29 Kasım 2015 Pazar

Ekoloji mücadelesi barışın da mücadelesidir






"Dağlar, insanlar ve hatta ölüm bile yorulduysa şimdi en güzel şiirdir barış" demişti büyük usta Yaşar Kemal. Yüzyıllardır türlü savaşların da ana vatanı olan Anadolu, yine barışa hasret, yine savaştan yorgun, yine gözü yaşlı analarla dolu...
Oysa sadece ana-babaları, eşleri, kardeşleri ağlatmıyor savaş. Akan kan, dökülen gözyaşı, tutulan yasın başka yansımaları da var yaşamda. İnsan odaklı anlayışın ötesine geçince savaşın, çatışmaların ağaca, kurda, kuşa, börtü böceğe zararı da görülebiliyor. Onların dili yok, onların çığlıklarını duyan çok az. Sadece savaş değil elbet, savaşın oluşturduğu ortam, perdelediği gerçekler, ötelediği adalet doğanın talanının, emeğin sömürüsü için de en uygun ortamı sağlıyor.
Doğanın çığlığını duyanların başında onu saldırılara karşı koruma mücadelesini örgütlü bir şekilde sürdürmek için çabalayan yaşam savunucuları geliyor. Ege Bölgesinde doğaya uygulanmak istenen kapitalist yıkım ve talana karşı yaşam alanlarını koruma mücadelesi verenlerin örgütü Ege Çevre ve Kültür Platformu (EGEÇEP) doğanın çığlığını en iyi duyanların başında geliyor.
7 Haziran seçimlerinin hemen ertesinde Kürdistan coğrafyasında ormanlar yakılmaya başladığında batıdan buna en önce ve sert tepki gösteren örgüt EGEÇEP oldu. "Cudi'deki yangın herkesi yakar" başlıklı bir bildirinin platformun son cümlesi ekolojik yıkım politikalarına karşı duruşunu da ortaya koyuyordu;
"EGEÇEP olarak, Cudi Dağları da, Madran dağları da, Kaz Dağları’da, Cerattepe, de, And Dağları’da, Alpler de bizim dağlarımızdır. Doğa katliamlarının karşısında “yurdumuz bütün cihandır bizim”…
7 Haziran seçimlerinin ardından tekrar başlayan çatışmaların Ege Bölgesindeki ekoloji mücadelelerine yansımalarının yanı sıra doğanın ve insanlığın barışa özleminin nasıl gerçekleştirileceği ile ilgili görüşlerini aldığımız EGEÇEP Yürütme Kurulu üyeleri şunları söylediler:
 
EKOLOJİ MÜCADELESİ DEMOKRASİ MÜCADELESİ İLE BİRLEŞMELİ
Hülya Yılmaz (EGEÇEP Eş Dönem Sözcüsü)
Gerek  Türkiye’nin içinde yer aldığı coğrafi bölgede yaşanan savaşlar, gerekse seçimlerden sonra ülkede giderek artan çatışma ve şiddet ortamı doğal olarak tüm gündemleri geri plana itiyor. Yaşanan bunca kıyım, acı, yaşanılan  dramlar nedeniyle savaşa karşı barışın sesini yükseltme mücadelesi  ister istemez  öncelikli mücadele  konusu  oluyor ve tüm diğer  alanlardaki çalışmalar geri planda kalıyor. Daha insan yaşamını koruyamazken ekosistemi korumaya çalışmanın ekoloji mücadelesi için çaba gösteren kesimlerde  diğer mücadele alanlarında çalışanlarda da olduğu gibi  üstesinden gelinmeye çalışılsa da  zaman zaman bir çaresizlik duygusu yarattığı da bir gerçek. İnsan hakları, hukuk ve demokrasinin olmadığı bir ortamda  ekoloji mücadelesini   bu alanlardaki mücadele ile birleştirmenin gereği bugün her zamankinden de önemli bir noktada. Daha doğrusu ekoloji mücadelesinin  aynı zamanda bir demokrasi mücadelesi olduğu  gerçeği çok açık. Hukukun, demokrasinin olmadığı koşullarda ekoloji mücadelesi verilmesi, daha doğrusu mücadeleden sonuç alınması daha da zorlaşıyor. Tüm olumsuzluklara karşın; mücadelelerin birleştirilmesi , dayanışılması çok daha güçlü olmamızı sağlayacaktır.
SAVAŞ ORTAMIYLA DOĞANIN TALANI DAHA DA ARTTI
Merih Akın Yücel (EGEÇEP YK üyesi)
  7 haziran seçimlerinden bu yana,  doğa talanı daha çok arttı. Hukuk tanımayan girişimlere acele  bir telaşla  yol verildi ( örn: Efemçukuru altın madeni için İDK toplantısının 20 ağustosta yapılması).  1 kasım seçimlerine kadar, ne pahasına olursa olsun verilen sözler yerine getirildi.  İktidardaki siyasi parti,  alacağı oylar  açısından  rakip olarak gördüğü bazı isimleri, yayın organlarını ve işletmelerini  yok etme çabasına girdi.
   Barışa gelince, henüz gelinmedi. Halklar daha çok ayrıştırıldı. Terör tırmandı. Can kaybı arttı. Önlem alınmadı.
SAVAŞLAR DOĞAYA DA ZARAR VERİYOR
Mustafa Erkalkan (EGEÇEP YK üyesi):
7  Hazirandan  sonra    yeniden   başlayan   çatışmalar, insanlar  kadar  doğaya  da  büyük   zararlar  veriyor. Atılan  kimyasallar ve   bombalar   şehirleri  harap  ettiği  gibi tarım  arazilerini,  ovaları,  ormanları yakıyor, tarım  arazileri  o  kimyasalların verdiği  zararla   yıllarca   kullanılmayacak  hale  getiriyor.  Bu  arada, doğada  ,  ormanlarda   yaşayan  binlerce  flora  ve  fauna  ölümcül  zararlar  görüyor...
BARIŞA MECBURUZ
Av. Berrin Esin Kaya (EGEÇEP YK üyesi)
Barış tüm canlıların mecbur olduğu bir süreç. Aslında yaşamın kendi içindeki düzenini, ritmini bozarak yine tüm yaşayanları bu sürece hasret bırakan tek canlı da maalesef insan. Sadece ülkemiz veya yakın çevremizde yaşananlarla değil, dünya üzerindeki çatışmalı ortamlara bakıldığında insanlığın sürekli bir savaş halinde olduğunu görülebiliyor.  Bu kapitalist sistemin kaçınılmaz siyaseti.  Milyonlarca insan yaşamla ölüm arasında tercih yapmaya zorlanırken, yaşadıkları yeri terk etmek zorunda bırakılırken, açlıkla karşı karşıyayken yaşam alanlarının korunması için mücadele etmesini düşünmek neredeyse bir hayal.
7 Haziran seçimlerinden sonra savaş ortamına girilmesi ve baskı, korku siyasetinin geliştirilmesinin ekoloji mücadelesini de olumsuz yönde etkilediği çok açık. Pek tabii ekoloji mücadelesi de bundan nasibini almıştır. Yoksa Türkiye’nin üçüncü büyük şehri olan İzmir’in suyunu zehirlediği bilimsel olarak kanıtlanan Efemçukuru altına madenine karşı sürdürülen bu sessizlik anlaşılır bir durum değil. İşte bu nedenle ekoloji mücadelesi aynı zamanda barış, demokrasi, insan hakları, hukuk mücadelesidir yani yaşamın her alanını kapsamaktadır. 
 
YAŞAM SAVUNUCULARI SAVAŞA KARŞIDIR
Av. Arif Ali Cangı (EGEÇEP Hukuk Komisyonu üyesi)
Savaş ortamında yaşam alanları korunamaz. Bir yandan canlar giderken, diğer yanda uzun erimli can alacak, sağlıklı yaşamı tehdit eden çevre kirliliğini, doğa talanını gündem yapmak çok zor. Savaş varsa tüm barış yanlıları savaşı durdurmakla uğraşır, 7 Haziran sonrası yeniden başlayan çatışma sürecinde, yaşanan kitlesel katliamlarda da öyle oldu. Ekoloji hareketleri barış çalışmalarının dışında kalamazlar, barış hareketinin önünde yer alırlar. Çatışma ve katliamların sıcak gündem olduğu dönemde ekoloji mücadelesi ister istemez ikinci plana düştü. 
Savaş kirlenmedir, yok etmedir, savaşın devam ettiği yerde ekolojinin korunması da mümkün değildir. İnsanın insanla, insanın doğayla barışı sağlanmadan, gerçek bir barıştan söz edilemez. O nedenle yaşam savunucuları savaş karşıtıdır, öyle olmaya devam edeceklerdir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...