30 Aralık 2013 Pazartesi

Gün olaydı, Van olaydı...



Özer AKDEMİR


Bayram arefesi güneşi kentin üzerine vurduğunda Sanat Sokağı dolmaya başladı. Ellerinde koca koca karton kutular, çuvallar, bohçalar, tekerlekli uyduruk el arabalarıyla sokağa açılan bütün yollardan çıkıp geldi seyyar satıcılar. Alışkan hareketlerle, Kürtçe Türkçe küfürler, şakalar, gülüşmeler, sigara dumanları eşliğinde tezgahlar kuruldu ağır ağır. Güneş doğalı henüz bir iki saat olmuştu ama Anadolu’da günün ilk yüzünü gösterdiği kentti burası. Gün çabuk yükseliyor, tez ısıtıyor ve zaman doğunun efsunlu soluğunu Anadolu’ya yaymak için acele ediyordu...

KETE

Sanat Sokağı girişinde, depremin izlerini hala taşıyan Telekom binasının duvarı dibine vuran güneş, kafanızı kaldırıp karşınıza bakmanıza bile izin vermiyordu. Küçük hasır taburelere kurulmuş kaçak çay yudumluyorduk. Daracık sehpanın ayağının biri kilit taşlı kaldırımın boşluğuna geldiğinden havadaydı. Önümden dikkatlice geçip yan tabureye ilişen adam, az ötede tezgah kurmaya çalışan seyyar satıcılara doğru seslendi, “Kadir, gel ekmek ye”. Ekmek dediği, Van’ın meşhur ketesiydi. İrice bir ayçiçeği başı büyüklüğünde, nar gibi kızarmış, üzeri susamlı, dumanı buğulanan, sıcacık… Pantolon kemerlerini yan yana dizen Kadir, işini bırakıp adamın karşısına oturdu. İki çay istediler. Gırtlama yaptıkları şekerle sıcak keteyi bölüştüler.
Gün olaydı Van olaydı
TORUN TATLIDIR BİLİYOR MUSUN?

İlk lokmasını ağzına götürmeden keteyi uzattı bana adam; “Buyur”. Van’da, güneşin insanın alnını çatlattığı bir sabahta, işte böyle tanıştık Abdülaziz Yetkin’le.

Torunuymuş karşısında oturup, utangaçça ketesini yiyen delikanlı. 20 yaşlarında gösteriyor ama daha küçük olduğunu söylüyor dedesi, “17 yaşında. Ocakta 18 olacak. Büyük gösteriyor, boyundan posundan. Babası gırto, amcası uzun bunun”. Kerim Lise öğrencisiymiş ama bayram öncesi üç beş kuruş kazanmak için seyyar satıcılık yapıyormuş, onlarca yaşıtı gibi.

“Torun tatlıdır biliyor musun?” diyor Abdülaziz abi, “Tezgahını gece sabaha kadar ben bekledim, kıyamamışım ona. Şimdi o geldi ben eve gideceğim.” SGK’dan emekli olmuş Abdülaziz Yetkin. İki yıl önceki depremin yarasını sarmaya çalışan kentte, çoluk çocuk tutunmaya çalışan emekçilerden birisi.

DÖVÜŞ KAVGA OLMASIN

Bölgede silahların susmasından çok memnun; “Gece gündüz dua ediyorum. Rabbim tüm dünyaya barış koy, hiçbir dövüş kavga olmasın diye. Senin benim oğlum-kızım ölmediğinden başkasının çocuğunun ölmesine meraklıyız. Bu küçüklerin değil, büyüklerin kusuru”. Belediyeden de memnun Abdülaziz Yetkin, “ama bizim halkımız biraz ona yardımcı olsa, iş çıkarmasa…”

70-80 yaşlarında gösteren yaşlı bir kadın geliyor yanımıza. Avucunu açarak Kürtçe bir şeyler söylüyor. “Bayramdır, hayır zamanlarıdır, bize yardım edin” diyormuş. Abdülaziz abi biraz kete veriyor yaşlı kadına. Van sokaklarında, insanların iç içe geçtiği daracık çay içilen alanlarda ellerinde pasaportları, kucaklarında kundaktaki bebekleriyle dilenen Suriyeli göçmenlerden söz açılınca sesi kırılıyor; “Allah kimseye göstermesin. Onlara yardımcı olmazsak insanlığımızdan utanmamız lazım”.

Yarım saati anca bulan tanışlığımızdan, kırk yıllık ahbap gibi ayrılıyoruz Abdülaziz abi ve torunuyla. “Giderken hala bir emrin var mı?” diyor, kaçıncı defa…

Van’da gün daha da yükseliyor. Alnımızdaki ısısı yukarılara doğru yayılıyor. Sanat Sokağında tezgahlar kuruldu. Kaçak sigara, çay, ayakkabı, kemer, poşu, her türden giysi, oyuncak… Sokağı seyyar satıcıların sesleri dolduruyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...