27 Temmuz 2013 Cumartesi

Gezi’nin ilk tohumunu Bergama Köylüleri attı



Özer Akdemir
Toplumsal muhalefetin dibe vurduğu bir anda, Bergama’nın tütün ve pamuk tarlaları arasından filizlenen çevreci ilk köylü hareketinin romanı Bergamalı Simo. Ferda İzbudak Akıncı’nın romanı, o güne kadar topraktan başka uğraşları olmamış kadınlı-erkekli köylülerin yaşam alanlarını koruma kaygısı ile başlattıkları direnişteki düşünce evrimini de anlamaya yönelmiş. Ferda İzbudak Akıncı’yla romanını ve Bergama Köylülerinin mücadelesini konuştuk.

Bergama köylülerinin siyanürlü altın karşıtı hareketini romanlaştırmak nereden aklınıza geldi?

Bir akşam televizyon haberlerinde, tüm mahkeme kararlarına karşın, Bergama Ovacık’taki altın madeninin işletilmeye başlandığını duydum. Yerimden fırlayıp, “Biri bunu yazsın artık!” diye bağırırken buldum kendimi. Birkaç dakika sonra bilgisayarın başındaydım. Ve o güne dek benzerini yakından hiç tanımadığım Simo, Bergama Akropol’ünde yamaca yaslanmış, dünyanın en dik tiyatrosunun basamaklarından, Bergama’ya, Bakırçay Ovası’na, uzaklarda bir pırıltı gibi görünen Çandarlı Körfezi’ne bakarak kopuk terlikleriyle aşağı inmeye başladı. Romanı yazmam yaklaşık iki buçuk yıl sürdü. 2007’nin sonlarına doğru bitti ve hemen yayımlandı.

Roman kahramanları Simo ve Yadigarı yaşadıkları yerleri ve mücadele süreci içerisindeki konumlarını nasıl kurguladınız?

Sokakta yaşayan bir insanla karşılaştığımda, varsaydığım hikayeleriyle birlikte görünür gözüme. Hiçbir şey umurlarında değil gibidir, ama belki de dünyada olup biten her şeyden çok etkilendikleri için o kırılma noktasını yaşamışlardır. Simo da yakın çevresine büsbütün yabancılaşmış, bambaşka bir dünyada yaşayan bir adam. Hem oralı, her şeyiyle Bergamalı, hem de artık hiçbir şey umurunda değil. Yadigar ise sıkı sıkı tutunduğu düzenden beslenme umudunda. Hem birlikte yaşamayı seçmişler, hem birbirlerinden düşünce olarak bu denli uzak düşmüşler. Bergama’daki direnişe kayıtsız kalan milyonlarca insanın karşısına ben, dünyadan kopuk Simo’yu koydum sanırım. O haliyle bile neler olup bittiğini merak etti. Olayların bir parçası oldu. Evlerinde televizyonlarının karşısında oturup, etkisizleştirmek için medya tarafından kasten magazinselleştirilen Bergama direnişini kayıtsızca izleyen milyonlarca insanın tersine, direnişçilere katıldı Simo. Bana ne, diyenler, çoktu. Altın çıkarmanın ülke ekonomisini iyileştireceğini düşünüp altın şirketlerini, hükümetin tutumunu destekleyenler de. Bir de Bergamalı olup, kocası, oğlu iş bulsun diye direnişçilere tavır alanlar vardı. Yadigar bir anlamda onları temsil ediyor romanda. Zamanla değişti olayların seyri. Şimdi pek çok şey için alanlara dökülüyor insanımız. Bergamalı Simo’da, onun kişiliğinde benim o yıllarda gördüğüm, vermeye çalıştığım büyük değişim, ülkemizin her yanında yaşanıyor şimdi. HES’lere, nükleer santrallere, barajlara, talan edilen doğaya, kesilen ağaçlara ‘Bana ne?’ diyerek bakmıyor artık insanlar. “Yapma, yapamazsın” diyorlar. Bunun tohumu ilk olarak Bergamalı köylüler tarafından atılmıştır.

YAZARKEN UMUDA TUTUNDUM

Sizce bu köylü hareketine yönünü veren temel güç neydi?


Sanayi devrimini gerçekleştirememiş Türkiye, çeşitli nedenlerle ülkedeki tarımı imha etme çabasına girişti. Fabrikalarınız yok ve siz tarım üreticinize pirinç, şeker pancarı ekme, şuna kota koydum, bunu hiç ekmeyeceksin, ekersen genetiği değiştirilmiş mısır ekeceksin, fındığı sök yerine kivi dik, filan diyorsunuz. Emeğine değer vermiyorsunuz. Ne yapacak, neyle geçinecek o insanlar? Yine de geçinmeye çalışıyorlar. Bu kez işledikleri toprağa göz dikiyorsunuz. Madendir, hidro elektrik ya da nükleer santraldir, konuttur, yoldur, onların yaşamına zarar verecek ne varsa yapıyorsunuz. Irmaklarına baraj yapıp ormanlarını yok ediyorsunuz. Yaşamalarına olanak tanımıyorsunuz. Bu tablo içinde gelişti her şey. Bütün ülkede böyle. Fakat Bergama’da köylüler sanırım daha önce yaşamlarına bu kadar yakından, doğrudan bir müdahale hiç hissetmediler. Ekerek doydukları, üstünde torunlarının yaşayacağını umdukları toprak ölerek ellerinden gidecekti. Büyük bir tehlike, tehdit hissettiler birden. Kaygı, üzüntü, acı duymamaları olanaksızdı. Devlet yanlarında değildi. Karşılarında baş etmesi zor bir düşman vardı. Seslerini duyurmak zorundaydılar. Direnişleri böyle başladı. Romana gelince… Orada yazılmaya değer güçlü, yılgınlıktan uzak, umut veren bir halk hareketi gelişmişti, ben de bunu yazdım.

Romanı iyimser bir sonla bitirmişsiniz ama süreç Bergama açısından romanın bitişiyle pek uyumlu değil gibi. Bergama köylüleri yenildi mi?

Bütün saldırılar Bergama hareketini zayıflatmaya yönelikti. Alman Vakıfları suçlaması da çok etkili oldu. Ama bence en önemli neden, Bergamalıların ülke genelinde yalnız bırakılmasıydı. Onlara sempati duyan çok oldu. Ama sempatizan olmakla omuz vermek aynı şey değil. Örgütlü destek alamadı Bergamalılar. Yaptırım gücü olabilmesi için her şeyden önce sendikaların, partilerin Bergamalılara haklı davalarında çekinmeden omuz vermesi gerekirdi. O zaman Bergama’da ve sonrasında pek çok yerde böyle bir talanın yolu açılmamış olurdu. Ne var ki böyle davranmak, büyük sermayeye karşı tavır almak demek olacaktı. Bunu göze almadılar. Yapmadılar. Sessiz kaldılar. Kem küm ettiler. Kıvırdılar. Sonunda hemen herkes gerçeği anladı, ama geç kalındı. Bergamalıların yenildiğini asla düşünmedim, düşünmüyorum. Hiçbir onurlu direniş yenilgiyle sonuçlanmaz. Tarihteki yerini alır. Diğer yandan ben, kalemi umuttan beslenen biriyim. Yazarken acılardan yola çıksam da umuda tutunurum. Daha güzel bir dünya içinse yolculuğumuz, başka türlü nasıl davranabiliriz ki?

Romanın devamını yazmayı düşünüyor musunuz?

Bu soruyla çok karşılaşıyorum ama, Bergamalı Simo tek ciltlik bir roman. Yaklaşık bir yıldır üzerinde çalıştığım bir roman var.

ÇİÇEKLİ ŞALVARLARIYLA EYLEMCİ OLDULAR
Kadınları romanda öne çıkarmışsınız. Mücadelenin kadınlar üzerinden şekilleneceği ve ilerleyeceğine olan inancınızı da görmek mümkün. Bergama köylü hareketini bu yönüyle değerlendirirsek, kadındaki değişimlere paralel giden direnişe baktığınızda nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?

Çünkü Bergama olayında kadınlar gerçekten çok önemli bir değişim yaşadı. Alışılmışın dışında bir durumdu bu. Köy, hatta kasaba yaşamında genellikle erkeğin bir adım gerisinde kalan kadın, Bergama direnişinde erkekle omuz omuza yollara düştü. Yürüdü. Bağırdı. Hakkını aradı. Toprağı savundu. Yaşamı savundu. Çiçekli şalvarları, oyalı yemenileri, güneş yanığı çizgilerle dolu yüzleri, ışıklı gözleriyle Bergamalı köylü kadınlar yılmaz eylemcilere dönüştü. Mücadele içinde yer almak kadınların olaylar karşısında duruşunu, dünyaya bakışını değiştirdi. Acı dolu olaylar yaşarken bir yandan da hayatlarına yeni bir boyut katıldığını gördüler. Eşitliği, özgürlüğü tattılar. El ele verdikleri eşleriyle, oğullarıyla hatta torunlarıyla Bergamalı kadınlar, hep birlikte yazdıkları o destanın önünde gittiler. Korkusuzca. Bu romana da yansıdı elbette.

BERGAMALILAR TARİHE GEÇTİ
Alman Vakıflar ve Bergama Dosyası kitabının yazarı Necip Hablemitoğlu’nun bu köylü hareketinin ezilmesinde rolünü ne oldu? Hablemitoğlu’nun günümüzde Uğur Mumcu, T. Kışlalı, M. Aksoy gibi suikasta kurban gitmiş aydınlarla yan yana değerlendirilmesini doğru buluyor musunuz?

Bergamalı Simo’da, Hablemitoğlu’nun ortaya attığı Alman Vakıfları suçlaması, Bergama direnişini yıpratmaya, karalamaya yönelik olaylar arasında yerini aldı. Ama o kadar işte. Bugün herkes altın parıltısının arkasındaki karanlığı görebiliyor. Kısa sürede Bergama köylülerinin ne kadar haklı olduğu anlaşıldı. Değiştirilemez bir gerçek var artık: Bergamalı köylüler dev şirketlere kafa tutan cesur insanlar olarak insanlık tarihine adlarını not düştü. Kölelere ilk kez eşitlik ve özgürlük vaadinde bulunan Bergamalı Aristonikos gibi onlar da hep bu onurlu cesaretleriyle anılacak. Karalamaya çalışanlar, onların hikayesinde önemsiz bir ayrıntı olarak kalacak. Ve haklı mücadelelerinde, acılarında, sevinçlerinde halkın yanında olanlarla karşısında saf tutanları aynı platformlarda değerlendirme çabaları da hiçbir işe yaramayacak.
Eklenme Tarihi: 27 Temmuz 2013
http://www.evrensel.net/haber/63249/gezinin-ilk-tohumunu-bergama-koyluleri-atti

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İklim değişikliği tarımı vuruyor: Gıda fiyatlarında sıçrama uyarısı!

  01 Haziran 2023 07:00 Dr. Oğuz Tutal'ın araştırmasına göre Türkiye için en büyük tehlike kuraklık ve aşırı sıcaklar... Araştırma g...