Bu dünyaca ünlü kaya resimlerinin yakınına kadar sokulan
maden işletmeleri, Latmos da bulunan ve henüz keşfedilmemiş bu 8 bin yıllık
sanat eserlerinin en büyük düşmanları idiler. Hala da öyleler aslında. Yörede
ekoloji mücadelesini sürdüren örgütlenmelerden EKODOSD'un çabalarıyla Latmos'un
bir kısmı geçtiğimiz günlerde madenciliğe kapatıldı. Bu sevindirici bir haber
tabii ki. Ama bir de işin öteki tarafına bakalım; bu koruma kararı alınana
kadar kaç kaya resmi, tuvalet taşı, banyo mermeri gibi işlere malzeme üreten
maden işletmelerince yok edildi?
Ya korunan alanın dışında kalan eserler - ki bu koruma
sınırlarının dışında da birçok eser olduğu biliniyor - Onlara ne olacak? Onları
da mı tuvalet taşı yapıp 8 bin yıllık tarihin içine edeceğiz?!..
Bergama yakınlarındaki Allianoi Antik Kenti sürekli kaynayan
sıcak suyu, hamamı, antik sütunlu sokakları ile 2000 yıl öncesinden günümüze
kadar gelen tek sağlık yurduydu. Bugün bile sulama kanaletleri yapılmamış, ömrü
50-60 yıllık Yortanlı Barajı'nın sularına teslim edildi! Allianoi Su Perisi'nin
yurdu olarak bilinir ve Doç. Dr. Ahmet Yaraş başkanlığında uzun emeklerle süren
kazılarda çıkarılan su perisi Nymphe heykeli muhteşem bir güzelliğe sahiptir.
Bergama müzesinde sergilenen heykel, ne yazık ki toprağından koparılmış, yurdu
sular altına gömülmüş bir hüznü de simgeler bugün.
Çine Barajı altında bırakılan, 2400 yıllık İncekemer
Köprüsünü suya gömülmesinden sadece birkaç ay önce gören, üzerinden karşıya
geçen birisi olarak onunu güzelliğini nasıl anlatmalı bilmem ki? Tanrı Apollon
tarafından derisi yüzülerek öldürülen Çoban Marsias'ın gözyaşlarından doğan Çine
Çayı ağlaya ağlaya aldı koynuna İncekemeri!
Ya Aliağa'daki sanayi kuruluşlarının acımasız işgaline terk
edilen Kyme antik kentine neler demeli? Belki bir Bergama, belki Efes kadar
görkemli ve onlardan daha da geniş bir alana sahip antik kent bugün küçücük bir
tepeciğe sığınmış kalmış adeta. Üzerinde yeni fabrika bacaları, yeni cüruf
dağları, yeni gemi enkazları yükselip duruyor. Kyme ne söylesen fayda etmiyor!
Şimdi de tarihi 10 bin yıldan öncesine giden kadim
Hasankeyf'i yok etmek üzere yasa çıkardılar. Geçtiğimiz günlerde çıkan torba
yasanın içine koydukları madde ile Ilısu Barajının yapımı için gerekli yasal
düzenlemeyi de yaptılar. Bu Hasankeyf'in yok olması anlamına geliyor. Geçen yıl
Eylül ayında gittiğimde Dicle'nin ortasında kalan köprü ayakları hummalı bir
şekilde taş ve betonlarla kaplanıyordu. Güya baraj su tuttuktan sonra köprü
ayakları böylece sulardan korunacaktı!
Hiç kimsenin göçmek istemediği kentteki vatandaşlar 3-5 kilometre ötede,
çıplak bir tepenin yamacına yapılan TOKİ tipi çirkin evlerden oluşan Yeni
Hasankeyf'e göç etmeye zorlanıyorlar.
Hasankeyf'in birkaç kilometre ötesinde, tarihi
Göbeklitepe'den bile eskiye gittiği söylenen, "en azından ona
yaşıt" denilen Hasankeyf Höyüğü de sulara gömülecek. Ne
kaybettiğimizi, dünya kültürünün hangi gizemli parçasını yok ettiğimizi bile
bilemeyeceğiz!
Tüm bu güzellikleri görüp, değerini öğrenip, küçük
hesapların, günlük rantların elinde yok olmasına engel olamayıp veda etmek ve
arkalarından böylesi yazılar yazmak hiç de kolay değil. Kaybettiklerimizin
acısı, eğer engel olamazsak yenileriyle birleşecek. Ülke bir antik kentler,
kültürler ve giderek halklar mezarlığına dönecek!
Bazen, ücra bir Anadolu kasabasında yaşayan ve ömrünü burada
sonlandıran küçük bir esnaf, ya da bir dağ köyündeki zeytinleriyle hemhal olup,
tarlasının toprağına karışan ve dünyayı da sadece o dağdan, o ovadan, o zeytin
ağaçlarından ibaret sayan mı daha şanslı diye düşünmeden edemiyorum.
Bu kadar doğa, bu kadar kültür, bu kadar canın katledildiği
ülkemizde ne yazık ki çok gezen çok üzülüyor!..
13 Şubat 2016
http://www.izgazete.net/yazi/23/cok-gezen-cok-uzulur13 Şubat 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder