOKAK
HAREKETİDİR
1. Kuzey Ormanları Savunması (KOS), odak noktası
İstanbul’un kuzeyi olmak üzere; Istrancalar’dan Sapanca’ya uzanan bölgede yer
alan son orman alanları ile birlikte su havzaları, tarım alanları, çok sayıda
endemik bitki ve hayvan türlerinden oluşan farklı ekosistemlerin bir arada
bulunduğu bütüncül bir ekolojik alanın varlığını sürdürebilmesini savunan, bu
amaç doğrultusunda; ölçeği ve gerekçesi ne olursa olsun doğaya, akla, bilime
dayanmayan her türlü kentsel-kırsal projenin durdurulması için örgütlenen,
mücadele eden, özgür ve gönüllü bireylerin oluşturduğu bir harekettir. Kendini
“Gezi’nin çocuğu” olarak tanımlayan KOS, 7 Temmuz 2013’te bir grup pedallının
Beşiktaş’tan Garipçe’ye 3. köprü projesini protesto etmek istemesiyle başladı.
Forumların da katılımıyla gerçekleşen bu eylem ardından Abbasağa Forumunda bir
araya gelen yaşam savunucuları, mücadeleye KOS adı altında devam etme kararı
aldı. KOS, başta mega “katil” projeler olan, 3. köprü, 3. havalimanı olmak
üzere Kuzey Ormanlarını tehdit eden herhangi bir yapılaşma ve konut projesine
karşı mücadele ediyor. Buna ek olarak, geniş uzamda Marmara’nın kuzeyini
yaşanmaz bir hale getirecek termik santral, RES, Istranca’ya nükleer santral
gibi enerji projeleri ve madencilik projelerine karşı da KOS bölgede bütüncül
bir savunma hattının kurulmasına yönelik mücadele vermektedir.
2. KOS, temel olarak bir sokak hareketi. Sadece
hukuksuz değil, meşru da olmayan uygulama, karar, süreç ve projeler de mücadele
alanımız. Belgrad Ormanı, Istrancalar, Trakya, Silivri, Çerkezköy bölgeleri;
dekovil hattı, hızlı tren projesi, nükleer santral, çimento limanı, Türk Akım
doğal gaz hattı, termik santral, taş ocakları gibi saldırıların tehdidi
altında. Saydığımız tüm bu projelere karşı, saldırıya göre hem yerel halkla
birlikte eş güdümlü olarak hem de İstanbul merkezini odağa alarak mücadelemizi
sokakta ve zorla ve hukuksuzca proje alanları haline getirilmek istenen kamusal
alanlarımızda devam ediyoruz. Sokağa ek olarak elbette ki hukuksal süreçler de
mücadele pratiğinin parçası. Ve birbirini destekleyen alanlar.
3. Bugünün verili hukuki süreçleri içinde, daha doğrusu
hukukun “guguk” olduğu, hak aramanın her türlü baskı yolları kullanılarak
bastırılmaya çalışıldığı içinden geçtiğimiz bu dönemde sadece hukuksal
süreçlere dayanarak mücadelenin başarıya ulaşabileceğine inanmıyoruz. Yaşam
savunucularının lehine sonuçlanan mahkeme kararlarının uygulanmadığına, ÇED
raporlarının delik deşik edildiğine, hakkını mahkemede aramak isteyenlerin ise
önüne yüksek bilirkişi faturaları konduğuna hepimiz şahitlik ediyoruz. Tam da
bu nedenle hukukun mücadelenin araçlarından biri olduğuna ancak sadece hukuka
güvenerek yol alınamayacağını görüyoruz.
4. Küresel ölçekte sermayenin kentleri, doğayı kısaca
yaşamı kuşatmasına eklemlenen Türkiye’deki süreç, özellikle toplumsal
kutuplaşmanın zirveye ulaştığı, yönetim aygıtının ise tamamen KHK’lere havale
edildiği, katılımcı olmayan, şeffaf olmayan bir döneme tekabül ediyor.
Toplumsal, siyasal, ekonomik ve hukuksal olarak yaşanan bir çok sıkışma, bu
sıkışmaların sistemde yarattığı çatlaklar doğal olarak ekoloji mücadelesine de
yansıyor. Bu çerçeve içinde ekoloji mücadelesinin nasıl bir yol izleyeceği,
nasıl ortaklaşacağı en önemli konu başlığı olarak önümüzde duruyor. Kısa vadede
yükselen baskıya karşı mücadelelerin ‘kendi mahallelerine’ çekilmek yerine, eko
kırım projelerinin iyice ayyuka çıkardığı iktidar – sermaye blokunun hukuksuz,
yıkıcı pratiklerini teşhir etmeleri ve buna karşı mücadeleye devam etmeleri
önemli. Tehditkar süreçlere karşı bir arada ve güçlü sesler çıkarmak bu çöküş
atmosferinin panzehiri.
5. Ekoloji mücadelesi aslında hem teorik hem de pratik
olarak, doğanın her unsuruyla birlikte; yaşamın var olma koşullarına saldıran
karar ve projelere, bilimi, toplumsal ve ekolojik adaleti ortadan kaldırmaya
meyleden zihniyete karşı ortak yaşamımızı savunduğumuz, ortaklaşa mücadelemiz.
Buradaki kritik nokta ortaklaşılacak zeminin doğasının iyi belirlenmesi.
Saldırının akıl almaz boyutlara ulaşması, mücadelenin de daha örgütlü ve
koordine olması gerekliliğini dayatıyor. Bununla birlikte, birlikte hareket zemininin,
çok sayıda öznenin kendi alanlarında yürüttüğü mücadeleyi gözetmesi, öznelerin
de bu zeminlerin tanımlanmasında tıkayıcı veya koordinasyonsuzluk getirici
değil kolaylaştırıcı olması, ön açıcı olması önemli. Ekoloji mücadelesi yaşam
savunusu olması itibariyle elbette politik; fakat fraksiyonel anlamda değil,
ortak zeminde varolabilme ve kendi siyasetini, kendi pratiğini dayatmama,
birlik hukukunu destekleme, süreçleri ortaklaşa ve haberleşerek inşa etme ve
katılımcılığı geliştirme anlamında.
KAZ DAĞI DOĞAL VE KÜLTÜREL VARLIKLARI KORUMA DERNEĞİ: ÖNCE
BÖLGESEL AĞ OLUŞTURULMALI
1. Kaz Dağı ve çevresinde doğal ve kültürel varlıkları,
bütünüyle Kaz Dağı ekosistemini koruma adına, bu değerlerin tanıtımı,
bilgilendirilmesi , sahiplenilmesinin sağlanması ve ekosistemi tehdit eden
unsurlarla ilgili farkındalık yaratılması, tehdit eden unsurların ortadan
kaldırılması için savunuculuk ve lobi çalışmaları yapılması, ekolojik yaşam
uygulamaları konusunda farkındalık yaratılması ve model oluşturulması, kırsal
kalkınmaya destek olunması konularında çalışıyoruz. Yalnız Kaz Dağı ve çevresi
değil, ülkemizin diğer bölgelerinde de bu konularda sürdürülen mücadelelere
destek oluyoruz. Çıkışımız Kaz Dağı Koruma Girişimi Grubu olarak 2007’de
Bahçedere Altın Madeni Projesi ile yola çıktık. Daha sonra 2012 yılında
Kaz Dağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneğini kurduk ve çalışmaya
devam ediyoruz.
2. Bölgemizdeki ÇED süreçlerini takip etmekteyiz.
Derneğimizin doğrudan açtığı dava yok. Bölgemizde Çanakkale Barosu davaları
açıyor. Hukuki mücadele dışında, ÇED süreçleri boyunca ÇED dosyalarının
incelenmesi, görüş ve eleştirilerin Çevre ve Şehircilik Bakanlığına
gönderilmesi, halkın katılımı ve inceleme değerlendirme komisyonu
toplantılarına katılınması konularında faaliyet gösteriyoruz.
3. Hukuksal mücadeleye devam etmek gerekiyor, ancak
hukuk aramanın getirdiği maddi külfetleri karşılamak iyice zorlaştı. Bu da hak
arama mücadelesini zayıflatıyor. Bu nedenle, dava ve bilirkişi masraflarının
STK’lere muaf olması konusunda yeni kampanyalar başlatmak gerektiğini
düşünüyoruz.
4. - Ekoloji mücadelesinde iş birliği, deneyim ve bilgi
paylaşımı eksikliği: Çözüm, ağ oluşturma.
- Hak aramanın siyasi baskılar nedeniyle güç hale gelmiş
olması: Çözüm: Savunuculuğun geliştirilmesi
- Hukuksal mücadeleden sonuç alınamaması nedeniyle
yılgınlık: Çözüm: Dayanışma.
5. Bölgesel ve ülke çapında ortak örgütlenmeleri
ve ağları oluşturmalı, gücümüzü birleştirmeli, bilgi ve deneyimlerimizi
paylaşmalıyız. Birleşilirse daha fazla sonuç alınabileceğine inanıyoruz.
KARABURUN KENT KONSEYİ: ORTAK PAYDA OLAN DOĞA HERKESİ
KAPSAMALI
1. Karaburun’un mücadele etmek zorunda kaldığı sorun ne
yazık ki, tek değil. Yarımada, 2000’li yılların başlarında başlayan ve çok
büyük hızla artan, maden/taş ocakları, balık çiftlikleri ve rüzgar enerji
santralleriyle mücadele ediyor. Karaburun’un mücadelesi, adı ‘temiz ve
yenilenebilir’ konulan RES’lerin, ‘Ucuz balık’ kandırmacasıyla kurulan balık
çiftliklerinin, ekosistem üzerindeki ağır ve geri döndürülemez
tahribatını durdurmak içindir.
2. RES’lere karşı 12 dava açıldı. Bu davaların tümünü,
neredeyse idare mahkemelerinde kazandık. Danıştayda temyiz süreçleri devam
ediyor. Anayasa Mahkemesi’ne yaptığımız başvurular da incelemede. Tüm bu
eylemlerimiz Karaburun’un ortak görüşü oluşturarak yürütülüyor.
3. Hukuksal süreçler, mücadelenin olmazsa olmaz
parçası. Karaburun’da son 4 yılda zeytinlik alanlarda kurulmak istenen üç taş
ocağının izinleri mahkeme kararlarıyla iptal edildi. Bu ‘yatırımlar’
durduruldu. RES’lere karşı yürütülen hukuk mücadelesi olmasaydı 284 türbinin
tamamı kurulmuş olacaktı. Ancak kazanılan davaların temyiz süreçlerinde vahim
kararlar da alınabiliyor. Bunun en çarpıcı örneğini de ‘ÇED olumlu kararı’
iptal edilen Sarpıncık RES’in temyiz sürecinde Danıştay 14. Dairesi, yerel
mahkemenin kararını bozmakla kalmayıp, davanın reddine karar verdi. Bu davamız
şimdi Anayasa Mahkemesinde. Hukuk arayışının, mahkeme/bilirkişi incelemeleri
masrafları açmak zorunda bırakıldığımız dava sayısıyla birlikte de karşılanması
çok güç meblağlara ulaşıyor. Bunları da dayanışma ile aşmaya çalışıyoruz.
4. Ekoloji mücadelelerinin önündeki en önemli sorunları
arasında çevre mevzuatının eksiklikleri ve kazanılan çevre davalarının
yok sayılması yer alıyor. Diğer önemli bir sorun ise, doğası gereği muhalif
olan ve antikapitalist bir özellik taşıyan ekoloji mücadelesinin,
doğrudan bir siyasal mücadele olarak algılanması, ekoloji mücadelesinin,
siyasal ve ideolojik farklılıkların çekişme alanına
dönüştürülebilmesidir.
5. Öncelikle, yereldeki ekoloji hareketleri kendi
içlerinde en geniş mutabakatı sağlamalı. EGEÇEP örneğinde olduğu
gibi bölgesel ekoloji mücadelesi yapılanmaları güçlendirilmeli. Ekoloji
hareketinin öncelikli konusunun, doğayı ve yaşamı koruma/savunma ortak
paydasında güçlenmesi gerektiğini düşünüyoruz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder