5 Ekim 2021 Salı

"Ambarımızda da su kalmadı" diyen Erol Kesici: Kuraklık takdiri ilahi değil, siyasi

 05 Ekim 2021 23:16

Doç. Dr. Erol Kesici, yer altı sularının da hızla azalmasına atıfla "Artık ambarımızda da su kalmadı" diyor ve ekliyor: "Kuraklığı iklim krizine bağlamak işin kolayına kaçmaktır."

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrense

Özer AKDEMİR
İzmir

Kuraklık artık hiçbir şüpheye yer verilmeyecek derecede kapımızı çalmış durumda. Göllerimiz, nehirlerimiz,  sulak alanlarımız birbiri ardına kuruyor. Akademik ömrünün tamamını su üzerine çalışmalara adayan Emekli Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erol Kesici kuraklığın iklim krizine bağlanmasını işin kolayına kaçmak olarak yorumlayarak su yönetimi konusunda yapılan hatalara dikkat çekti. Kesici’ye göre susuzluk ve kuraklık tam bir felaket ve Türkiye yer altı sularını da bitirerek ihtiyaç akçesini de tüketti. Kesici sorularımıza şu yanıtları verdi:

"TEMEL SORUN POPÜLİST YAKLAŞIMLAR"

Aylardır ülkenin büyük bir bölümüne kayda değer bir yağış düşmüyor. Kuraklık olgusunu, yağışın olmaması, nehirlerin, göllerin kuruması ve son olarak yer altı sularının çekilmesini sadece iklim krizi ve küresel ısınmaya bağlamak ne kadar doğru?

Öncelikle şunu söyleyelim; iklim krizine sığınıp da bilim dışı akıl dışı yanlışlıklar yapılırsa durum çok daha kötüye gidecek. Tarımla anılan bir ülke iken bu gidişle bırakın gıdayı suya bile bağımlı hale geleceğiz. “Küresel ısınma var, iklim krizi var. O nedenle böyle oluyor” deniyor. Bu tamamen yanlış bir bilgi. Bizim şunu söylememiz gerekiyor; suların olmadığı bölgelerde neden yağış yok? Çünkü su olmadığı, nem olmadığı için. Çok nem varsa zaten yağış olur. Suyun kaynağı nehirlerdir, çaylardır, göllerdir, denizlerdir. Fakat göllerdeki buharlaşma ile denizlerdeki fiziksel olarak birbirinden farklıdır. Yani denizlerdeki nemin, iç kısımlardaki neme faydası yok. Diyorlar ki küresel ısınma nedeniyle göller, nehirler kuruyor. Hayır! Küresel ısınmaya neden olanlar iklim krizine de neden oluyor. Yani temel sorun popülist yaklaşımlar, sistem sorunu.

Nerelerde yanlış yapıldı?

Eskiden birçok yöremizde ek sulama yapmadan bile ürün üretebileceğimiz alanlarımız çoktu. Çok aşırı su kulandık. Yüzde 80’i tarıma gitti suların. İnsanlar yanlış bir şekilde sulu tarıma sevk edildi. Sulu tarım en rahat tarımdır. İlk önce biz hidrolojik kuraklığı yarattık, bu da iklim kuraklığına neden oldu. Ondan sonra da tarımsal kuraklık geldi. İç Anadolu gibi kurak bir havzada neden sulak tarım yapıyorsunuz? Bunu yıllardır söylüyoruz, suyu bitirirsiniz diye.

Reklam

"FELAKETLERİ YAŞAYARAK ÖĞRENİYORUZ"

Kuraklığı doğal bir döngü olarak açıklayanlar da var hocam. Bu konuda ne dersiniz?

Bir sürü bilim dışı şeyler söyleniyor, yok göllerin suları 7 yılda bir çekilir, yağmur duası yapılsın gibi. Bu çok mantıksız olan bir şey. İnançlara saygım sonsuz ama bu cahillik. Biz birçok şeyi felaketi yaşayarak öğreniyoruz. Türkiye’de yüzlerce üniversite varken, internette bilgiye ulaşmak bu kadar kolayken, bilim insanları bas bas bağırırken, bilimin ışığı varken hâlâ akılsızlığa devam edersek, felaketleri hâlâ yaşayarak öğrenme durumuna bırakırsak bu çok büyük bir tehlike. Bilim felaketleri öngörüyorken bunu yaşamadan önlemeye bakmamız lazım. 30 senedir göllerin kuruyacağını söylüyoruz zaten. Doğal gölleri su deposu olarak düşünmememiz, bunun biyolojisini, ekolojisini de düşünmemiz gerekir diyoruz.

İklimi belirleyen yağışlardır. Su her şeyi şekillendirir. Su olmazsa hayat da yok. “Sudan ucuz” sözü var bizde. Oysa biz suyu sudan ucuz gördüğümüz için artık su yok. “Ekmek elden su gölden” mesela. Çok hoyrat bir şekilde kullandık suyu. Suyumuza göre tarımımızı ayarlamadık. Su, oy deposu olarak kullanıldı. Her yere bir gölet yapmak gibi. Yapay göller doğal göllerin suyunu çalıyor oysa. “Isparta’nın plakası kaç 32. 32 gölet yapacağız” demişti. Ben de gazetelere “Eyvah Adana yandı, zaten yanıyordu” demiştim”. Böyle bir bakışla siz nereyi yönetebilirsiniz? Ondan sonra bakıyorsunuz göllerin kurumasını iklimsel nedenlere bağlanıyor.

"SUYU DEĞİL ÜRÜNÜNÜ DÜŞÜNÜYORUZ"

Göllerimiz neden kuruyor o halde?

Burdur Gölü’nün kuruması iklimsel faktörlerle denmişti. Oysa bunun böyle olmadığı istatistiki verilerle ortaya kondu. Hem yanlış su kullanımı var hem de gölü besleyen derelerin üzerine barajlar, göletler yaparsanız göl olmaz. Bir de bu suları kirletirseniz o su göle dolsa bile işe yaramaz. Bizim önce suyu korumamız gerekir. Suyun ürününü düşünüyoruz hep; su ürünleri fakültesi, su ürünleri yüksek okulu, enstitüsü... gibi. Suyu değil hep ürününü düşünüyoruz, hep para para. Siz Türkiye’de 60 yılda 80 gölü kurutup Beyşehir Gölü gibi, Eğirdir Gölü gibi Türkiye’nin en büyük doğal su kaynaklarının bulunduğu yerin su seviyesini tarıma çekerseniz, gölün kıyı kenarındaki sazlık alanları kökünden sökerseniz küresel ısınmayı önleyemezsiniz! O sazlıklar kamışlıklar kökleriyle karbon dediğimiz, metan gazlarını bünyesinde tutar.

Reklam

"BU GÖLLER ARTIK ÖLDÜ, ÖLÜYÜ CANLANDIRABİLİR MİSİNİZ?"

Kuruyan göller tekrar canlanabilir mi?

Akşehir Gölü coğrafyadan 13 sene önce silindi. Meke Gölü bitti mesela. Mekke Gölü su tuttu, Akşehir Gölü su tuttu deniyor. Bu cahillik! O, 2-3 milyonluk göldü ve göl doğal dengesi ile biyoçeşitlilik ile çok önemliydi. Biyoçeşitliliğin yok edilmesi küresel ısınmanın da temel nedenlerinden bir tanesidir. Doğada çeşitlilik ne kadar fazlaysa mükemmel yaşam da ona göre iyidir. Meke Gölü 10 sene önce tamamen kurudu. Bu göller sizin benim gibi canlıydılar 10 sene önce. Ben öldükten sonra beni nasıl dirilteceksiniz? Tekrar su tutması mümkün değil. Bilimsel olarak göl değil bunlar. Akşehir mesele su birikintisi artık.

Eğirdir Gölü’nün 55-60 kaynağı olduğu söyleniyor. Alt taraftan birbirbirleri ile bağlıdır sular. Burdur Gölü’nün başı ağrıyorsa Akşehir’in de başı, Beyşehir’in de başı ağrır diyoruz. Bilime inanmak lazım.

"GÖLLER BİLİM İNSANLARINA BIRAKILSIN"

Peki ne yapmak lazım acil olarak?

Bir kere göllerin popülist ve politik yönetiminden vazgeçilmeli. Göller bilim insanlarına bırakılsın. Gölet modasından vazgeçilsin. Kurak tarım yapılan alanlara sulak tarımı teşvik etmek kadar yanlış bir şey olmaz. Tarımımızı baştan düzenlememiz gerek. Suyumuz ne kadarsa o kadar tarım yapmalıyız. Aç gözlülükten vazgeçelim. Bol su, bol kimyasal kullanarak tarım yapmamalıyız.

"VAHŞİ SULAMAYI YÜZDE 40’LARA DÜŞÜRMELİYİZ"

Su, yüzde 80 oranında tarımda kullanılıyor diyorsunuz. Bu oranı nasıl düşürebiliriz?

Yüzde 80’lere varan vahşi sulamayı yüzde 40’lara düşürmeliyiz. Bu mümkün. Toprak yapısına göre sulamayı ve bitki dokusunu ayarlayacaksın. Damlama suyunu toprak üzeri değil toprak altından yapmayı sağlamalıyız mesela. Üretimdeki bitkinin su ihtiyacını belirlemek gerekir. Çok basit, teknoloji ile çok kolay bu. Böyle yaparak biz sulama suyunu yüzde 40’lara indirebiliriz. Yani kurak alanda sulak tarımdan vazgeçeceğiz. Bugün Beyşehir’i bitiren pancar, soya, mısır, korunga gibi yem bitkilerinin hâlâ üretimine devam edilmesidir. Aşırı su ister bunlar. Havza bazında mutlaka bilimsel planlamaya gidilmeli ve bunlar kağıt üzerinde duramamalı. Bu ülke defalarca yasa çıkarmış göllerin, sulak alanların korunması ile ilgili ama hepsi lafta kalmış. İnsanları bilinçlendirmek gerekiyor. Bu işlerin takdiriilahi değil, siyasi olduğunu anlamamız lazım. Yoksa tanrı kendi yarattığı gölleri niye kurutsun?

Siyasi iktidarın ve bürokratların bu meseleye yaklaşımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aydın’da yapmış olduğumuz toplantıda valilik emri ile toplantımız basılmıştı! Biz vatan haini miyiz? Keşke 30 yıldır bazı bilim insanlarına karşı gösterilen defansa karşı, onlar haklı olsaydı da 60 yılda 80 göl kurumasaydı! Doğal göl diye bir şey kalmamış, 16 metreden 4 metreye düşmüş göl, hâlâ “Bir şey olmaz, olursa beni bacaklarımdan asın, göle atın” diyor. Zaten kuruyan göle atsak ne olur, kuruduktan sonra bacaklarından assak neye yarar!  

"YEDEK AKÇEMİZİ DE TÜKETTİK"

Yer altı sularında da önemli bir azalma olduğu söyleniyor. Konya havzasında toprakta derin çatlakların oluşması ve obruklar bu azalmanın bir sonucu mu?

Yer altı sularının da aşırı bir şekilde çekildiğini biliyoruz. Artık ambarımızda da su kalmadı.  En tehlikelisi o. Yedek akçemizi de tükettik biz. Bugün bütün göller su toplama havzalarıdır. Depremleri, obrukları, sel felaketlerini önlerler. Ormanlardaki yangını önlerler. Bu yıl bu kadar yangının olmasının nedeni küresel ısınma değil, nem azlığıdır. Çünkü göllerin bulunduğu bölgelerden kırağı, çiğ göremiyoruz artık. Su azaldı çünkü. Suyumuz azaldıkça buharlaşma da artıyor. Yer altı suları tükenmiş bir vaziyette. Geri beslenim olmuyor, akiferler bomboş. Binanın su boruları gibi bunlar artık borularda su yok. Göllerin mutlaka dinlendirilmesi geriyor.

Göller nasıl dinlendirilebilir?

Reklam

Üzerindeki yükler alınmalı. Göl hasta, doğal göllerin dip kısımları çok tehlikeli ağır metallerle dolu. Ülkemizde dereleri, gölleri çöp tenekesi olarak kullanmışız. Bunların olduğu yerlerde çeşitli kimyasal fabrikalar kurumuşuz. Atıklar hep göle, dereye verilmiş. Başka yerlerden su getirmek de en büyük cehaletlerden birisidir. Doğal göletler insan gibidir. Benim kanım size sizinki bana uymaz.

"ÇOCUKLARINIZA PARA DEĞİL, SU, TOPRAK, BESİN BIRAKIN"

Göllerde müsilaj olur mu?

Evet müsilaj aşırı derecede var göllerimizde. Eğirdir Gölü’nde var mesela. ‘Doğa olayıdır doğaldır’ diyorlar. Oysa değil. Marmara Denizi kirlenmeseydi müsilaj olmazdı. Mikroorganizmalar aşırı şekilde çoğalarak ortamı oksijensiz bırakıyor. Temel neden biyokimyasal reaksiyonlardır. Yani gölleri çürütüyorlar. Çocuklarınıza apartman, yat, kat, para bırakmayın. Bunlar bir işe yaramayacak ileride. İçebilecekleri sağlıklı su, toprak, besin bırakın, hava bırakın diyoruz.

https://www.evrensel.net/haber/444370/ambarimizda-da-su-kalmadi-diyen-erol-kesici-kuraklik-takdiri-ilahi-degil-siyasi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...