15 Aralık 2019 15:57
Muğla'da gerçekleştirilen "Madenciliği
konuşuyoruz" çalıştayında ülkemizdeki madencilik politikaları ve
uygulamaları tartışıldı.

Ülkemizdeki madencilik politikaları ve uygulamaları; bilim
insanları, politikacılar ve uzmanların yanı madencilik yapılan yörede yaşayan
köylüler tarafından "Madenciliği konuşuyoruz" çalıştayında konuşuldu.
Madencilik sektör temsilcilerinin de katıldığı çalıştayda köylüler,
"sessiz çığlığımızı duyun artık" dediler.
MADENLERDE HERKESİN HAKKI VAR
Çalıştayın açılışında yapılan konuşmalarda TMMOB adına söz
alan Engin Fırat Ata, neoliberal çağda madenciliğin kamu yararından çok birkaç
kişinin yararına yapıldığını ifade etti. Ata, "Madenler üzerinde herkesin
hakkı vardır, bir avuç kişinin değil" dedi.
CHP'nin Doğa Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı
Gülizar Biçer Karaca çeşitli konularda çevre sorunları ile karşı karşıya olan
yurttaşların çağrıları üzerine Anadolu'yu karış karış dolaştığını belirterek
akıl almaz birçok vahşi madencilik uygulaması ile karşılaştıklarını söyledi.
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAŞKANI GÜRÜN: "BİZE HİÇBİR BİLGİ
VERMİYORLAR"

Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Gürün sayısal
veriler, haritalar ve grafiklerle desteklediği konuşmasında yerel yönetimler
olarak kendilerine resmi olarak hiçbir bilginin verilmediğini ifade etti.
Madencilik sektörünün Muğla'da ve ülkenin dört bir yanında çok önemli bir doğa
tahribatına neden olduğunu kaydeden Gürün, çıkarılan madenin işlenmeden
satılmasını son derece büyük bir handikap olarak niteledi. Gürün;
"Muğla'da nerede, ne kadar maden ruhsatı var gibi bilgilerini resmi olarak
alamıyoruz. Sağdan soldan bilgi çalıp doğruya ulaşmaya çalışıyoruz. Bu kadar karanlık
bir şey doğal olarak şüpheyi de çoğaltır" dedi. Muğla'nın
yüzölçümünün %27’sinin maden ruhsat alanı olduğunu belirten Gürün, "Hiçbir
şekilde yerel yönetimlere bilgi verilmeden, padişah fermanı gibi veriliyor bu
ruhsatlar. Ruhsat verilen alanda Sit mi var, orman mı var hiç dikkat
edilmiyor" diye konuştu. Muğla'da 2014’ten önce 449 maden ocağının
ruhsatlandırıldığını, 2014 yılından sonra ise 192 madene ruhsat verildiğini
aktaran Gürün, toplam 641 maden alanının çoğunun ormanlarda olduğuna dikkat çekti.
“BACA GAZI ÖLÇÜMÜ YAPILMIYOR”
Termik santrallere filtre takılmamı tartışmalarına da
değinen Gürün şunları söyledi; "Yatağan yıllarca filtre takmadı. Sağlıkla
ilgili negatif etkilerini açıklayamadık, çünkü araştırılmadı. Filtre
takılmasını geciktirmek için baca ağzından çıkan dumanın, külün zararlarını
kamuoyundan sakladık. Yıllar sonra Yatağan'a filtre takıldı ama bu filtrelerin
ne kadar neyi arıttığını, hangi zararlı maddeleri tuttuğunu bilemiyoruz. Baca
gazında bunu ölçen cihaz yok.
“BACA KÜLÜNDE URANYUM VAR”
Çalıştayın öğleden önceki ilk oturumunda konuşan Dünya
Gazetesi tarım yazarı Ali Ekber Yıldırım, Türkiye'deki tarım sektörü verilerini
anlattı. Geçmişte bir tarım ülkesi olan Türkiye'nin bugün 15 milyar dolarlık
tarım ürünü aldığını ifade eden Yıldırım, yanlış madencilik ve enerji
politikaları nedeniyle sadece toprağı değil, suyun da kirlendiğini belirtti.
Yıldırım, 17 yıldır iktidarda olan AKP'nin genelde tarımdan anlamayan kişileri
tarım bakanı yaptığına dikkat çekerek, her gelen bakanla birlikte farklı bir
tarım politikasının gündeme getirildiğini vurguladı. Prof. Dr. Doğan Kantarcı
madenciliğin orman ekosistemlerine etkileri başlıklı sunumunda Muğla bölgesinde
çalışan üç termik santralle ilgili açılan davalarda bilirkişi olarak
bulunduğunu belirterek, yaptıkları araştırmalarda korkunç değerlerle
karşılaştıklarını söyledi. Termik santrallerde yakılan kömürlerin içinde
uranyum olduğunu ve baca külünde de bu nedenle uranyum bulunduğunu kaydetti.

Kantarcı, konuşmasında Kanal İstanbul tartışmalarına da
değinerek, "1600 sayfalık ÇED raporunu okudum. Bu ÇED raporu değil,
projenin çevresel etkileri yok içinde" dedi.
“TARİHİ VE KÜLTÜREL VARLIKLAR YOK EDİLİYOR”
Arkeolojik açıdan madencilik faaliyetlerini anlatan Prof.
Dr. Ahmet Tırpan "1980 yılından itibaren Yatağan bölgesinde kömür
alanlarındaki arkeolojik değerleri kurtarmak için çalışmalar yaptık. Ancak
kumpaslarla bizi buradan uzaklaştırıldık. Tespit ettiğimiz sit sahaları dışında
başka Sit sahası tespit edilmedi. Bölgedeki tarihi ve kültür varlıkları yok
edilmeye devam ediyor" dedi.
“MESELE TOPLUMSAL ADALET MESELESİ”
Çalıştayın öğleden sonraki ilk oturumunda konuşan bağımsız
araştırmacı Duygu Avcı, madenlerin alternatif ekonomisi başlıklı sunumunda,
"Türkiye’deki madencilik uygulamalarına baktığımızda çevresel ve toplumsal
etkilerin gerektiği gibi dikkate alınmadığını düşünüyorum. Aslında bu etkileri
topluma getirdiği maliyetler var. Bu maliyetler toplumda birtakım
kesimlerin üzerine yükleniyor. Mesele toplumsal adalet meselesi" dedi.
Reklam
“DEVLET KÂR PEŞİNDE”
Av. Fevzi Özlüer madenciliğin hukuku ve politikası başlıklı
sunumunda madencilerin ve devlet kurumlarının madencilik ile ilgili süreçlere
yurttaşları katılmasını istemediğini belirtti. Özlüer, "Yurttaşların kamu
yararı, kamu düzeni beklentileriyle şirketlerin kısa sürede hızla kâr elde etme
beklentisi çatıştığında devlet kısa sürede kâr beklentisini karşılayan
uygulamalara yöneldi".
DIŞ GÜÇLER MASALININ ÇIKIŞI!
Çalıştayda "Madenciliğin söylemleri başlıklı" bir
sunum yapan gazetemiz İzmir Temsilcisi Özer Akdemir ise ülkede gelişen her
ekoloji mücadelesine yönetilen "bu karşı çıkışların ardından ülkenin
kalkınmasını istemeyen dış güçler var" söyleminin kökenlerini aktardı. Bu "psikolojik
savaş" tekniğinin" ilk kez uygulandığı Bergama Köylü hareketinin bu
yöntemle sönümlendirildiğini belirten Akdemir, "Bu oyunda çok önemli bir
işlevi olan Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı kitap sahte belgeler, bilgiler ve
sayısal verilerle kurgulanmıştır. Bugün hala bu kitabın ve dış güçler yalanının
yaşam alanlarını savunanlara karşı kullanılması kullananlar için ne kadar utanç
verici bir durum olsa da bu aynı zamanda ekoloji mücadelesinin bu yalanı
deşifre etmekteki yetersizliğini ortaya koymaktadır" dedi.
"SİLİKOZİS HASTALARI ÖLDÜKLERİNDE BİLE..."
Öğleden sonraki ikinci oturumda Prof. Dr. Kayıhan Pala,
madenciliğin sağlığa etkilerini anlattı. Sözlerine "Madenleri ve enerjiyi
kapitalizmin sınırları içerisinde tartışamayız" diye başlayan Pala,
"Dünyada her yıl dokuz milyon insan çevresel kirlilik nedeniyle hayatını
kaybediyor. Türkiye ye maliyeti ölümlerin yüzde 12 sinden daha fazlası çevresel
kirlilikle ilişkili. Bir yılda yalnızca hava kirliliği nedeniyle erken ölen
insan sayısı 52.000! Kâr hırsı bu kadar insanı öldürürken kömürü çıkaralım mı
çıkarmayalı mı diye tartışamayız. Ülkemizde meslek hastalıkları konusunda
hiçbir bilimsel veri yok. Her yıl kırk binden fazla insanın istatistik verilere
girmesi gerekir. Oysa bu istatistiğe giren sayı 500. silikozis hastaları hayatlarında
kaybettiklerinde dahi silikozis hastası olarak verilerde yer alamıyorlar"
dedi.
"MADENCİLERDEN İKLİM KRİZİ SÖZÜNÜ DUYAMADIK DAHA"
Prof. Dr. Doğanay Tolunay madenciliğin iklim krizine
etkileri başlıklı sunumunda madenciliğin her aşamasında yoğun sera gazı
salımlarına neden olduğunu ifade etti. Tolunay, "526 milyon ton sera gazı
salımı yapıyoruz ülke olarak atmosfere. Madencilik sektörü burada ilk onuncu
sırada. Oysa daha madencilerden henüz iklim krizi diye bir şey duymadık"
dedi.
Reklam
MADENCİLER: HÜKÜMETLE YENİ MADEN YASASI HAZIRLIYORUZ!
Çalıştayda konuşan madencilik sektörü temsilcileri ise orman
bedellerinin fazlalığı, izin aşamalarının uzunluğu, yeteri kadar teşvik
edilmemesi gibi bir dizi yakınmalarda bulunduktan sonra AKP ile yeni bir Maden
Yasası çalışmasını birlikte yürüttüklerini söylediler. Maden sektörü
temsilcilerinin sözleri salonda bulunan köylüler ve yurttaşlar tarafından tepki
ile karşılandı.
Çalıştayda söz alan yöre köylüleri termik santraller ve
maden ocakları nedeniyle yaşamlarının, tarım arazilerinin, sularının ellerinden
alındığını, arkeolojik eserlerin yok edildiğini anlattılar.
“SESSİZ ÇIĞILIĞIMIZI DUYUN!”
Yatağan İkizköy'den gelen bir kadın şunları söyledi:
"Köyümüz kaderine terk edilmiş durumda. Sondajlar vurulduğundan bu yana
sularımız kalmadı. Her gün iki kere patlatılan dinamitlerle depremi de
yaşıyoruz. Bacalardan çıkan dumanı pisliği anlatamam. Çocuğum nefes alamıyorum
diyor. Ormanlarımızı elimizden alınmaya çalışılıyor. Zeytincilikle geçiniyorduk
şu an bir tane bile zeytinimiz kalmadı. Verdiğimiz psikolojik savaşı anlatamam.
Eşim 2 yıldır ilaç kullanıyor, insan içine çıkamıyor. Doğayı katletmesinler
artık. Ankara'ya kadar gittik ama sesimiz duyulmuyor. Sessiz çığlığımız var.
Dedelerimizin topraklarını parayla satmak istemiyoruz inatla zorla elimizden
almaya çalışıyorlar. Şu anda zehir soluyoruz". (Muğla/EVRENSEL)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder